Etiket arşivi: düzeltme

Yargılama terimleri sözlüğü

Yargılama terimleri sözlüğü (Yargı terimleri)

açık bildirme Duruşma sonunda yargıcın, karşıt yanlara yargıyı açık olarak ve yüzlerine karşı bildirmesi.
açık deniz Her ülkenin, deniz kıyısına belli bir uzaklıktan geçen ve böylece belirtilen (kara sularının) sınırından ötede kalan deniz.
açık duruşma Yasada gösterilen nedenler dışında herkese açık olarak yapılan yargılama.
açık saçık yayın Erteme (edebe) aykırı biçimde yazı, gazete, dergi, resim, fotoğraf, sinema ve benzeri araçlarla kamuya yapılmış açık saçık yayın.
açık yargılama Duruşmaların, belirli durumlar dışında herkese açık olması.
açıklattırma Duruşma sırasında tanık ya da bilirkişilerden, belli bir konuyu aydınlatmalarını isteme.
açıklık Türk yargılıklarında, kimi ayrılıklar dışında, duruşmanın herkese açık olması.
açıklık ilkesi Kamu görevi yapan kimi kurumların gördükleri işlerin ve özellikle görüşmelerin herkese açık bulundurulması ilkesi.
adam öldürme Bir kimsenin yaşantısına son verme.
adamla getirtme Yöntemine göre duruşmaya çağrılan tanığın, uygun bir özüre dayanmaksızın gelmemesi durumunda, kolluk gücü ile ve zorla getirilmesi.
ağır ceza işleri Ölüm ve ağır kapatım ya da beş yıldan yukarı kapatım cezası uygulanmasını gerektiren ağır suçlara ilişkin davalar ve işlemler.
ağır kapatım Cezalıya, kapatımevinde kapatım yoluyla ya da öbür kapatım cezalarından ayrı biçimde cezasını çektirme.
ağır para cezası Cezalının, (10) liradan (25.000) liraya dek devlet kesesine ödeyeceği para cezası.
ağır suç Bilerek ve kötü bir amaçla işlenen ve kişilerin ya da toplumun türesini doğrudan doğruya bozmaları nedeniyle, cezaları ağır olarak gösterilen suçlar.
ağır suç atma Bir kimsenin, suçsuz olduğunu bildiği başka bir kişiye ağır suç yüklemesi.
ağır suç uydurma Bir kimsenin işlenmediğini bildiği bir suçu, kovuşturma yapmakla görevli olan bir yetkili kata, işlenmiş gibi bildirmesi ya da işlenmeyen bir suçun izlerini kovuşturmaya başlanabilecek aşamada uydurması.
ağır suça girişme Bir kişinin, işlemeyi amaç edindiği bir ağır suçu işlemeye başlayıp da onu tamamlamak için gerekli bulunan yürütme davranışlarını, elinde olmayan engeller dolayısıyle tamamlayamaması ya da yürütme davranışlarını tamamladığı halde ağır suçun kimi engeller
ağır suçlara ilişkin davalar Ölüm, ağır kapatım ve beş yıldan çok kapatım cezalarını gerektiren ağır suçlara ilişkin davalar.
akıl hastalığı İyiyi kötüyü, doğruyu eğriyi birbirinden ayırabilme, ayırt edebilme yeteneğinden yoksun olma.
aklanma Sanığın yargılama sonunda, kendisinin üstüne atılan suçu işlemediği, sanığın başka bir kimse olduğu, eylemin yasaya göre suç sayılmadığı anlaşılması.
anatüzük Tüzel kişilerin bir yandan yeterlik yetkilerini, bir yandan da kuruluş amaçlarına göre gelir kaynaklarını ve kuruluşunun konularını belirten yönergeler ve ilkeler.
andiçirme Tanığın, bilirkişinin belli bir konuya ilişkin bildirilerinin doğruluğunu sağlamak amacıyla kutsal duygulara dayatılan işlem.
andiçme Bir kimsenin söylediği sözlerin doğruluğunu ve gerçeğe uygunluğunu inandırması için yasada gösterilen sözleri olduğu gibi söylemesi ve istenilen davranışta bulunması.
andiçmeden kaçınma Yetkili yargılıkta kendisinden andiçmesi istenen kimsenin, andiçmekten kaçınması.
anlatma Verilmiş olan bir karar ya da yargıyı, yargıç ya da yargılık başkanınca, iki yana sözlü olarak bildirme.
ant Bir işi ne olursa olsun yapmak için kendi kendine söz verme.
ara Kimi nedenlerle duruşmanın bir süre bırakılması ile yeniden başlaması arasında kalan zaman.
ara kararı Duruşma sırasında, iki yanın dinlenmesinden sonra verilen karar.
arama Bir suçun kanıtlarını elde edebilmek için ilgili insanların barındığı yerlerde yapılan arama.
arama kararı Bir konutta ya da iş yerinde arama yapılması için verilen ön karar.
aşağılama ve sövme Toplu ya da dağınık birkaç kişi ile birleşerek bir kimsenin onur ve sosyal değerini başkaları yanında ya da yalnız olarak kırma.
aşama Yargılıkların görev bakımından ayrıldıkları basamakların her biri.
aşırtı Bir memurun görevi dolayısıyle kendisine devletçe verilmiş ve korumakla yükümlü olduğu para ve para değerindeki nesneleri, kendi kişisel işleri için harcaması.
ayırdetme gücü Yaşküçüklüğü, akılhastalığı, içki içme ve uyuşturucu nesneler alma gibi nedenler dışında bir kimsenin iyiyi kötüyü ayırt ederek ona göre davranması.
ayrışçı Çoğunlukla verilen karar ve yargılarda aykırı oy kullanan kişi.
ayrışçılık Çoğunlukla verilen karar ya da yargıya aykırı oy kullanma.
azınlık oyu Bir kurul ve toplu yargılıklarda verilen yargı ya da kararlarda, çoğunluk oylarının karşıtı olan oylar.
bağlantı Bir suçta, suçluluk ve kişisel sorumluluk yönünden varolan bağlantı.
bağlantılı Her biri bağımsız birer suç olmakla birlikte bir kimsenin birkaç suçtan sanık olması durumunda sanık aracılığı ile suçlar arasında ortaya çıkan ilgi, birkaç kimsenin tek bir suçtan sanık olmaları durumunda suç işleyenler arasında oluşan bağlantı.
bağlantılı suçlar Her biri tek başına bağımsız suç oldukları halde, aralarında bulunan bağlantı nedeniyle birbirine ilintili olan suçlar.
başçık Yasaların tüzük ve yönetmeliklerin alt alta yargılarını göstermek amacıyla ve numara sırasıyle dizilen cümlelerin adı.
başka bilirkişi Yargıcın yeterli görmediği bilirkişi raporu üzerine, yeniden seçilen bilirkişi.
başsavcı Yüksek Savcılar Kurulu ile birlikte bütün savcı ve savcı yardımcılarının üstü olup, suçların kovuşturulması, ceza davası açılması ve ceza davalarının yargılıklarda kesin yargı verilinceye dek izlenmesi ve cezaları yerine getirmekle görevli savcılık örgütü
başsavcılık 25/4/1962 gün ve 45 sayılı Yüksek Hakimler Kurulu Kanununa göre kurulmuş olan bir kuruluş.
beden cezası Doğrudan doğruya insan gövdesi üzerinde uygulanan ceza. (Başta ölüm cezası gelir. Kimi devletler yasalarından bu cezayı kaldırmışlardır).
bekçi Güneşin batmasından doğuşuna dek çalışan ve genel kolluk görevlilerine yardımcı, çarşı ve mahalle bekçileri yasasının 5. maddelerinde belirtilen durumlarda silah kullanabilen kişi.
bekleme süresi Yargının bildirilmesinden sonra, bu yargıya karşı bir hafta içinde yargıtaya başvurma süresi.
belediye kolluğu Belediye sınırları içinde, belediye yasa ve yönetmeliklerinin uygulanması, belediye suçlarının kovuşturulması işleriyle görevli özel bir kolluk.
belgelenmeye elverişli olma Kesin ya da saymaca kanıt olabilen ve karşı yanı bağlayıcı nitelikte bulunan ve yargıda kendisine dayanılan yazılı belgeleri elde edilebilme.
belgeler üzerine yargı Her iki yanın yazılı savlarına, savunmalarına ve dayandıkları belgelere göre, kendileri dinlenmeksizin verilen vargı ve yargı.
belirti Suçun, sanıkça işlendiği kanısını uyandıracak nitelikte olmakla birlikte, bağımsız biçimde ve kesin bir kanıt gücü olmayan ipucu.
biçimsel suç Tamamlanması, sonucunun doğmasına bağlı olmayan suç.
bildirme Bir kimsenin kendisine ya da başkasına karşı işlendiğini bildiği bir suçu, kovuşturma yapmaya yetkili olan yere bildirmesi.
bilimsel düşünce Uzmanlığa ve bilime dayanan düşünce.
bilirkişi Özel bilgi ve görgüsü dolayısıyle, soruşturma ya da duruşma sırasında ortaya çıkan, özel bilgi ve görgü ile çözümlenebilecek olay ve konularda, gerçeğin aydınlanması için yargıcın yararlandığı kişi.
birleştirim Birbirinden tamamen bağımsız olan suçları bir araya getirme.
birlikte dava Yasada belli edilen nedenlere ve kurallara dayanarak, birden çok kişilerce birlikte açılabilen dava.
birlikte yüklenci Birden çok kimsenin, parçalanacak durumda olan bir borcu, birlikte yüklenmeleri.
borcun yenilenmesi Eski borcu sona erdirerek yeni bir borç oluşturma.
borç İki ya da daha çok kimseler arasında, karşılıklı olarak doğan yükümlerin tümünü belli eden türe bağı.
bozma İlk yargılıkta verilen bir yargının, yasada gösterilen nedenlere dayanarak, yeniden yargılama yapılıp düzeltilmesi için üst yargılıkça kaldırılması.
bozma nedenleri Ceza yargılama yöntemi yasasında, ilk yargılıkça verilen bir yargının yargıtayca bozulması için gösterilen nedenler.
bozmayı gerektiren yasa nedenleri bk. bozma nedenleri.
bölüm (orun) Bir kamu kurumunun tüm görevlerini parça parça yapan iş yerlerinin ayrı ayrı her birinin adı.
bölümce Bir yasa başçıklarının ayrı ayrı parçaları.
bulunmama (bulunmazlık) Soruşturma ve yargılamada hazır bulunması gerekli olan yanın, belirli günde bulunmaması durumu.
buyurucu kurallar Karşıt yanların istemleriyle değiştirilemeyen yasa kuralları.
cayma Bir kişinin görüş, karar ve düşüncesinden geri dönmesi.
ceza Suç işleyen bir kimsenin yaşantısına, özgürlüğüne, mallarına, onuruna karşı devletin koyduğu sınırlama.
ceza değerlemesi Sanığın kişisel durumuna, suçun işlenişindeki koşullara ve yasanın gösterdiği kurallara göre cezanın, yasada belirtilen en aşağı ve en yukarı sınırlar arasında, yargıçça kestirilmesi yetkisi.
ceza genel kurulu Görev ve yetkileri Yargıtay kuruluşu yasasında gösterilen ve Yargıtay’daki ceza orunlarının hepsinin toplanmasıyle ortaya çıkan kurul.
ceza kesimi Ceza yasasında gösterilen kurallara ve duruşmada toplanan kanıtlara göre ağırlaştırıcı ve azaltıcı nedenler göz önünde bulundurularak yargıçça sanığın cezasının belirtilmesi.
ceza kovuşturması Suç işlediği sanılan bir kimsenin, üstüne atılan o suçu işleyip işlemediğini ortaya çıkarmak için yapılan soruşturma, sorgu, tutuklama, salıverme ve benzeri işlemlerin tümü.
ceza kovuşturmasından vazgeçme Daha kesin bir yargı ile sonuçlanmamış kimi suçların ya da suçluların özel durumlarından dolayı ceza kovuşturmasını yapmama. (Genel ya da özel bağışlama (af) yasası yayınlanması, kişisel yakınmaya bağlı suçlarda, yakınma dilekçesi verilmemesi, verilmişse
ceza ruhbilimi Suçu ve suç işlemenin gerçek nedenlerini ve bunları zorlayan sosyal ve kişisel kavramları bulmak amacıyla, sanıkların gövde ve ruh yapıları üzerinde incelemeler yaparak yararlı sonuçlar bulan bilim dalı.
ceza tutumu Suç ve suçlularla en iyi, etkili ve önemli bir biçimde savaşmayı olağan kılan yöntem, kural, araç ve önlemleri kapsayan siyasanın ve bu yoldaki davrranışların tümüne verilen ad.
ceza türesi Bir ülkede, uygulanan ceza kuralları ile ceza düzeninin ne yolda uygulanacağını gösteren kuralların tümü.
ceza uygulaması Bir kimsenin işlediği suçtan dolayı, kendisine ceza yasasında o suç için gösterilen cezanın olduğu gibi uygulanması.
ceza yargılama yöntemi Ceza türesinde suç olarak sayılan eylemler karşısında, kesin ve çıplak gerçeğin belirtilmesi için, devletçe düzenlenmiş bulunan kural ve yöntemlerin tümü.
ceza yargılığı Başkaca yetkili bir yargılık gösterilmemişse, genel ceza yasası yanında özel olarak ceza yargılarını gösteren yasalara göre, suçlulukları duruşma sonunda gerçekleşen kişilerin, cezalarını belirten yargı yeri.
ceza yasası Suç ve assuçları bunlara verilecek cezaları ve bu konudaki genel kuralları belirten yasa.
cezaevi Özgürlüğü bağlayıcı cezaların yerine getirildiği yer.
cezaları toplama kuralı Birden çok suç işleyen bir kimsenin, her suçundan dolayı ayrı ayrı ceza giymesi durumunda, bu cezaların ne yolda toplanacağını gösteren kural.
cezaların saptanması Duruşma sonunda suçu işlediği kanıtlarıyle anlaşılan sanığa, olayın oluş biçimine, olayı doğuran koşullara göre, bu suçun ceza yasasındaki en az ve en çok sınırları arasında, yargıcın ölçüp biçerek belli bir ceza vermesi işlemi.
cezanın çektirimi Kesinleşmiş olan ceza yargılarının savcı yönünden gereğince uygulanması. (Ölüm cezasının yerine getirilmesinde ayrı bir yöntem vardır).
cezanın çektiriminde duraksama Bir ceza yargısında, kesin bir açıklık olmamasından ya da birden çok cezanın hesaplanmasından doğan duraksama.
cezanın değiştirilmesi Ceza yasasının bir başçığındaki en aşağı ve en yukarı sınırlar arasında kestirilen cezanın değiştirilmesi.
cezanın düşmesi Ölüm, af (bağışlama), zaman aşımı gibi nedenlerle cezanın yerine getirilmemesi.
cezanın ertelenmesi Yasada belirtildiği biçimde, bir ceza çektiriminin belli koşullara ve sürelere bırakılması.
cezayı ağırlatıcı nedenler Bir suç için ceza yasasında gösterilip belirtilen ya da yargıcın değerlemesine bırakılan koşullar çerçevesinde bir cezayı artırıcı- nedenler.
cezayı azaltan nedenler Bir suç için ceza yasasında gösterilip belirtilen ya da yargıcın değerlemesine bırakılan koşullar çerçevesinde bir cezayı azaltıcı nedenler.
cezayı kaldıran nedenler Yasada gösterilen ölüm, zaman aşımı, bağışlama ve işlenen eylemin suç olmaktan çıkmasiyle işlenen bir suçun cezasını kaldıran nedenler.
cumhuriyet savcısı Adalet Bakanlığına bağlı, devlet adına suçları kovuşturmak ve ceza yargılarını yerine getirmekle görevli kimse.
cumhuriyet savcısının katılmasını isteme Kişisel yakınmaya bağlı suçlarda, önceden C. Savcısına bir dilekçe ile başvurularak davaya katılmasını isteme.
çağrı Yargılama, duruşma, soruşturma ile ilgili bir işlem dolayısıyle, bir kişi ya da kişilerin yargıç ve savcı önüne gelmelerini isteme.
çağrı hakkı Kişisel davaya değgin yargılamada, davacı ve sanığın doğrudan doğruya tanık ve bilirkişi çağırma hakları.
çağrıya uymama Duruşmaya gelmeleri için yasada gösterilen yönteme göre çağrıldıkları halde, uygun sayılacak bir nedene dayanmadan sanık, bilirkişi ya da tanığın gelmemesi.
çekimser Oy vermesi gerekli olan bir kişinin, oyunu olumlu ya da olumsuz olarak kullanmaktan çekinmesi durumu.
çekince Savcının yasada yazılı yetkilerine dayanarak, tüze işlerinden dolayı kendilerinden bir işin yapılmasını istediği devlet görevlilerinin, işten kaçınmaları ve görevlilerin görevlerini yapmakta olumsuz davranmaları.
çekinme Bir görevin yapılmasından, bir hakkın kullanılmasından çekinme.
çekişmesiz yargı Kişinin yararlarını korumak ya da kişinin birbiriyle çelişme durumunda olmayan yararlarını düzenlemek için, yönetici nitelikte olan işler dolayısıyle, yargılıklara verilen önlem alma, işlem yapma, ve karar verme yetkisi.
çektirim Cezada kesinleşmiş bir yargının gereğini, amaca uygun olarak savcılıkça yürütme ve uygulama olayı.
çelişme Tanığın ya da sanığın, önceki anlatması ile sonraki anlatmasının birbirine uymaması.
çevre yargılık Bir yargılığa yetki, görev ve basamak yönünden eşit olan yakın yerdeki yargılık.
çoğunluk Toplu yargılıklardaki oylamada, kararların, yarıdan çok yargıçların katıldıkları görüşle verilmesi.
danışık Gerçek güceriye (iradeye) uygun olmayan bildiride bulunmak için birden çok kişilerin bir türe işleminde oybirliğine varmış olmaları.
danıştay Yönetsel uyuşmazlıkları ve davaları görüp çözümlemek, Bakanlar kurulunca gönderilen yasa tasarıları hakkında düşüncesini bildirmek, tüzük tasarılarını, ayrıcalık sözleşme ve koşullaşmalarını incelemek, Başbakanlıkça gönderilen her türlü işler hakkında düş
dava Yargılıklarca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar için, yasada gösterilen yöntemine göre açılan ve yapılacak yargılama sonucunda, yargıcın kararıyla yargıya bağlanan uyuşmazlıklara ilişkin istemler.
dava açılması zorunluğu ilkesi Ceza kovuşturması için yeter kanıtlar ve olaylar bulunduğunda, C. Savcısının kamu davası açma yükümü.
dava açma Bir uyuşmazlığın çözümlenmesi, bir hakkın tanınması, korunması, elde edilmesi için dilekçe ile yargılığa başvurma.
dava açmada özerklik Kovuşturulması kişisel yakınmaya bağlı suçlarda, ilgilinin başvurmasıyle başlayan suçun kovuşturulması için, kamu yararı gözetilerek C. Savcısına, kamu davası açmada tanınan yetki.
dava aktarımı Ceza yargılama yöntemi yasasında gösterilen kural ve koşullara göre, bir ceza davasının, yüksek görevli yargılıkça, benzer aşamada bulunan başka bir yargılığa gönderilmesi.
dava hakkı Bir kişi ya da tüzel kişinin, yargılık aracılığı ile kendilerine ya da başkalarına ilişkin uyuşmazlığı çözümletmek, bir hakkın elde edilmesini sağlamak, bir hakkı tanıtabilmek, bir hakkın korunmasını yargıya bağlatmak için, öbür kişiye karşı taşıdığı nite
dava yeterliği Davacı ya da davalı olarak herhangi bir yargılıkta bir kimsenin, kendisi ya da bir vekil aracılığı ile yargılamaya ilişkin bütün işlemleri yapabilmesi.
dava yetkisi Bir dernek ya da ortaklık adına dava açmak için, bu dernek ya da ortaklığı temsil hakkı olana verilen yetki.
davacı Bir yargılıkta dava açan kişi ya da tüzel kişi.
davadan vazgeçme Davacının, bütün sonuçları ile istem ve savından vazgeçmesi.
davaların ayrılması Birleştirilmiş olan ceza davalarının, yargılık kararıyle ayrılması.
davaların birleştirilmesi Sanıklarla, işlenen suçlar yönünden aralarında bağlantı bulunan davaların, yüksek görevli ortak bir yargılıkta birleştirilmesi.
davalı Bir yargılıkta, bir hakkın korunması, elde edilmesi, saptanması için kedine karşı dava açılan yana verilen ad.
davanın bildirilmesi Tüze davasında, yanlardan birisinin davayı yitirdiği zaman kendisine dönme hakkı (Rücktritt, résiliation) olduğunu düşündüğü üçüncü kişiye, davayı izlemesi ya da davaya katılması gerektiğini bildirmesi.
davanın dinlenmemesi Konusu, yasaların yargılarıyle korunmamış olan (Kumar ve bahisten doğan alacak) bir davanın yargılıklarca yerinde görülmemesi.
davanın dinlenmesi Yasaların yargılarıyle korunmuş bulunan bir dava konusunun, yargılıklarca incelenip temelden çözümlenmesi.
davanın dönerimi Davanın, ileri sürülen kanıtlarla doğrulanmaması, davacının dava hakkı bulunmaması gibi yasada gösterilen nedenlerle, davanın yerinde bulunmaması ve bundan ötürü yargıcın yasa dışı sayarak davanın yersizliğine karar vermesi.
davanın düşmesi Sanığın ölmesi, zaman aşımı, genel bağışlama, kişisel yakınmaya bağlı davalarda davacının isteminden vazgeçmesi ya da yasada gösterilen belirli nedenlerin gerçekleşmesi üzerine davanın ortadan kalkması.
davanın özü Uyuşmazlığın, yargıç önüne gelmesini zorunlu kılan savın temeli.
davaya katılan Bir suçtan dokunca görmesi ve bu yüzden kişisel haklarını koruyabilmesi nedeniyle soruşturmanın her aşamasında kamu davasına katılma hakkı olan ve yasada gösterilen yöntemine göre katılabilen kişi.
davaya katılma Suçtan dokunca gören her kişinin, soruşturmanın neresinde olursa olsun kamu davasına karışması.
davaya katılma istemi Yargılığa bir dilekçe verilmesi ya da tutanak yazmanına bir bildirimde bulunularak tutanak düzenlenmesi biçiminde davaya karışmak için yapılan istem.
davayı gören yargılık Bir yargıcın yargıçlık görevini yapmaktan yasaklı olduğu sanısı uyandığında, gerek bu konuda gerekse temel davanın çözümlenmesi konusunda karar verecek olan yargılık.
değerleme hakkı Soruşturmanın başlamasından yargı verilinceye dek geçen çeşitli aşamalarda, durumun özelliğine bakarak ve yasanın tanıdığı biçimde yargıcın, kendi bulunç, bilinç ve kanısına göre olayları ölçüp biçerek gereğini özgürce yapması hakkı.
değerleme yetkisi Yasanın belli bir kural saptamadığı durumda, yönetsel işin konusunu, nedenini, yürütme zamanını yerini belirtme ya da seçme bakımlarından, yönetenin, özgürce davranabilme yetkisi.
denk yargılık Bir yargılığa görev ve yetki bakımından eşit olan yargılık.
dernek Kazanç paylaşmaktan başka amaçla, ikiden çok kişinin bilgilerini, çalışmalarını sürekli bir biçimde birleştirerek ve bir ana tüzüğe dayanarak kurdukları tüzel kişilik.
dernek özgürlüğü Herkesin, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına iye olabilme özgenliği (Bu hak, ancak kamu düzenini ya da genel sağtöreyi korumak için yasa ile sınırlanabilir).
dernekler tüzesi Üyelerinin kişiliğinden ayrı, bağımsız bir tüzel kişiliğe iye olan ve amacı kazanç olmayan topluluğun bağlı olduğu türe düzeni.
devlet Sınırları belirli bir yurt ve türe düzeni içinde, ülküdeş insanların topluca ve kamu yararını sağlamak amacıyla örgütlenerek kurdukları ve benzeri topluluklarca bağımsız ve siyasal kişiliği tanınmış birlik.
dilekçe Bir hakkın elde edilmesi, bir haksızlığın ortadan kaldırılması amacıyla, gerçek ya da tüzel kişilerce yetkili katlara yapılan yazılı başvurma.
dinleme Yargıç ya da savcının duruşma, önsoruşturma sırasında yanları, tanık ve bilirkişileri konuşturarak olayı dinlemesi.
doğrulama Bir kimsenin, kendine olumsuz sonuç doğurabilecek bir olayı doğrulaması.
dokunca ve eksime Bir kimsenin gelir, kazanç ve mallarında oluşan eksiklik.
dokuncayı karşıllama Devletlerarası kurallara ve türeye aykırı bir davranışı ile, başka devletin haklarını dokuncaya uğratan devlete, hakkı çiğnenen devletin de bir dokunca ile karşılık vermesi eylemi.
dokunulmazlık Görevlerinin özelliği yüzünden, kuşku ve korkudan uzak kalmalarını ve böylece kamu işlerinde başarıya ulaşmalarını sağlamak amacıyla, kimi kişilere yasa ile tanınmış ayrıcalık.
dolay kandaşlığı Kardeşler, amca, dayı ve hala çocukları arasındaki yakınlık.
dolaylı yargılama Görülmekte olan bir davada yargıcın, başka bir yargılıktan, tanık ve bilirkişi dinlenmesini, sanığı sorguya çekme ve benzeri işlemlerin yapılmasını istemesi ya da toplu yargılıkta bir üyeye bu işleri yapmak üzere yetki verilmesi.
duruşma Sanığın üstüne atılan suçu işleyip işlemediğini saptamak üzere, yanların hazır bulundukları sırada yüzlerine karşı sözlü olarak yargılama yapılması ve yargılamayı yargı ile sonuçlandıracak işlemlerin tümü.
duruşma dışı kararları C. Savcısının yazılı ya da sözlü düşüncesi alındıktan sonra, duruşma yapılmaksızın verilen kararlar.
duruşma düzencesi Duruşmanın, yasaya göre yürütülmesini sağlamak için konulmuş belirli düzen.
duruşma istemi iki yandan birinin ya da her iki yanın, yargıdan önce yargılıktan sözlü açıklamaları dinlemek amacıyla, duruşmaya çağrılmalarını istemeleri.
duruşma oturumu Duruşma ve görüşmelerin yapılması için, toplantı sayısına uygun olarak, yargıçlar kurulunun her toplanışı.
duruşma önişleri Dava dosyası, C. Savcılığından yetkili yargılama yerine geçtikten sonra, yargılık ya da başkanca duruşmaya başlanabilmesi için yapılması, gerekli ve zorunlu olan işlemlerin tümü.
duruşma yapılması bk. duruşma yöntemi.
duruşma yöntemi Yargıya katılacakların önünde ve ara vermeksizin yapılan her iki yanın konuşmaları ile ileri sürdükleri konuların tutanağa geçirilmesi ve oturum düzeninin sağlanması gibi duruşmayı bütünleyen işlerin tümü.
duruşmadan bağışık tutulma Sanığın, ağır cezalı olmayan duruşmalara gelmekten, kendi istemi üzerine yargılıkca bağışık tutulması.
duruşmanın açıklığı Genel töre ve güvenliğin korunması amacı dışında, duruşmanın herkese açık olması.
duruşmanın başlangıcı Sanık kimliğinin saptanması ve son soruşturmanın açılmasına ilişkin sorgu yargıcı kararı ya da C. savcısının savyazısı okunarak tanık ve bilirkişi çağrılması işlemleri.
duyuru Bir vargının ya da sonuç doğuracak bir tüze işleminin, ilgililerin öğrenmelerini sağlamak üzere herkesin bilgisine sunulması, yayılması, duvarlara asılması, gazetelerde yayımlanması.
duyuru tahtası Türkiye’de ya da yabancı bir ülkede bulunup da kendilerine duyuru yapılamayan sanıklara, duyuru yerine geçmek üzere yargılığın iç avlusunda asılı, ilgili yargı ya da karar örneğinin yapıştırıldığı tahta.
düşme nedenleri Ceza yasasında gösterilen ölüm, zaman aşımı, bağışlama (af) gibi davayı ortadan kaldıran nedenler.
düzeltme Bir tüze işleminde, yargı ve öteki yazılı belgelerde, yazılarda yapılan yanlışlığın, yöntemine göre düzeltilmesi.
düzence ceza türesi Genel ceza sorumluluğu dışında, memurlara, görevleri gereği gibi yapılmasını ve onur kırıcı davranışlardan kaçınılmasını sağlamak amacıyla uygulanan ceza kuralları.
el koyma (zorödetim) Borcunu ödemeyen borçlunun, elinde ya da üçüncü kişilerde olan taşınmaz, taşınabilir malları ve alacaklarının anaparanın ve üremlerinin (faiz) giderleriyle birlikte alacağa yetecek olanına yetkililerce el konması.
elkonmuş Alacağa karşılık olarak borçlunun elkonulan malları.
elmen Bir şeyi elinde bulunduran kimse.
elmenlik Taşınır ya da taşınmaz bir malı elinde tutma.
emek yükümlülüğü Bir kimsenin, kanun yararına olarak doğrudan doğruya kendi kişiliği ya da kendi çalışması ile yapmak ödevinde olduğu iş.
eski duruma getirme Yöntemi belirten yasanın ya da yargıcın önceden belli ettiği bir süreye, zorlayıcı nedenler dolayısıyle uyulamaması ve bu yüzden bu sürenin kaçırılarak bir hakkın yitirilmesi karşısında, bu hakkın geriye alınması ya da yeniden tanınması.
etkili eylem Bir kimsenin sağlığını bozan, us gücünde karışıklık ve azalma doğması nedenlerini içeren ve böylece ceza uygulamasını gerektiren eylem.
eve girme İsteğine aykırı olarak bir başkasının evine girme ya da iyesinin isteği ile girdiği halde çıkmama.
eylem Sanığın, ceza verilmesini gerektiren bir suçu işlemesi durumu.
gece Nisan ayı başından eylülün otuzuna dek saat 21 den sabahın dördüne ve Ekimin birinden Mart’ın 31’ine dek saat 21 den sabahın altısına dek uzayan zaman süresi.
gecikmiş sorun Temel davanın incelenmesi sırasında ortaya çıkan ve başka yargılığa ilişkin olması nedeniyle, yargı için çözümü zorunlu bulunan konular, uyuşmazlıklar.
gemi içbannağı Bir geminin, yolculuklarının yönetildiği ülkede, yazılı olan barınağı.
genel çıkarlarına yararlı dernekler Özel bir çıkar amacı olmadan, yalnızca kamuya yararlı olmak ve devletin bu konudaki görevlerine yardım etmek üzere kurulan dernekler.
genel güvenlik Herkesin çalışma, yaşama ve benzeri hak ve özgürlüğünün her türlü saldırıdan korunarak kamu düzenince sağlandığı durum.
genel güvenlik gözetimi altında bulundurma Yasanın belirttiği durumlarda, temel ceza çekildikten sonra sanığın ayrıca kolluğun gözetimi altında belli bir süre izlenmesi.
genel kurul Yargı organları, dernek, ortaklıklar ve iktisadî devlet kuruluşlarında, temel sorunları en yetkili biçimde çözümleyen yüksek kurul.
genel türe Benzer nitelikte olmak üzere, çeşitli ülkeler arasında ortaklaşa ya da ayrı ayrı kabul edilen türe.
genel yargılıklar Yönetsel ve süel yargılama dışında, yalnızca bireyler arasındaki uyuşmazlıkları çözen yargılıklar.
gerekçe Bir yasa öneri ya da tasarısını, dayandığı ilke, temel kurallar ve gerekliliği ile açıklayan nedenler.
geriye yürüme Bir yasa, bir yargı, bir türe işleminin, doğuşundan daha önceki olayları etkilemesi.
getirtme Tanıklar ve sanıkları çağrı belgesi ile yargılığa getirtme.
getirtme belgesi Duruşmada bulunması için sanığa gönderilen çağrı belgesi.
gizli oturum Yargılamanın herkese açık olması ilkesine aykırı olarak, yasada gösterilen nedenler dolayısıyle, yargıç ve yanlar dışında kimse bulunmadan yapılan duruşma.
gizlilik Bir yetkilinin görevi gereğince öğrendiği devlet işlerini, tanıklık yaparken, yasada gösterilen yönteme uygun biçimde saklaması, söylememesi.
gömme Öldürülen bir kişiyi, C. Savcısının ya da önyargıcın yazılı izniyle gömme.
gönderme Geniş anlamıyle bir yasada, başka bir yasanın koyduğu kimi temel kurallara göre, işlem yapılmasına bağlı kalma ve o kurallara uyma.
görev Davaların türü ve niteliği yönünden, yargılığın aşamasına göre duruşma yapma ve karar verme görevi.
görevi kötüye kullanma Bir devlet görevlisinin, bir kişi ya da öbür görevli hakkında yasa dışı işlem yapması.
görüşlerin birleştirilmesi Danıştay ile yargıtayın iki ya da bir dairesinin aynı konuda verdikleri kararların, birbirine aykırı olması durumunda uyuşmazlığın giderilmesi için ve benzeri olaylarda, uygulanmak üzere yetkili kılınan kurulca verilen karar.
görüşme yöntemi Toplu yargılıklarda, görüşmelerin ne yolda yürüyeceğini belli eden yasa kuralları.
gözetim Küçüklerin, ana babalarınca korunması ve idarenin her türlü eylem ve işleminin de yargının denetimi altında olması durumu.
güç ayrılıkları Demokrasi yönetiminde yasama, yargılama ve yürütme gücünün birbirinden ayrılması ve ulus adına kullanılması.
güçlerin birleşmesi Çeşitli biçimlerde olmak üzere, devlet gücünün bir elde toplanması.
güçsüz Kendisini yönetmede beceriksiz olan kişi.
güdem Yasaya aykırı bir sonucun elde edilmesi için bile bile yapılan ve güdülen bir çaba.
güvenlik Devlet olarak örgütlenen bir toplumun düzen ve güvenirlik içinde bulunması durumu.
güvenlik genel yönetimi Geniş anlamda toplumun düzenini bozan olaylara karşı, kişinin ve ulusun güvenliğini sağlayan örgüt.
güvenlik önlemleri Toplumu suçlulara karşı korumak için, alınan bütün engelleme işlemleri.
hakkın düşmesi Yasa, sözleşme ya da yargıcın saptadığı belli bir süre içinde, kullanılmaması yüzünden bir hakkın ortadan kalkması.
haklı nedenler Yargıcın değerlemesi gerekli olan nedenler.
hırsızlık Başkasının taşınabilir mallarını, onun isteği ve onaşımı olmaksızın kendi çıkarı ve yararı için alma.
iç işlemler Yargılığın düzencesini koruma, ilgilileri çağırma ve duruşmada bulundurma vb. için yapılan işlemler.
içtüzük T.B.M.M. ile dernek, ortaklık, bir devlet kurumu ya da kuruluşuna değgin işlerin iyi işlemesini sağlamak ve bu yerde çalışanlara yasa yargıları çerçevesinde yol göstermek ve yasa yargılarına aykırı düşmemek üzere düzenlenen kuralların tümü.
ilçe Ülkenin yönetim yönünden bölünmüş il ile bucak arasında yer alan parçası.
ileri sürme Sanığın savunmasını yaparken, üstüne atılan suça karşı yaptığı açıklama ve bildiriler.
ilgililer Bir ceza davasında, doğrudan doğruya ya da dolayısıyle ilintisi, ilişiği olan herkes.
ilgililerin bulunması Soruşturma ya da duruşma sırasında bulunmaları gerekli olanlar.
ilk soruşturma Savcının istemi üzerine, sorgu yargıcınca ön soruşturmaya dayanarak açılan ve işin yeterince aydınlatılması amacı ile yapılan soruşturma evresi.
ilk yargılık Davaları birinci kertede görüp çözümleyen yargılık.
ilkyazı Bir yargı, karar, tutanak gibi türel işlemlerin yazılı kökü, aslı.
istem Savcının ya da sanığın istemi ve yargılıkça kendiliğinden birbiriyle ilintili ceza davalarının birleştirildiğinde görüleceği gibi yasal bir işlemin yapılmasını amaç edinen bir dilek.
iş uyuşmazlıkları İş yasasında gösterilen yöntem ve koşullara göre bir iş yerinde işçilerle iş veren arasında çıkan anlaşmazlıklar.
işçi Bir iş sözleşmesine dayanarak işverenin iş yerinde, gövde ya da kafasıyle belli bir para karşılığında çalışan kişi.
işten el çektirme Olağanüstü durumlarda ilbayların, ülkenin düzen ve güvenliğinin gerektirdiği koşullar içinde bakanların, sorumluluğu kendilerine ilişkin olmak üzere, bir memuru bağlı olduğu bakanlık ya da kuruma hemen bilgi verip geçici olarak işten uzaklaştırmaları işle
ivedi karşıtlama Cezada, yargılama yöntemlerini gösteren yasanın kimi kararlara karşı, benzerlerinden ayrı olarak belirttiği kısa süre içinde karşı çıkma.
ivedili önlem Bir işlemin yapılması ya da oluşu dokunca getirecek olan olayların, olmamasını önceden sağlama.
ivedilik kararı Bir yasa tasarısının daha çabuk görüşülmesini sağlamak üzere, öneriyi veren millet vekili ya da yarkurulun yazılı ve gerekçeli isteği üzerine meclisçe verilen vargı.
iyiye çekme Türe ve töre kuralları dışında, insanlar arasında bulunan doğruluk, iyi davranış, iyi huy ve benzeri alışkanlıkların dayandığı temellerden herbiri.
izleme Sanığın üstüne atılan suçu işleyip işlemediğini ortaya çıkarmak için, olumlu ya da olumsuz kanıtların toplanması yolunda yapılan işlemlerin tümü.
kaçakçılık Vergi vermeden, düzen kullanarak yasalarca alım satımı yasak edilen nesneleri yurda sokma, yurttan çıkarma, gizlice alıp satma ve bundan bir kazanç sağlama eylemi.
kaçırma Cinsel duyguları karşılamak ya da evlenmek amacıyla bir kız ya da kadının, konutundan uzaklaştırılması, alıp başka yere götürülmesi.
kaçma Bir yargılının cezaevinden, bir askerin görevini yapmakta olduğu yerden izinsiz olarak bırakıp kaçması.
kaçma kuşkusu Sanığın, belirsiz bir yere ya da yabancı bir ülkeye kaçma davranışında bulunması, bulunduğu yeri gizli tutması, saklanması, yer değiştirmesi ve benzeri durumlara geçmesi olasılığı karşısında duyulan duygu.
kaldırma Yasa ve tüzüklerde kimi yargıların ya da yasa ve tüzüklerin tümünün yürürlükten kaldırılması.
kalkışma Bir kimsenin, kafasında işlemeği kurduğu suçu, işlemeye girişmesi.
kalpazanlık Yasaya göre devletçe çıkarılmış ve sürüme sunulmuş olan paraya benzer, gizlice uydurma para basılması ve bunların geçerliğe konulması.
kamu davası Savcının, kamu yararına uygun olarak ve devlet adına yetkili yargılıkta açtığı dava.
kamu davası tekeli Devlet adına, ceza davasının yalnız C. Savcılığınca açılması kuralı.
kamu düzeni Bir ülkede kamu işlerinin en iyi biçimde yapılmasını, devletin içte ve dışta güven ve düzenini, bireyler arasındaki ilişkilerde dirliği sağlamağa yarayan kuralların tümüne verilen genel ad.
kamu görevi Bir kamu yönetim ya da kurumunun toplum yararına yaptığı bütün çalışmalar ve işler.
kamu görevlilerinin yargılanmalarına ilişkin yöntem Üzerinde kamu görev ve yükümlülüğü taşıyan bir görevlinin, kamu işi ya da görevini yaptığı sırada işlediği suçtan dolayı, bağlı bulunduğu özel yargılama yöntemi.
kamu güveni Tapu kütüklerinin herkese ya da ilgililere açık olması, ortaklıkların ve bankaların para hesaplarını yayınlama zorunluğu gibi ilkeler.
kamu türesi Devlet örgütleriyle, devletin devlet olarak çalışmalarının ve yetkilerinin tümünü kapsayan türe.
kamu yararı Geniş anlamıyle, ulusun, toplumun gereksemelerini karşılayan, toplumun bütün çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyla girişilen çalışmalar.
kamusal belgeler Yargılıklar, noterler, devlet dairelerince görevleri dolayısıyle düzenlenen yazılı belgeler.
kan gütme Kendi kandaşlarından birini öldüren kişiyi ya da öldürenin dünürdeşlerinden birini, öldürülenin öcünü almak ve onun kanına karşılık olmak üzere, öldürmesi ya da öldürtmesi geleneği.
kanıt Bir davada, sav, savunma, ileri sürmenin doğruluğuna yargıcı, yargılığı inandırmak, kanı vermek için yargılama türesinin kullanılmasını, toplanılmasını uygun gördüğü yazılı belgelerin, sözlü işlemlerin tümü.
kanıt ileri sürme Kimi nedenler dolayısıyle önceden gösterilemeyen kanıtların yargılamanın yenilenmesi için yeniden ileri sürülmesi.
kanıtların değerlemesi Sanığın üstüne atılan suç için toplanan kanıtların, olumlu ve olumsuz olanlarını değerlendirerek, suçun bu sanıkça işlenip işlenmediğini yargıya ulaştıracak biçimde yargıcın ya da yargılığın kestirmesi.
kanıtların korunması İlerde ortadan kalkması ya da yitmesi umulan kanıtların olduğu biçimde korunması işlemi.
kanıtların saptanması İlerde bir daha elde edilemeyecek, yeniden yargılığaya da yetkili yargıç ve C. Savcısının incelemesine sunulmayacak durumda olan kanıtların, yitirilmeden sıcağı sıcağına ve olduğu gibi tutanakla belirtilmesi ve elde tutulması için yapılan iş.
kanıtların yitmesi Sanığın suçsuzluğunu gerçekleştirmek için gösterdiği kanıtların yitmesi.
kapatımlı Kapatım cezasını çekmekte olan kişi.
karar Yasama, yargı, yönetsel kuruluşların, tüzel kişilerin bir türe düzeni doğuran ve ortaya koyan son bildirileri.
karşılaştırma Parmak izi, el yazısı, imza ya da mühürün kendinin olmadığını ileri süren kişiye, parmak bastırma, yazı yazdırma ya da mühürünü bastırma ve eski izlerle yenilerinin bir bilirkişi aracıyle karşılaştırılmasını ve gerçeğin ortaya çıkmasını sağlama.
karşılıklı dava Davacının açtığı davaya karşı öteyanın açtığı dava.
karşıllık ilkesi İki devletin, karşılıklı anlaşarak uyruklarına benzer ve eşit yöntemler uygulamaları.
karşıt durum Türede, bir işlemi tersine yapabilme yetkisini ortaya koyan durum.
karşıtlama Yapılmış bir işlemin geri çevrilmesini, verilmiş bir kararın ve alınmış bir önlemin kaldırılmasını ya da değiştirilmesini amaç edinen, kapsayan istem.
katılma Yasalardaki yönteme göre, bir davada çıkarları yönünden doğrudan doğruya ilgisi olan üçüncü kişinin davaya karışması.
katılmalı dava Ceza yargılama yönteminde işlenen suçtan dokunca gören kişinin, kişisel bir hak istemiyle kamu davasına katılması.
kendiliğinden görev kararı Yargıç ya da yargılığın, duruşmanın her aşamasında, davayı görmenin kendi görevi içinde olup olmadığına ilişkin ve kendiliğinden verebildiği vargı.
kendiliğinden verilen karar Her iki yandan hiç birinin istemi olmaksızın yargıcın, olayın gereğine göre kendiliğinden verdiği karar.
kendinin bulunması Sanığın savcılıkta ya da yargılıkta kendisinin bulunması.
kesin yargı Biçimsel ve nesnel olarak iki bölüme ayrılan kesin yargı, yargıcın verdiği yargıya karşı hiç bir yasa yoluna başvurma olanağının kalmamış olması durumu.
kısa yargılama yöntemi Türe yargılama yöntemi Yasası ile özel yasalarda açıkça gösterilen yerlerde uygulanan özel bir yargılama yolu.
kışkırtma Bir kimse ya da birçok kişileri suç işlemeğe iteleme, sürükleme, yöneltme.
kıygın Suçtan ya da haksız eylemden kıyıma uğrayan kişi.
kimliğin belirlenmesi Bir kimseyi, öteki kişilerden ayıran kimliğinin belli başlılarının ortaya konması.
kişi dokunulmazlığı Herkesin, yaşama ve varlığını geliştirme ve özgürlüğüne iye olması, yargıç kararı olmadan tutuklanamaması, kimseye eziyet ve işkence edilmemesi ve insan onuru ile bağdaşmayan ceza verilmemesi hakları.
kişisel dava Suçtan zarar görenin, savcının katılması zorunluğunu duymaksızın kendi başına açtığı dava.
kolluk Yurt içinde güveni ve barış içinde yaşama düzenini sağlamakla görevli yönetim, tüze hizmetleri yönünden çalışan ve yerine göre savut kullanan devlet gücü.
konut Bir kimsenin yerleşmek amacıyla oturduğu yer.
konut dokunulmazlığı Yargıç kararı olmadan ulusal güvenlik ya da kamu düzeni bakımından gecikmede sakınca bulunan durumlarda, yasaca yetkili kılınan katın buyruğu bulunmadan konuta girilememesi, arama yapılamaması ve buradaki eşyaya el konulamaması durumu.
koşulla salıverme Yasada gösterilen nedenler gerçekleşince, cezanın geri kalan bölümünü çekmeden bir yargılıyı cezaevinden çıkarma.
kovuşturma Suç işlediği sanılan bir kimseye karşı, yasa yargılarına uygun olarak yapılan araştırma, soruşturma ve her türlü izlemenin tümü.
kötü davranış Bir kimsenin sosyal ve ahlak bakımından kınanan, onursuz ve aşağılık sayılan davranışları.
köy kurulu Köy halkının seçtiği ve muhtarın başkanlığında toplanan ve köy tüzel kişiliği adına yürütülecek kararlar vermeğe yetkili muhtar ve üyelerden toplanan kurul.
kundakçılık İçinde oturulan ya da oturulmayan ev, yapı, koru, orman, biçilmiş ürün ve yığınları, kesilmiş odun ve kereste ve benzeri nesneleri ateşe verme.
kurma suç Bir kimsenin önceden tasarlayarak, kurarak kafasında saptadığı düzene göre bir kişiyi izleyip öldürmesi.
kusur Bilerek savsama sonucu ya da bir önlemsizlik yüzünden ortaya çıkan yasanın korumadığı bir eylem, olay ya da işlem.
milletvekilliği dokunulmazlığı Görevlerini geniş bir söz ve düşünce özgürlüğü içinde yapabilmeleri, ceza kovuşturmasından korunmaları için yasaca milletvekillerine ve senatörlere tanınan hak.
mühür açılması Bir suçun kanıtı olarak elde edilen kâğıtların ya da öteberinin, olduğu gibi kapalı bir yerde korunması amacıyla mühürlenen kapı, ev ya da yazılı belgelerin bulunduğu yerin üstündeki mühürün, orada saklanmış olan kanıtların incelenmesi için yetkililerce k
olumlu uyuşmazlık Bir davayı görmekte, iki ayrı yargılığın kendilerini görevli ve yetkili saymaları.
olumsuz durum Bir yasanın, özdeş başçığında yer alan sınır içinde olmak üzere cezanın değiştirilmesi amacıyla yargılamanın yenilenmesi.
olumsuz etki Yargıtayca incelenmeden kesinleşen yargılara karşı verilen yazılı buyruk üzerine yargıtay, yargılıya daha çok ceza verilmesi gerekirken az verilmiş olduğu gerekçesiyle ve ancak yasaya aykırı olması nedeninden dolayı yargıyı bozarsa, bu bozmanın, yargılını
onamlı yargı Bir yargılıkça verilen kararların, üstün bir orunun onamasına bağlı tutulması yöntemi.
ortak Bir ortaklığa katılan kişi. ‘
oturum Yargılıklarda duruşma yapılabilmesi için Başkan ve üyelerin birlikte toplanmalarının her biri. (Yargılama ve duruşma oturumlar zinciridir).
ödeme Borçlunun vermesi gereken şeyi vermesi, tanık ya da bilirkişinin andiçmesi.
ölü açımı Yargıç önünde bir ölü gövdesinin baş, göğüs ve karnının açılması.
ölünün bakıtılması Yargıç önünde, bir ölünün doktorca incelenmesi.
önce dinleme C. Savcısınca gösterilen tanıklarla bilirkişilerin ötekilerden daha önce dinleme hakkının savcıya ilişkin olması.
önceki yargı Yargılamanın yeniden yapılması istemini yerinde gören yetkili yargılığın, yeniden yapacağı duruşma sonucunda onayacağı ya da büsbütün ortadan kaldıracağı önceki yargı.
öncelik hakkı Cezada tutuklu olan sanığa ilişkin duruşmanın, ötekilerden daha çabuk ve ivedili olarak yürütülmesi özel türede ise bir alacağın ötekilerden daha önce alınabilmesi hakkı.
önel Bir ödevin yerine getirilmesi ya da bir işlemin yapılabilmesi için yasa, yargıç ya da ilgili kişinin verdiği, belli ettiği süre.
önemli neden Yabancı bir sanığın, yargıcın çağrısına uyacağında ya da cezanın yerine getirilmesi için geleceğinde ve kaçmasında kuşku uyandıracak nedenlerden her biri.
önemli sonuç Önsoruşturma ya da ilk soruşturma sonunda, elde edilen ve savcının asliye ya da ağır ceza yargılıklarında açacağı davaya dayanak olan kesin sonuç.
önlem kararı Bir yargılamayı sonuca ulaştırmayıp, davayla ilgili soruşturmayı kolaylaştıran ve sonuca ulaşmayı sağlayıcı, yargıdan önce geçici olarak alınması gerekli bir önlemi kapsayan ön karar.
önsorunlar Duruşma sırasında ortaya çıkan, çözümlenmesi başka yargılığa ilişkin olan ve yargı için çözümü zorunlu bulunan konular, uyuşmazlıklar.
önsoruşturma Sanığın yargılığa gönderilmesi gerekip gerekmediğini saptamak için, savcılık ya da onun yardımcısı olarak kollukça yapılan soruşturma.
önyargıç Cezaları az olması bakımından pek önemli sayılmayan davaları inceleyerek, sonuca bağlamakla görevli ve yargıçlar yasasına bağlı tek yargıç.
örnek Bir karar ya da yazının benzeri.
örnekseme Yasa yargılarının, birbirine benzeyen sosyal kuruluşlara ilişkin özel yargıların, ayrıntılarını öngören ve belirten ve sonunda birini ötekinden üstün ya da aşağı tutan değer ölçüsü.
özdeksel sorun Bir davada, ileri sürme konusu olan gerek özdekteki gerek türedeki çözümlenmesi gerekli olay.
özdeksel yanılgı Özdek ya da tüze olaylarının olup olmadığında ya da bunların koşul ve niteliklerinde yanılma.
özel türe ilişkileri Bireyler ve bireylerle tüzel kişiler arasında ortaya çıkan ve ceza türesi dışında kalan uyuşmazlıklar.
özgürlüğü bağlayıcı cezalar Ceza yasasında yazılı ve yargılının cezaevinde geçireceği süreleri yöntemleriyle gösteren çeşitli cezalar.
öznel zorlama Bir kimsenin gücerisine baskı yaparak ona istemediği bir işi yaptırmak ya da onun istediği bir işi yapmasına engel olmak.
para cezası Devlet hazinesine, belli sayıda bir paranın suçlu eliyle yatırılması.
sakatlık Yargılıkça, bir savunucu atanması zorunlu olan, sağırlık ve dilsizlik gibi bedenle ilgili sakatlık.
salıverme Tutukevine alınan bir tutuklunun, kimi yasa yargı ve koşullarına uyarak yargıç kararı ile dışarı çıkarılması.
sanık Kendisine karşı ceza verilmek üzere kamu davası açılan kişi.
saptama davası Bir türe ilişkisinin, bir yetkinin var olup olmadığının, bir belgenin uydurma bulunup bulunmadığının saptanması için açılan dava.
sav Yargılama sırasında, duruşmada iki yanın karşılıklı olarak bildirdikleri sözlü ya da yazılı istemler.
savcı Adalet Bakanına bağlı olarak tüze yargılıklarında yürütme organının temsilcisi ve türe örgütünün yönetimi ile görevli, yasaların uygulanmasına, yar-yardımcı ve daha çok ceza türesi ile uğraşan kişi.
savcılık Yürütme gücüne ve böylece Adalet Bakanlığına bağlı olarak devlet adına suç ve suçluları izleyip kamu yararına iş gören ve kamu davası açan görevli orun.
savsama Bir görevin yapılması için ona ilişkin işlemlerin yüzüstü bırakılması, ödevlerin gereği gibi yürütülmemesi.
savu Yanlardan birinin duruşma sırasında sözlü, yazılı yaptığı ileri sürmelere karşı öteki yanca belirtilen tersi olaylar.
savunma Sanığın, üstüne atılan suçtan dolayı yargılıkta, bütün haklarını kullanarak gerekli gördüğü ve yasalı biçimde kendini koruması.
savunma hakkı Bir kimsenin yargılıkta ve yetkililer önünde yasalı bütün haklarını yasaların kendisine tanıdığı hak ve çıkarlarını gereğince ortaya dökerek hiç kimseden korkmadan ve çekinmeden ileri sürebilmesi hakkı.
savunman Geniş anlamıyle yargılıklarda, kamusal yerlerde tüze ve yasa uygulamasından doğan uyuşmazlıkları çözümlemek için ilgililerin bütün dayatma ve savunmalarını, tüzeyi uğraşı edinmesi nedeniyle, onlar adına yasalara ve tüzeye uygun olarak yürüten yetkili kişi
savunmanlar kurumu Bölgesi içinde en az on beş savunman bulunan her il merkezinde kurulan savunmanlara ilişkin kurum.
savunucu Ceza yargılama yönteminde, sanığın haklarını korumak göreviyle yükümlü bir kamu işi gören ve bu bakımdan yasanın aradığı kimi koşulları üstünde toplayan kişi.
sayıştay Genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri ile mallarını T.B.M.M. adına denetleyen ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin yargıya bağlayan kurum.
sezgin İyi ve kötüyü birbirinden ayırt edebilen ve davranışlarını bu açıdan yürütebilen kişi.
sıkıyönetim Ulusal varlığın korunması ve savunulması için, tehlikeli olağanüstü durumlarda uygulanan yönetim.
sınırlı yeterlik Yaş küçüklüğü, kocamışlık ya da akıl hastalığı nedenlerinden dolayı, suç kavramı ve bir eylemin cezayı gerektireceği bilincine iye olmama.
siyasal suç Politika amaçlarının gerçekleşmesi için işlenen suç.
son soruşturma Duruşma açılmasını gerekli kılan sorgu yargıcı kararıyle savcının doğrudan doğruya dava açtığı işlerde yargı verilene dek işleyen duruşma aşaması.
son soruşturmayı açma kararı İlk soruşturma sonucunda, sanığın üstüne atılan suçu işlediği kanısını uyandıran kanıtlar elde edilince, Sorgu Yargıcının duruşma yapılması için verdiği karar.
son soruşturmayı geçici durdurma Sanığın ortadan savuşması dolayısıyle bulunamaması ya da suçu işledikten sonra akıl hastalığına uğraması nedeniyle son soruşturmanın yapılamaması durumunda, sorgu yargıcının, geçici olarak son soruşturmanın durdurulmasına ilişkin olarak verdiği karar.
sonyargı Davayı bütün sonucu ile birlikte kökünden çözen yargı.
sorgu bk. sorguya çekme.
sorgu yargıcı Ceza yargılama yönteminde ilk soruşturmayı yapan yargıç.
sorguya çekme Bir suç işlemekten sanık olan kimseye yargıç, savcı ve kolluk görevlilerince suça ve sanığın kimliğine ilişkin sorular sorulması.
sorguya çekme hakkı Yargıcın, yargılık üyelerinin, savcının, yanların ya da vekillerinin ve bilirkişinin yanlardan tanık ve bilirkişilerden açıklama isteme hakkı (sorguya çekme yetkisi yalnız yargıcın ya da yargılık başkanınındır).
sorumluluk Uyulması gereken bir yargıya, bir kural ya da yetkili üstün verdiği buyruğa uyulmaması üzerine suçlu düşme durumu.
soruşturma Suçun işlenmesinden başlayarak yargı verilinceye dek, kolluk, savcı, yargıç yönünden yapılan inceleme, araştırma ve kanıtların toplanması işleminin tümü.
soruşturma yargıcı Duruşmadan önce kanıtları toplamak üzere soruşturma yapan yargıç.
suç Yasaca cezası gösterilen eylem.
suç alışkını Bir suçtan kesin yargı giydikten sonra, yasanın gösterdiği süre içinde yeniden bir ya da bir kaç suç işleyen kişi.
suç uydurma İşlenmediğini bildiği bir suçu, türe orunlarına ya da tüze yetkililerine bildirmekle görevli olan bir kata, işlenmiş gibi duyurma ya da ortada olmayan bir suçun belirtilerini uydurma.
suça katılma Daha önceden aralarında anlaşarak, birden çok kişinin birlikte bir ya da birkaç suçu işlemeleri durumu.
suçlu Elde edilen kanıtlara göre, ceza türesi yönünden, hakkında kovuşturma yapılması gereken kişi.
suçluların geri verilmesi Uluslararası kurallara uyularak yabancı bir ülkede suç işleyen yabancının, uyruğu olduğu devlet topraklarından bir başka devlete sığınması durumunda, ülkesine sığındığı devletçe uyruğu bulunduğu devlete, bu konuyu düzenleyen türe kurallarına göre, geri ve
suçortaklığı Birden çok kişilerin önceden aralarında anlaşarak bir suç işlemeleri.
suçu yineleme Bir suçtan yargı giyen bir kişinin yeniden bir ya da birkaç suç işlemesi.
suçüstü İşlenmekte olan suç.
süel suç Askerlerin görevleri sırasında ve görevleri dolayısıyle işledikleri suç.
sürekli suç İşlendiği sırada suç niteliği kazanıpta o durumda uzayıp süregelen suç türlerinden biri.
sürgün Bir kimsenin, sürekli olarak oturduğu yerden uzak bir kent ya da ilçede oturmasını zorunlu kılan ceza.
sürmek Tutuklunun bu durumunun daha sürüp sürmeyeceği belli süreler içinde Sorgu Yargıçlığınca incelenerek, toplanan kanıtlara göre sanığın salıverilmesine yer olmadığının ve böylece tutukluğun uzamasının belirtilmesi ve uzaması.
tanık Bir olaya ilişkin bilgilerini yetkili görevliye bildiren yansız kişi.
tanıklık Bir olayla ilgili bilgi ve görgülerin yargıca ya da yetkili soruşturmacıya bildirilmesi.
tanıtlayıcı belgeler Bir olayın gerçeğe uygunluğunu ya da bir şeyin var olup olmadığını ortaya koymaya yarayan yazılı kâğıtlar.
temel dava Yöntemine göre açılmış ve görevli yargılıkça duruşması yapılarak yargıya bağlanacak olan dava.
temel neden Yargıcın dönerimine dayanak olan ve yasada yer alan nedenlerden herbiri.
temel yargılık Bulundukları ilçenin adıyle anılan, bir başkan iki üyeden kurulu ve çoğu zaman tek yargıçlı tüze yargılığı.
temel yargılık başkan ve yargıcı Temel yargılıktaki davalara bakan bir başkanla iki üye.
toplum töresine karşı işlenen suç Toplumun iyi saydığı davranışlara karşı kötü davranışlarda bulunma durumu.
töre Toplumun, iyi ya da kötü saydığı yolların, aldığı durumların, ve yordamların tümü.
töreye aykırı işlemler Bir toplumun doğru ve iyi huylu bireylerinin çoğunluğunca ortaya konup artık herkesin uymak zorunda kaldığı kurallara aykırı davranışlar.
tutanak Görüşülen ve konuşulan konuların yazılı olarak saptanması.
tutuklama Yasada gösterilen koşullar gereğince ve yargıcın yazılı buyruğu ile sanığı tutuklarevine kapatıp geçici olarak özgürlüğünü kaldırma.
tutuklarevi Yargılılardan ayrı olarak, tutukluların konduğu, barındırıldıkları yer.
tutuklu Yargıç kararı ile tutuklarevine alınan kişi.
tüze Yaygın ve geniş anlamı ile herkesin yasalarla tanınmış olan türesini yerine getirme, verme, başkalarının türesine uyma, saygı gösterme.
tüze bakanı Tüze örgütünün başında ve devletin tüze işlerini yasalarda belirtilen sınır içinde yürütmekle görevli ve sorumlu bakan.
tüze bakanlığı Tüze bakanının yönetim ve sorumluluğu altında devletin tüzel işlerinin yürütülmesine yasalarla görev verilen bakanlık.
tüze doktoru Yargı işlerinde görevlendirilmiş olan doktor.
tüze önlemi Tanığın çağrıya uymaması ve yargılığa gelmemesi durumunda, bu yüzden ortaya çıkan giderleri ödemesi, ayrıca para cezasıyle cezalandırılması.
tüze yargılıkları Anayasa, danıştay, uyuşmazlık, askerlere özgü yargılıklar gibi Anayasa ve özel yasalarla görevlendirilen yargıyerlerinin görevleri dışında kalan bütün uyuşmazlıkları çözümlemekle yükümlü ve yargıçlar yasasına bağlı yargıçlarla çalışan yargı yerleri.
tüzel Tüze işlerini yürütmekle görevli olanların, yasa buyruğuna uyarak yaptıkları işlem ve uygulama ile ilgili çalışmalar.
tüzel bakıtım Adam öldürme, yaralama, zehirleme, dövme ve benzeri olayların, bir doktor yönünden gözden geçirilmesi ve bilim açısından suçun belirtilmesi.
tüzel görev Bir yargılık ve savcılıkça yapılan soruşturma ya da yargılama ile ilgili sorunlardan dolayı kendilerinden istenilen bilgileri kolluk ve bütün devlet görevlilerinin doğru ve gecikmesiz olarak bildirme görevi.
tüzel işlem Bir uyuşmazlığın yargılığa gelmesinden başlayıp, yargı verilinceye dek geçen süre içinde, yapılan her türlü işlem.
tüzel karar Yargılama, yürütme görevlilerinin belli bir konuyu görüşüp inceliyerek bağladıkları kesin sonuç.
tüzel kişiler Başlı başına varlığı olan, belli bir amaç güderek çalışan insan kümeleri.
tüzel kütük Yargılıklarda verilen kesin ceza yargıları özetinin yazıldığı kütük.
tüzel olay Sonuçlar doğurabilmesi için törece aranan ve birden ya da birbiri ardından ortaya çıkması gereken bir türden olaylar.
tüzel yanılgı Kesinleşmiş yargılardan sonra ortaya çıkan kanıtlarla, yargılamanın yenilenmesini gerektiren yanılgı.
tüzel yardım Yoksul olan ve para kazanma gücü yeterince olmaması dolayısıyle yargılama giderlerinin tümünü ya da birazını karısı ve çocuklarını önemli bir sıkıntıya düşürmeden ödeyemeyen kimselerle, sosyal yardım derneklerinin vermesi gereken giderlerden bağışık tutul
uğraş ve sanattan uzaklaştırma Cezasının sonucu olarak yargılının uğraşını ve sanatını yapamaması (ebe, doktor, eczacı vb. gibilerin uğraşılarını bir ceza sonucu olarak yapamamaları gibi).
umulmayan durum İnsan gücü dışında ve elde olmayan nedenlerle ortaya çıkan ve önüne geçmek olanağı olmayan olay.
uygulama Yazı, parmak izi, imza ve benzerlerinin kime ilişkin olduğunun saptanması ve yasanın uygulanması.
uygun görme Bir eylem ya da işlemin yapılmasını yasanın uygun görmesi.
uygun zoralım Sanığa gönderilen mektup ve başka yazı ve tel yazılarının, soruşturma sırasında gerçeği elde etmek amacıyla, posta ve telgrafhanede zoralımı.
uyuşmazlık Bir davanın görülmesinde ayrı ayrı iki yargılığın kendini görevli ve yetkili saymaması (olumsuz uyuşmazlık) ya da tersine olarak iki yargılığın bu davayı görmekte kendilerini yetkili ya da görevli sayması (olumlu uyuşmazlık).
uyuşmazlık yargılıkları Yönetim yargılıklarıyle tüze yargılıkları arasında çıkan uyuşmazlıkları çözmekle görevli yargılık.
uzman Belli konularda üstün bilgisi, uzbilimi olan kişi.
üçüncü kişi Bir sözleşmede, ceza davasında, ya da yürütme kovuşturmasında, ilgili iki karşı yanın dışında olan kişi.
üst Kamu türesine ilişkin işlerde, görevlilere kamu işi için buyruk veren kişi.
üst orun Aralarındaki aşamalara göre, daha yetkili ve geniş görevli yargılığa verilen ad.
üsteleme Alt yargılıkta verilen sonyargının yargıtayca bozulması üzerine, ilk yargılığın bozmaya uymayarak eski yargısını yeniden vermesi ve böylece görüşünde direnmesi.
üstüne atma (yükleme) Belli bir suçun bir ya da daha çok kişilerce işlendiğini ileri sürme.
üstyargı yolu İlk yargılıklarca verilen yargılara karşı, kimi ülkelerce tanınan bir yasa yolu türü.
üstyargılık Bir davayı, ilk yargılıktan sonra, üst yargı yolu ile gören ve ikinci olarak yargı veren toplu bir yargılık.
üye Karar yetkisi bulunan meclis, kurul, yarkurul, yargılık gibi topluluklara katılan ve oy kullanan görevli kimselerden her biri.
vazgeçme Bir davanın açılması, dava konusu olan suçtan dokunca gören kimsenin kişisel istemine bağlı olduğu yasaca belirtilen durumlarda, davacının yakınmasından vazgeçtiğini bildirmesi.
vekillik belgesi Vekilin temsil yetkisini ve kapsamını saptayan yazılı kâğıt.
yakalama Bir sanığın tutuklanma belgesi dışında, özgürlüğünün geçici olarak kısıtlanması.
yakalama belgesi Tutuklanması gereken kişi kaçak olur ya da saklanmış bulunursa, yetkili savcı ya da yargıç tarafından yakalanmak amacıyla çıkarılan yakalama yazısı.
yakınma Kovuşturulması kişisel yakınmaya bağlı suçlarda, hakkı olan kimsenin C. Savcılığına bir istemde bulunması.
yakınma belgesi Yasa ve tüzüklere aykırı gördükleri eylem ve işlemler dolayısıyle kişilerin yetkili orunlara verdikleri yazılı yakınma kâğıtları.
yakınma hakkı Kişilerin yasalara, tüzüklere aykırı buldukları eylem ve işlemlerden dolayı yetkili devlet orunlarına başvurma yetkileri.
yalan ant Bilgisini dinlemeye yetkili bir memur ya da kurul önünde gerçeğe aykırı olarak andiçme.
yalancı tanıklık Tanık dinlemeye yetkili bir memur ya da kurul önünde, tanıklık ederken gerçeğe aykırı olarak bilgi verme, bilgisini az ya da çok gizleme.
yanılma suçları Sanığın işlemesini istemediği bir suçun ortaya çıkması.
yanıt Yargılıkta, yasalardaki yöntemine göre yargıcın sorduğu sorulara ilgilinin vermekle yükümlü olduğu karşılık.
yanıt dilekçesi Yanıt tasarısı, yargıtaylamada bulunan yanın, yargıtaylama dilekçesi kendisine bildirilince, ileri sürülen savlara verdiği yazılı karşılık.
yanlar Bir dava ve sözleşmede, çıkarları karşıt olan iki yan.
yansızlık Yargıcın, çözümlediği uyuşmazlıkla ilgili bütün işlemlerde, davalı ve davacılardan herhangi birine karşı yan tutmaması durumu.
yansızlıkta kuşkuya düşme Yargıcın dönerimini gerektirecek kertede yansızlığın kuşku uyandırması.
yaptırım Türe ilke ve kurallarını benimseyip uygulanmasını zorlamak için yasalara konulan yargılar.
yargı (1) Devletin türe düzenini korumaya ilişkin bağımsız bir yargıç kuruluşunca yaptığı görev ile türe uyuşmazlıklarının yargılıklarda çözümlenmesi eylemi.
yargı (2) Yargıcın gördüğü bütün davaları, olaya ilişkin yasalara göre çözümlemek için söylediği en son söz.
yargı belgesi Yargılıkça verilen en son kararın her iki yana verilen onaylı benzeri, örneği.
yargı çektiriminin ertelenmesi Yasada gösterilen nedenlere göre, bir ceza yargısının yerine getirilmesinin geçici olarak sonraki bir zamana bırakılması.
yargı çevresi Yargılıkların yasaca hangi işleri göreceği belirtilen konularla (Ağır Ceza yargılığı ve önyargıçlığın göreceği işler gibi), benzer tür ve nitelikteki davaları çözümlemekle görevli yargılıkların, yer bakımından görevli olanını belirten kural.
yargı gücü Bireylerle devlet ve bireylerin birbirleri arasında çıkan uyuşmazlıkların ulus adına bağımsız yargılıklarca çözümlenmesi yetkisi ve gücü.
yargı hakkı Ulus adına, yasalara göre, bağımsız yargılıklarca yargı gücünün kullanılması yetkisi.
yargı işlemi Uyuşmazlık durumunda bulunan iki yanın ileri sürdükleri konuları, yasaların buyruğuna, çizdiği yollara göre yargıcın ya da bir yargı organının çözümlemesi ve bu iş için yaptığı bütün işlemler.
yargı nedenleri Yargıcı karara ileten nedenler, yargının dayandığı kanıtların gerekçeleri.
yargı özeti Ceza yargılama yöntemine göre duruşma sonunda sanığın yargılılığına, kurtulmasına, duruşmanın durdurulması ya da düşmesine ilişkin yargının bu temel noktaları belirten bölümü.
yargıcın dönerimi Bir davada karşı yanlar ya da dava konusu ile kişisel ilişkisi olması ve dosdoğru görev yapacağına güvenin bulunmaması durumunda, yargıcın duruşma ve karara katılmaması için bir istem.
yargıcın duruşmaya katılamayışı Yasanın gösterdiği kimi ayrık durumlarda, yargıcın duruşmaya çıkamaması.
yargıç Ulus adına, bireylerin birbirleri ve bireyle devlet arasında çıkan uyuşmazlıkları yasalara göre ve yargı yolu ile çözümleyen kişi.
yargıçlık görevi Yasanın gösterdiği kimi ayrık durumlar dışında yargıcın, yargılamayı yargı verilinceye dek yönetmesi.
yargıdan önceki karar Yargının dayandığı daha önce verilmiş karar.
yargılama Duruşmaya başlandıktan yargı verilinceye dek yapılan işlemlerin tümü.
yargılama giderleri Ceza kovuşturmasında, yargı verilinceye dek yapılan harcamaların tümü.
yargılama yöntemi Bir hakkın yargı gücü, yargılık önünde nasıl isteneceğini, savunulacağını ve yargının nasıl elde edileceğini gösteren yöntemleri belli eden kuralların tümü.
yargılamanın açıklığı Başta Anayasa ilkesi olarak duruşmaların herkese açık olması.
yargılamanın açıklığı kuralı bk. açıklık ilkesi.
yargılamanın ertelenmesi Duruşmanın, kimi nedenler yüzünden başka bir güne bırakılması.
yargılamanın geriye bırakılması Duruşmanın yasada yazılı nedenlere ve yargıcın kanıtları değerlendirmesine göre başka bir güne bırakılması.
yargılamanın yenilenmesi Kesinleşmiş olan Danıştay, türe ve ceza yargılarının yasada gösterilen nedenlere göre yeniden duruşma yapılıp değiştirilmesine olanak veren olağanüstü yasa yolu.
yargılamayı önleme kararı Yapılan ilk soruşturma sonunda toplanan kanıtların, sanığın üstüne atılan suçu işlediğini belli etmemesi ya da son soruşturmanın açılmasını gerekli kılacak nitelikte bulunmaması durumlarında, sanığın duruşmaya gönderilmesini önleyen karar.
yargılar Yasaların koyduğu kurallar.
yargılı Kendisi için verilen yargı kesinleşmiş olan kimse.
yargılık Ulus adına yargı görevi yapılan ve bağımsız yargıçların yasaları uygulayarak yargı verdikleri yer.
yargılık dışı işlemler Dava açılmadan önce, yasaların gösterdiği bir hakkı korumak ya da türesel sonuçlar elde etmek için yapılan işlemler.
yargılıklar örgütü Yargı yetkisini ulus adına kullanan yargılıkların kuruluşunu, birbiriyle olan ilişkileriyle görev ve yetkilerini, aşamalarını belli eden türe alanı.
yargılıkların görevi Davanın türüne, niteliğine ve yargılıkların aşamalarına göre yargı gücünün ulus adına kullanılması.
yargılıkların yetkileri Yargı çevresi yönünden davaları inceleyip yargıya bağlayacak olan yargılıkların elinde bulunan güç ve taşıdıkları yükümlülük.
yargılıları koruma Yargılılar cezaevlerinde yargılarını çekmekte iken ve cezaevinden bırakıldıklarında iş bulmaları, toplum yaşantısına alışmaları, kendilerinin iyileştirilmesi konusunda yapılan yardımlar.
yargının açıklanması Açık olmayan, belirsiz ve çelişmeli bulunan bir yargının, kolayca anlaşılabilir biçime sokulması.
yargının anlatılması Yargıcın, bütün kanıtlar toplandıktan sonra yasa yargılarına ve kanısına göre kararını bildirmesi.
yargının bozulması İlk yargılıkça verilen bir yargının, yasada gösterilen nedenlere göre yargıtayca ortadan kaldırılması.
yargının çektirimi Bir ceza yargılığında verilip kesinleşen yargının uygulanması.
yargının düzeltilmesi Danıştay dava daireleri ile dava daireleri kurulu, yargıtay daireleri ve genel kurulu kararlarının, yasalarında yazılı nedenler olunca bir daha görüşülmesini ve gerekiyorsa düzeltilmesini sağlayan bir yasa yolu.
yargının kesinleşmesi Yargıya karşı yasa yoluna başvurma olanağının kalkmış bulunması.
yargının yokarımı Bir yargının, yasada gösterilen nedenlere dayanarak uygulamadan kaldırılması.
yargının yorumu Bir yargılının cezasını belirten yargıdaki cezanın tutarı ve yargının anlamında duraksanınca durumun yorum yolu ile yargıçça çözülmesi.
yargıtay Tüze yargılıklarınca verilen karar ve yargıların son inceleme orunu (mercii).
yargıtay duruşması Yargılamanın herkese açık olarak, sözlü ve yüz yüze olarak yanların bulunmasıyle sanığın suçlu olup olmadığının saptanması işine ilişkin yargılama aşaması, son duruşma.
yarı akıl hastalığı Yargılıkta, kendini savunamayacak kertede us bozukluğunda bulunma durumu.
yasa yolları Yargılıklarca verilip daha kesinleşmemiş bulunan vargılara karşı, yasanın gösterdiği süre içinde üst kattaki yargılıklara başvurma yöntemleri.
yasa yollarına başvurmağa konu olan kararlar Yasada gösterilen koşullara göre, karşıtlama yolu ile bir üst yargılıkta incelenme olanağı bulunan ve kesin olmayan kararlar.
yasak savutlar Genellikle, kullanılınca ateş çıkaran hem saldırıya hem de savunmaya yarayan vurucu araçlar.
yasaklanan hakların geri verilmesi Kimi cezalardan yargılı olanların kamu işlerini de görme yasaklısı olmalarına ilişkin yan cezaların belli koşulların gerçekleşmesi üzerine o yargılıya yasak edilen hakların geri verilmesini sağlayan yöntem.
yasal Bir durum ya da davranışın türe düzenine uygunluğu.
yasal savunma Yasada gösterilen biçimde bir kimsenin, kendisine, yakınlarına ya da mallarına karşı yapılmakta olan haksız bir saldırıdan korunmak, dokuncayı önlemek için işlemek zorunda kaldığı eylem ve yapmağa zorlandığı davranış.
yasama erki Yasaları çıkaran kuruluşta toplanan ve ulus adına yasa çıkarma yetkisini kapsayan güç.
yataklık İşlenmiş bir suça katılmadan, sanığa bilerek barınacak yer gösterme, suçun işlenmesi sonucunda elde olunan nesneleri bile bile alma ve saklama, satın alma ve almaya, satmaya ve saklamaya aracılık etme.
yazıcı Soruşturma, yargılama ve duruşma sırasında olayları, söylenenleri yazılı olarak saptayan yargıç dışındaki görevli.
yazılı biçim Bir türe eylem ve işleminin yazılı olarak saptanması zorunluluğunu koyan yasaların bu yoldaki yargısına göre yapılan işlem.
yazılı buyruk Yargıç ve yargılıklarca verilipte yargıtayca incelenmeden kesinleşen karar ve yargıların yasaya aykırı olduğunu öğrenen Tüze Bakanının, bu yargı ya da kararın, yasa adına bozdurulması için yargıtaya başvurması amacıyla C. Başsavcılığına yazılı olarak verd
yazın iyeliği Düşünce, duyu ve us ürünlerini ortaya koyanların yapıtları üzerindeki hakları.
yedirim Bir memurun görevine bağlı bir iş için yasa dışı bir para, mal ya da çıkar sağlaması.
yeni kanıtlar Duruşma sırasında ileri sürülmediği için dinlenmemiş ve toplanamamış olan ve yeniden elde edilerek ileri sürülen kanıtlar.
yeni olaylar Yargılama konusuna ilişkin yeniden ortaya çıkan ve ileri sürülen olaylar.
yeniden kovuşturma Savcılıkça, kanıt elde edilememesi nedeniyle kovuşturulamayan bir suçun, sonradan ve yeniden kanıt bulunması nedeniyle yeniden kovuşturulması.
yerinde görüm Uyuşmazlık konusu bir olayın gerçeğini araştırmak için, olay yerinde (yıkılan, delinen duvar, kırılan kapı, pencere vb.) araştırma yapma, gövde üzerinde (bereleme, yaralama, adam öldürme vb.) incelemeler yapma işi.
yeterlik Gerçek ya da tüzel kişinin haklara iye olması, haklarını kullanabilmesi, görev yapabilmesi, yüküm ve sorumluluk altına girebilmesi gücü.
yetersizlik Bir gerçek ya da tüzel kişinin yasalarca yeterlik için gerekli görülen güce, koşullara ve olanağa iye olamaması durumu.
yetki Yasadan ya da sözleşmeden doğan türe gücü.
yetkili yargılık Suçun işlendiği yer, davaya bakmaya yetkili olan yargılık.
yitimli Konutu bilinmeyen yabancı ülkede oturupta yetkili yargılığa çağrılması olanağı bulunmayan ya da böyle bir çağrıdan olumlu bir sonuç elde edilemeyeceği kesin olarak anlaşılan sanığın durumu.
yitimlik Bir kişinin batan gemide ve bir yangında bulunması gibi nedenlerle öldüğü umulacak kertede ortalarda bulunamaması.
yokarma Yasaya uygun bulunmadığı saptanan bir işlem ve kararın, yargılıkça ya da yöneticiler eliyle yürürlükten kaldırılması.
yorum Yasa, tüzük, yönetmelik, karar, yargı ve her türlü sözleşmelerdeki deyimlerin anlamını açıklama.
yorum davası Tüze yargılıklıklarında görülmekte olan bir davayı, yargıya bağlamak için çözümlenmesi gereken yönetsel bir tüzük ya da yönetmeliğin anlamını belirtmek amacıyla, Danıştay’a açılan yönetsel dava türü.
yorum yargıları İki yanın açıkladıkları istemlerinin ne yolda yorumlanmasını belirten yasa yargıları.
yorumsal yargılar Yanların kendi istemleri ile değiştirilebilen yasa yargıları.
yönetmelik Yasa ve tüzüklerin uygulanmasında görevlilere yol göstermek, yasa ve tüzüklere aykırı olmamak üzere bir ya da birkaç bakanlık ve belediyelerce çıkarılıp resmi gazetede yayımlanan nesnel kuralların tümü.
yöntem Bir suçun işlenişinden yargı verilinceye dek yargılıklarca izlenen ve yasada gösterilen yollar.
yüce divan Görevlerinden doğan ya da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri suçlarından dolayı Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu üyeleri, Yargıtay, Danıştay başkan ve üyelerini yargılayan üst yargılık.
yüklenci Borçlu adına alacaklıya karşı borcun ödenmesini sağlamayı üstüne alan kişi.
yükümlülük Bir kişiye ya da tüzel kişiye yükletilen iş, edim, ödev, koşul, çekinme ve bir yapmama görevi.
yürürlükte olan (geçerli) Uygulanmakta olan yasa, tüzük, yönetmelik.
yürürlükteki kurallar Kaldırılmamış ve yürürlükte olan yasa yargıları.
zamanaşımı Yasanın belli ettiği koşullar altında belli bir sürenin geçmesi ve bunun sonucunda kimi hakların kazanılması ya da düşmesi.
zincire vurma Tutuklunun, öbür tutukluların güvenliği için zorunlu görüldüğü, kendini öldürmeye ya da kaçmaya kalkıştığı ya da bu işler için hazırlık yaptığı anlaşılınca demire vurulması. (Not: Anayasa Mahkemesi kararıyle kaldırılmıştır).
zincirleme suç Her biri ayrı ayrı birer bağımsız suç olduğu halde, hepsi de yasanın yalnızca bir başçığına (maddesine) aykırı olması ve sanığın suç işleme kararındaki birliğe göre tek suç sayılan bir suç türü.
zoralım Yasada gösterilen neden ve koşullara göre, kamu yararına olarak bir kimsenin taşınır ve taşınmaz mallarının devlet ya da kamu tüzel kişiliğince elinden alınması.
zorla alma Bir kimsenin malını, kimi nesneler üstündeki haklarını zorla alma.
zorla ilişme Kız ya da kadına cinsel saldırıda bulunarak zorla döl yatağı yoluna erkeklik organını sokma.
zorlama Tanıklık yapmak, andiçmek ve bunlar gibi yargılıkça bir kimseye verilen ve o kişi tarafından yapmaktan kaçınılan ve yargılama ile ilgili olan görevlerin, yasada yazılı yöntemlerle zorla yaptırılması.
zorlayıcı nedenler Daha önceden bilinmesine, gözönünde bulundurulmasına, etkisiz bir duruma düşürülmesine olanak bulunmayan ve dış etkenlerin gücü ile ileri gelen olaylar.
zorunlu durum Kendisini ya da başkasını, bilerek engellediği ve başka türlü korunması olanaksız bulunan ağır, gerçekli ve kişiye yöneltilmiş bir tehlikeden korumak için işlenilmiş suçlarda, sanığın sorumluluğunu kaldıran durum.

Yargı terimleri sözlüğü Hukuki Net hukuk sitesinin hukuk sözlüğü kısmından izin alınarak yayınlanmaktadır. Dilerseniz yargı kararları arasında arama da yapabilirsiniz.

Bilişim terimleri sözlüğü

Bilişim Terimleri Sözlüğü

abece Bir dilde kullanılan yazaçların sıralanmış tüm takımı.
abecesayısal düğüm Verilerin bir abecesayısal damga takımı kullanılarak gösterildiği düğüm.
abecesel damga dizgisi Yalnız belli bir abece’nin yazaçlarından oluşan dizgi.
abecesel damga takımı Yazaçları, kimi kez de güdüm damgalarını, özel damgaları ve boş damgayı kapsayan, buna karşılık sayılan dışarıda bırakan damga takımı.
abecesel düğüm Verilerin bir abecesel damga takımı kullanılarak gösterildiği düğüm.
abecesel sözcük Yalnız bir abecenin yazaçlarından oluşan sözcük.
abecesel veri Bir abecenin yazaçlarıyla gösterilmiş veri.
adres Birincil ya da ikincil bellekte, bir verinin bulunduğu yeri ve bu yere nasıl erişilebileceğini tanımlayan veri. Genellikle, Özdeş türden öğelerden oluşan bir küme içerisinde belli bir öğeyi seçme olanağı sağlayan veri. Erişki sözcüğü de kullanılabilir.
adresleme Özdeş türden öğelerden oluşan bir küme içerisinde belli bir öğeyi seçme olanağı sağlayan ve adres ya da erişki denilen verinin fiziksel olarak oluşturulup bu amaçla kullanılması, örn. bir bellek sözcüğünün, bir yazmacın, bir çevre biriminin adreslenmesi.
Birçok nokta ile bunlar arasındaki bağlantılarla gösterilebilen bir dizgeye ilişkin yapı. örn. karayolu ağı, bilişim aği.
ağaç Çizimsel gösterimi, bir dizi dallanmalardan oluşması bakımından, bir ağaca benzeyen veri yapısı.
ağırlık Bir konumsal gösterimde, her bîr basamağın, gerçek sayıya eklenen katkısının değerini belirtmek üzere, o basamaktaki sayı değerinin çarpılacağı katsayı.
aib bk. Ana işlem birimi. Merkez işlem birimi anlamında MIB kısaltması da kullanılır.
akış çizeneği Bir sorun’un tanımı, çözümlenmesi ya da çözüm yönteminin çizimsel bir gösterimi. Akış çizeneğinde işlemler, veriler, bunların akışı, donanım vb. öğeler çizimsel simgeler kullanılarak gösterilir.
akış çizeneği simgesi Bir akış çizeneği üzerinde, işlemleri, veriyi, akışı ya da donanımı göstermek üzere kullanılan simgelerin her biri.
akış çizgisi Bir akış çizeneği üzerinde, akış çizeneğî simgelerini birbirlerine bağlayan herhangi bir yolu gösteren çizgi.
akış yönü Bir akış çizeneği üzerinde, simgeler arasında öncel-ardıl ilişkisi.
aksaklık Bir dizgenin işleyişini engeller nitelikte herhangi bir bozukluk.
aksaklık giderici bakım Koçuyucu bakım ya da sürekli bakım hizmetleri dışında, saptanan aksaklıkları gidermeye yönelik ivedi bakım, onarım.
aksaklık süresi Bir dizgenin herhangi bir nedenle kullanılamaz durumda bulunduğu toplam süre.
aktarma Kaynak verilerde hiçbir değişiklik yapmadan, verileri bir veri ortamından okuyup, değişik de olabilen bir fiziksel biçimde, başka bir ortama yazma. örn. bir deste delikli kartı mıknatıslı kuşağa aktarma. Sonuç, aktarmanın yapıldığı koşullara bağlı olarak,
alçak düzeyli dil Her komutun genellikle bir tek makine komutunu karşıladığı simgesel izlenceleme dili. bk. çevirici dili, yüksek düzeyli dil.
algol Matematiksel ve bilimsel sorunların çözümüne ilişkin algoritma tanımlamaya dönük, öbek yapılı, yüksek düzeyli izlenceleme dili.
algoritma Bir sorunun çözümü için, sonlu sayıda adım biçiminde iyice tanımlanmış, sonlu bir kurallar kümesi, örn. sin x değerini belirtilmiş bir duyarlıkla hesaplamak için, tümüyle belirlenmiş bir aritmetiksel yordam. IX. yüzyılda Orta Asya’da Harizm bölgesinde yaş
alındı damgası Bir duraktan, bağlantı kurulan başka bir durağa, karşıdan gönderilen iletinin başarılı biçimde alındığını bildirmek üzere, olumlu yanıt olarak gönderilen bir gönderim güdüm damgası.
altdizge Bir dizge oluşturmak üzere başka nesneler ya da altdizgelerle etkileşen ve kendi başına bir dizge niteliği taşıyan nesne. Bir dizgenin, yapısında görev aldığı daha karmaşık bir dizgeye göre niteliği.
altılı Altı ikili öğeden oluşan çoklu.
altyordam Bir izlencede gereksenen belli bir işlevi, parametreler aracılığıyla kendisine verilen değişkenlerden yararlanarak, bunlara uygun işlem dizilerini yürüterek gören bir yordam ya da izlence kesimi. Yordamlıkta saklanan bir altyordamı birçok izlence gerektik
amaç izlence Bir izlenceleme dilinde yazılmış kaynak izlencenin derlenmesiyle elde edilen İzlence.
ana bellek Bir bilgisayarın ana işlem birimince yürütülen işlem dizilerinin ve işlenen verilerin iş sürerken yerleştiği ana işlem birimiyle birlikte düşünülen bellek. İç bellek deyimi de kullanılır.
ana işlem birimi Bir bilgisayarda, komutların yorumlanmasını ve uygulanmasını gerçekleştiren çevrimleri kapsayan ve aritmetik mantık birimi ile denetim biriminden oluşan donanım birimi.
ana kesim Kesimlenmiş bir izlencede yerpaylaşır kesimleri çağırmak üzere sürekli olarak bellekte tutulan kesim. Yerpaylaşır kesimlerin tanımlanmadığı gerçek anlamda kesimlenmemiş bir izlencede de, öteki kesimlere göre denetim işlevlerini yürüten kesim için, ana kes
ana kütük Bir işte başvurulacak yetkili kütük olarak kullanılan ve -içeriği değişebilse de- göreli olarak sürekliliği olan kütük.
anahtar (I) Bir veri kümesi içerisinde ya da buna bağlı olarak, veri kümesini tanıtıcı bilgileri içeren damga dizgisi.(II) Bir elektrik çevrimini açıp kapamada kullanılan düğme.(III) Bir izlencede bulunan bir yordamın izlenmesini ya da atlanmasını sağlamak üzere
anahtar-sözcük Bilgi erişimde, bir deyim ya da örü içinde yer alan ve konu ya da kavram belirtici nitelik taşıyan sözcük ya da damga dizgisi. İzlenceleme dili tanımında, bir deyim içinde, sözdizimsel öğe olmaktan öte, anlam taşıyan sözcük ya da damga dizgisi.
anahtarlama 1. Bir veri iletişim dizgesinde, gönderici ve alıcı uçlar arasında, iletileri gidecekleri yere göre yönlendirme. 2. Bir bilgisayar dizgesindeki kaynakları bir görevden başka bir göreve atama.
anlambilim Dilleri oluşturan simgelerle anlamları arasındaki ilişkileri inceleyen bilim.
anlamlı sayamak Bir sayıtta, belli bir amaç için gerekli sayamak özellikle, belli bir doğruluğu ya da belli bir duyarlığı korumak için saklanması gereken sayamak.
anlamlı sayamak yitimi Bir sayının doğruluğunu ya da duyarlığını bozacak biçimde, anlamlı bir sayamağının bir işlem sırasında yitirilmesi.
anlamlılık Bilgi erişimde, kullanıcının sorusuyla belirlediği bir kavram ya da konuyla ilgili olarak derlemde gerçekten bulunan belgelerin, soruya göre bu nitelikleri.
anlayışlı uç Bellek ve birtakım veri işleme olanaklarıyla donatılmış bilgisayar ucu.
anma Bilgi erişimde, erişilen anlamlı belge sayısının derlemde bulunan toplam anlamlı belge sayısına oranı.
anma aygıtları Bilgi erişim dizgelerinde, dizgenin anma-duyarlık dengesini anmayı artırıcı yönde geliştirmek amacıyla kullanılan eşanlamlılar denetimi, yakın anlamlılar denetimi, sözcük biçimleri denetimi, terim sınıflama gibi tekniklerin uygulanmasına ilişkin tasarım ö
arabirim İki dizge ya da altdizge arasında öngörülen ilişki ya da iletişimi sağlama amacıyla tasarlanmış herhangi bir bağdaştırıcı birim ya da olanak.
aralık damgası Teknik nedenlerle bir bilgisayar sözcüğünde yer alan fakat veri gösterim değeri bulunmayan damga.
arama Bir öğeler kümesinin, belirtilen bir özelliği taşıyan bir ya da birden çok öğenin bulunması amacıyla incelenmesi.
arama anahtarı Bir arama yürütülürken her bir öğenin belirlenmiş bir kesimi ile karşılaştırılacak olan ve aranan öğeyi tanımlayan damga dizgisi.
arama dönüşü Bir aramanın, bir öğenin yerini bulup bunun üzerinde birtakım karşılaştırmalar yapmaktan oluşan ve başka öğeler için yinelenen bölümü.
ardıl sıralı bilgisayar Uygulanacak bir sonraki komutun bellek yerini belirten bir sapma komutu bulunmadıkça, komutların, ayrıca belirtilmeden, sırayla yürütüldüğü bilgisayar.
arı ikili sayılama dizgesi 0 ve 1 sayamaklarıyla 2 kökünü kullanan bir değişmez köksel sayılama dizgesi, örn. 110,1 sayıtı, arı ikili sayılama dizgesinde “altı buçuk” sayısını gösterir.
aritmetik-mantık birimi Bilgisayarın toplama, çıkarma, çarpma, bölme, karşılaştırma gibi temel aritmetik ve mantık işlemlerini yapmak üzere kullandığı elektronik çevrimler topluluğu.
aritmetiksel kaydırma Herhangi bir sayısal veriyi, sayılama dizgesinde kullanılan köke bölmek ya da kökle çarpmak üzere, sağa ya da sola kaydırma, örn. ikili sayılama dizgesinde gösterilmiş bir sayıyı 2 ile çarpmak için 1 basamak sola, 8’e bölmek için 3 basamak sağa kaydırmak
artık bilgi Gösteriminde artıklık bulunan bilgi.
artıklık Bir verinin doğruluğunun korunup korunmadığını sınama olanağı veren, gereksiz olmakla birlikte veriyle tümleşmiş biçimde kullanılmak üzere eklenmiş veri öğesi. bk. eşlik ikili, sağlama sayısı, eşlik damgası.
artımlı bilgisayar Özünde, bir artımlı gösterim dizgesinin kullanıldığı bir bilgisayar türü.
artımlı gösterim Değişkenlerin, değerleriyle değil de, değerlerindeki değişmelerle gösterildiği bir gösterim yöntemi.
atlama Bir kart delgi makinesi ya da yazı makinesi gibi damga damga ilerleyen donanımlarda bir damga konumunun ya da bir alanın, bir satır yazıcıda bir ya da birçok satırın işlenmeden geçilmesi.
ayıklamak Öğeleri, belirlenmiş ölçütlere göre öbeklere ayırmak. Ayıklamak bir düzenlemeyi gerektirir ama zorunlu olarak bir sıralamayı gerektirmez öbekler herhangi bir biçimde düzenlenebilir, bk. sıralamak.
ayıklayıcı Veri tutanaklarını taşıyan delikli kart destelerini ayaklayan elektro-mekanik aygıt.
ayrıştırıcı Bir tümceyi, dilin biçimbilgisi, sözdizimi, gerekirse anlambilgisi kurallarına göre, basamak basamak işlevsel öğelerine ayırmak amacını güden bir algoritma ya da bilgisayar izlencesi.
bağ Bir veri tutanağını başka bir veri tutanağına bağlamak üzere kullanılan ve birinci tutanakta yer alıp ikincinin adresini gösteren veri öğesi.
bağdaştırıcı Değişik büyüklük ve yapılardaki elektro-mekanik öğelerin uyumunu sağlayan herhangi bir öğe ya da birim.
bağımlı kütük Ana kütük olarak adlandırılan bir başka kütüğe başvurulmaksızın kullanılamayan herhangi bir kütük.
bağlaç Başka bir yerde sürecek bir akış çizgisi’ndeki kesilmeyi gösteren bir akış çizeneği simgesi.
bağlam 1. Bir sözcüğün, tümce içinde birlikte geçtiği ve anlamının belirmesi için incelenmesi gerekebilen tümce kesimleri. 2-Bir bilgisayar dizgesindeki görevlerin işletilebilmeleri için İşletim dizgesinin sağladığı ortam.
bağlam içinde anahtar-sözcük dizini Belgelemede, anahtar-sözcüklerin abece, sırasında ve bağlamlarıyla birlikte, geçtikleri yeri de gösterir biçimde düzenlenmiş listesi, bk. söz bağlamı.
bağlayıcı Bir izlencenin ayrı ayrı yazılıp derlenmiş kesimlerini birleştiren izlence.
bakım Herhangi bir dizgenin, işlevini sürdürmesini, olanaklıysa en yüksek verimle çalışmasını sağlamak için gerekli düzeltmeleri uygulamak amacıyla gerçekleştirilen hizmetler bütünü. Donanım dizgelerini oluşturan makinelerin bakımı gibi, yazılım dizgelerinin de
basamak Bir konumsal gösterimde, bir damganın bulunabileceği ve bir sıra sayısı ya da eşdeğerli bir tanıtıcı ile belirtilebilen her bir konum.
basıc Uzakta bulunan bir bilgisayar dizgesine bağlı bir uç üzerinde konuşmalı düzende kullanım için elverişli, kolay öğrenilir, aritmetik işlemlere dönük genel amaçlı bir bilgisayar izlenceleme dili.
basılı örnek Verilerin işleneceği yerlerin, basılmış başlıklarıyla belirtilmiş bulunduğu belge örneği.
basma çevrim kullanılan birleşenler arasındaki bağlantıların, yalıtkan bir gereçten yapılmış taşıyıcı katman(lar) üzerinde, fotoğraf tekniğiyle, çevrimin tasarımına uygun geçirgen yollar biçiminde basıldığı herhangi bir elektriksel çevrim.
başarı ölçümü Bir dizgenin altdizgeleri arasındaki etkileşimi de göz önünde tutarak toplam işletim verimliliğinin ölçülmesi. Bir bilgisayar dizgesi üzerinde bu ölçümü gerçekleştirebilmek üzere kullanılan yöntem ve tekniklerden oluşan araştırma alanı.
baud İkil /saniye olarak deyimlenen oluk sığa birimi.
bayt Bir birim olarak işlem gören, genellikle sözcükten daha kısa, özellikle 8 öğeden oluşan, ikili damga dizgisi, bk. çoklu, sekizli.
belge Genellikle kalıcı nitelikte ve kişi ya da makinece okunabilen bir veri ile bunun yazılı olduğu veri ortamı.
belge okuyucu Kâğıt yaprak ortamındaki belgeleri optik damga tanıma ya da optik im okuma gibi yöntemlerle okuyan bir bilgisayar çevre donanımı.
belgeleme 1. Belgelerin adlandırılması, elde edilmesi, işlenmesi, saklanması, yayılması vb. eylemler belgelerin yönetimi. 2. Belli bir konuda bir belgeler topluluğu. 3. Bir bilişim dizgesinde kullanılan donanım ve yazılımı tanıtan, dizgenin kullanımı ve bakımı için
belgeleme dizgesi Bir bilişim dizgesine, bir bilgi erişim dizgesine ya da genel olarak herhangi bir dizgeye ilişkin belgeleme hizmetiyle ilgili yaklaşım, yöntem ve olanakların tümü.
belgelik Belgelerin ya da bunların mikrofiş / mikrofilm ortamındaki kopyalarının saklandığı örgüt.
bellek Veri ve işlem dizilerinin elektriksel imler biçiminde saklandığı bilgisayar bölümü. Bellek daha çok bilgisayar ana belleğini belirtmek için kullanılır. Yardımcı bellek, dış bellek ya da veri saklama ortamı deyimleriyse, bilgisayar çevresinde, büyük oyluml
bellek atama Bir bilgisayar dizgesinin bellek kaynaklarını görevlerin gereksemelerine göre kullanma yöntemi.
bellek binişimi Bellekteki ardışık adreslerin ayrı bellek birimlerinde yer alacak biçimde düzenlenmesi, böylece bellek erişim sürelerinin üst üste bindirilmesi tekniği.
bellek dökümü Belli bir izlenceye atanmış bir bellek kesiminin, izlence durdurulduktan sonra, kâğıt ya da herhangi bir veri saklama ortamına abecesayısai damgalar ya da örn. sekizli, onaltılı vb. sayısal gösterimle, olduğu gibi yazdırılması.
bellek erişim yazmacı Veri alma ya da Veri aktarma yapılacak bellek konumuna ilişkin adresin yerleşmesine adanmış yazmaç.
bellek korunum Bir bilgisayarda, bir izlenceye atanmış bellek alanlarının, dizgede birlikte çalışan başka görevlerce erişilmesini, dolayısıyla bir izlencedeki bir yanlışın başka bir izlenceyi bozma olasılığını önleyen teknik.
bellek sayfası Sayfalama düzenli bellek atama yöntemini uygulayan bir işletim dizgesinin, bellek atamada birim olarak gördüğü, örn. 2K, 4K gibi belirlenmiş boyda bellek bölümü.
bellek sığası Bellekte saklanabileceği öngörülen verinin bellek yeri olarak ölçüsü. 1024 yer için kilo anlamında K kısaltması da kullanılır, örn. 256 KB (ya da kilobayt) bellek.
bellek veri yazmacı Bellekten alınan ya da belleğe aktarılacak veriyi saklamaya adanmış yazmaç.
bellek yeri Genellikle bir sekizli (kimi bilgisayar dizgesinde bir altılı) saklanabilecek bellek öğesinin konumu.
bellenim Makine komutları temel mikrokomutlardan oluşan mikroizlencelenir bir .bilgisayar donanımının, genellikle salt okunur belleğe işlenmiş bir mikroizlenceyi zincirleme yürütmesiyle sağlanan ve bilgisayar donanım ve yazılım öğeleri karşıtlığında kullanılan öğe
bellenir simge Kişi belleğine yardımcı olmak üzere seçilmiş simge. örn. “topla” anlamında “TPL”.
benzeteç Fiziksel ya da soyut bir dizgenin davranış özelliklerini gösteren bir aygıt, bilgi işlem dizgesi ya da bilgisayar izlencesi.
benzetim Fiziksel ya da soyut bir dizgenin davranış özelliklerinin başka bir dizgenin davranışlarıyla gösterimi, örn. (a) fiziksel olayların bilgisayarca yapılan işlemlerle gösterimi, (b) bir bilgisayarın işlemlerinin başka bir bilgisayarınkilerle gösterimi.
beşli Beş ikili öğeden oluşan çoklu.
beşten ikisi düğümü Her bir onlu sayamağın, ikisi bir türden (genellikle 1 ler) üçü öteki türden (genellikle O’lar) olan beş ikili sayıt ile gösterildiği ikili düğümlenmiş onlu yazım. Bu yazımda genellikle kullanılan ağırlıklar, 011000 ile gösterilen sıfır dışında, 0-1-2-3-6
bırakmak Yürürlükteki bir görevin kullanmak üzere tuttuğu bir çevre biriminin ya da bir bellek alanının, izlencedeki bir komut, işletmen’in karışması ya da işletim dizgesince uygulanan herhangi bir komut nedeniyle görevle ilişkisini kesmek, bunları herhangi bir ba
biçim Verinin önceden düzenlenmiş görünümü. Bilgisayar belleğinde ya da izlencede, giriş-çıkış tutanaklarında ya da veri iletişimde bilgilerin gösteriliş düzenini belirleyen yapı.
biçimleme Veriyi, daha sonraki bir işlem için hazırlama. Biçimleme verinin yeniden düzenlenmesi, gerekli verilerin eklenmesi ya da kaldırılması, veri biçiminin denetlenmesi, düğümün çevrilmesi, sıfırların kaldırılması gibi işlemleri içerebilir.
biçimsel dil Sözdizim kuralları hiçbir belirsizlik içermeksizin tanımlanmış, bilgisayar izlencelemede de kullanılabilecek nitelikte kesin dil. Bu kurallarla üretilebilecek örülerin (sözcük ya da tümcelerin) tümü.
bilgi Bilgi işlemde, kullanılan uzlaşımsal kurallardan yararlanarak kişinin veriye yönelttiği anlam. bk. veri.
bilgi ayırıcı damga Belli bir bilginin bulunduğu, genellikle değişken boyda bir veri alanının başladığını ya da bittiğini belirtmek üzere kullanılan herhangi bir. özel damga.
bilgi bankası bk. veri bankası.
bilgi erişim (1) Bir bilgi erişim dizgesini kullanarak, içerik bakımından araştırılan konu ve kavramlarla ilgili olabilecek, genellikle varlığı bile bilinmeyen belgelerin izini bulmayı amaçlayan araştırma.(II) Bellekte saklı verilerden belli bir konuda bilgi alma yönt
bilgi erişim dizgesi Belli bir kapsam içine giren belgeler sürekli biçimde taranarak bunlara ilişkin bilgilerin bilgisayar ortamında derlenmesi sonucunda, özel gereksemelerini karşılamak isteyen kullanıcıya doğal dille ya da özel olarak tasarlanmış bir dizinleme diliyle tanım
bilgi işlem Veri üzerinde işlemlerin düzenli biçimde yürütülmesi, örn. kişi eliyle ya da özellikle bilgisayar, vb. makinelerle yapılan bir işlem, bir kütük birleştirme, bir sıralama ya da. bir hesaplama. Veri işlem deyimi de kullanılır.
bilgi işlem dizgesi Belirli birtakım bilgi işlem görevlerini sağlamak üzere örgütlenmiş ve donanım, yöntem, yordam ve giderek kişileri kapsayan topluluk. Bir bilgi işlem dizgesi, kendi başlarına birer bilgi işlem dizgesi olan altdizgeleri içerebilir.
bilgi işlem merkezi Bilgisayar donanım ve yazılım olanakları vè başta veri hazırlama donanımı olmak üzere öngörülen bilgi işlem hizmetleri için gerekli tüm öteki yardımcı makinelerle donatılmış, yönetici insangücünün yanı sıra dizge çözümleyiciler, izlenceleyiciler, işletmen
bilgi saklama Bilginin sayısal veriler biçiminde, bellek olarak işlev gören herhangi bir ortam üzerine düzenli olarak yazılıp korunması.
bilgi saklama yoğunluğu bk. veri saklama yoğunluğu.
bilgi sıkıştırma Büyük oylumlu veri kümelerinin saklanmasında ya da gönderiminde kullanılan donanım sığalarında savurganlığı önlemek amacıyla, bilginin sayılamalı özelliklerine uygun biçimde tasarlanan en iyi bir düğümleme yöntemiyle oylumunun küçültülmesi. Bilgi kullanıl
bilgi ver damgası Bağlantı kurulan bir duraktan yanıt istemek üzere kullanılan bir gönderim güdüm damgası. Bu durumda beklenen yanıt, durağın kimliğini, hizmette bulunan donanım türünü ve uzaktaki durağın durumunu içerebilir.
bilgisayar Çok sayıda aritmetiksel ya da mantıksal işlemlerden oluşan bir işi, çalışması sırasında bir işletmen’in işe karışması gerekmeksizin, önceden verilmiş bir izlenceye göre, özdevimli olarak yürüten bir veri işleyici. Bir bilgisayar dizgesi elektronik ve meka
bilgisayar çevrimi bk. bilişim ağı.
bilgisayar destekli öğretim Öğrencinin bir bilgisayar ucu başında, öğrencilerin gösterebilecekleri türlü tepkiler göz önünde tutularak hazırlanmış bir bilgisayar izlencesiyle etkileşim içinde, kendi öğrenme hızına göre kullanabildiği öğretim türü, bu soruna ilişkin araştırma ve uygu
bilgisayar destekli tasarım Tasarımcının genellikle çizim gösterici bir bilgisayar ucu başında, gerçekleştirmek istediği tasarım için geliştirilmiş yazılım dizgelerinden yararlanarak etkileşimli biçimde çalışmasına olanak hazırlayan araştırma ve uygulama alanı.
bilgisayar izlencesi Bir bilgisayarca uygulanmak üzere uygun biçimde deyimlendirilmiş bir izlence.
bilgisayar sözcüğü Belli bir veri işleyici için belirli sayıda ikilden ya da damgadan oluşan aritmetiksel, mantıksal vb. veri saklama ve erişim birimi.
bilgisayar ucu bk. uç.
bilişim İnsanoğlunun teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki iletişiminde kullandığı ve bilimin dayanağı olan bilginin, özellikle elektronik makineler aracılığıyla, düzenli ve ussal biçimde işlenmesi bilimi. Bilgi olgusunu, bilgi saklama, erişim dizgeleri, bilg
bilişim ağı Birçok bilgisayar çevresinde yer alan donanım, yazılım ve veri kaynaklarının bu bilgisayarlar arasında çok yönlü veri iletişim olanaklarının sağlanmasıyla, her türlü olası bilgisayar kullanıcısının çok amaçlı hizmetine sunulduğu bir ağ. Bilgisayar çevrimi
bilişim dizgesi Belli bir konuya ya da örgüte ilişkin verilerin bir düzen içinde bilgisayar ortamında saklandığı ve kullanıcı olarak tanımlanan kişilerin bilgi gereksemelerini karşılamak üzere dönem dönem ya da başvuruldukça raporlar üreten ya da gereksenen veriye benims
bilişim insangücü Bilgisayar ve yardımcı bilgi işlem makinelerinin tasarım, yapım ve bakımında çalışan uzmanlarla, bilgisayar ve bilişim teknikbiliminin tüm uygulama alanlarında çalışanları kapsayan bilgisayar mühendisi, yazılım mühendisi, bilgi işlem merkezi yönetmeni, di
bilişim kuramı Kullanılan iletişim oluğu türüne göre, bir iletişim ağındaki bilgi gönderiminin hızı ve etkinliği ya da doğru gönderim olasılığı İle ilgili kuram.
bilişimsel dilbilim Genellikle bilgisayar kullanımıyla gerçekleştirilen sayılamalı dilbilim çalışmalarıyla, biçimbilgisi, sözdizim, anlambilim düzeylerinde özdevimli çözümlemeleri, doğal dilden doğal dile özdevimli çeviri çalışmalarını, özdevimli biçem araştırmalarını kapsay
bim Bilgi İşlem Merkezi anlamında kısaad.
birikeç Aritmetiksel ya da mantıksal bir işlemin sonucunun saklandığı herhangi bir yazmaç.
birim Bir bilgisayar dizgesini oluşturan donanım bölümlerinden her biri. örn. çevre birimleri, giriş-çıkış birimleri, aritmetik mantık birimi, ana işlem birimi vb.
birim dizgi Yalnız bir öğeden oluşan dizgi.
birinci kuşak bilgisayar Tranzistorun ve öteki yarıiletken birleşenlerin bulunmasından önce 1940’larin ortalarında gerçekleştirilip ilk tecimsel satışı 1953’te yapılan, yalnızca çevirici dili bulunan, yüksek düzeyli izlenceleme dillerinden yoksun, lambalı ilk bilgisayarlar kuşağı
birleşen Bir bilgisayar donanımını oluşturan en küçük herhangi bir öğe. Bileşen sözcüğü de kullanılmaktadır.
birleştirmek Her biri belirli ve özdeş biçimde düzenlenmiş iki ya da daha çok öğeler kümesini, yine özdeş biçimde düzenlenmiş tek bir kümede toplamak, bk. kaynaştırmak.
birleştirmelerle düzenleme Yinelenen bir dizi ayırma ve birleştirme uygulayarak yerleştirme.
bit bk. ikil.
boole cebri Doğru ya da “yanlış” gibi iki değer alabilen değişkenler ve bunlar arasında “ve”, “ya da” gibi mantıksal ilişkileri gösteren işleçler kullanan ve 1815-64 yıllarında yaşamış George Boole’a adanan cebir türü.
boş damga Bir çiziler dizisinde, genellikle boş bir konumla gösterilen damga. Boş damga, bir güdüm damgası olmamasına karşın, bir sayfalama damgası görevi yapar, çünkü yazma ya da gösterme sırasında, hiçbir simge görülmeksizin bir konum ilerlenmesini sağlar. Benzer
boş dizgi Hiçbir nesneyi içermeyen bir dizgi.
boşluk bk. boş damga.
boy Herhangi bir veri öğesinin ya da veri yapısının uzunluğu, örn. tutanak boyu uzunluk.
boylamasına eşlik denetimi Bir öbek oluşturan damga dizgisi üzerinde tüm öbeği kapsayacak biçimde boylamasına eklenen bir eşlik damgası kullanılarak yapılan sağlama.
boyut Bir dizgiyi oluşturan öğe sayısı.
buluşsal Bir soruna, bir dizi sınama ve yanılmanın değerlendirilmesini izleyerek yapılan buluşlarla çözüm arayan bir bilgisayar izlencesine ya da herhangi bir yaklaşım ya da yönteme değgin. Bulgusal sözcüğü de kullanılmaktadır.
bütünleşik bilgi işlem Bilgi giriş ve bilgi işlemin öteki evrelerinin eşgüdümü sağlanarak tutarlı bir dizge biçiminde birleştirilmiş bilgi işlem.
bütünleşik bilişim dizgesi Özellikle yönetim bilişim dizgesi (YBD) kavramı ile ilgili olarak, bir örgütün yönetimiyle ilgili tüm verileri kapsamı içine alacak biçimde, örneğin personel, stok denetim, üretim, satış, sayışım vb. tüm altdizgeler arasında eşgüdüm ve uyumun tasarım aşam
bütünleşik çevrim bk. tümleşik çevrim.
büyük çapta tümleşme 2.000-40.000 birleşenden oluşan bir çevrimin bir tek yarıiletken yonga üzerinde tümleştiği, 1970-75 yıllarında uygulanan teknikbilim aşaması.
büyürlük Bir bilgisayar dizgesinin ana işlem birimi değiştirilmeksizin eklenebilecek donanım birimleriyle büyüyebileceği en büyük dizge görünümü için öngörülen sınır değerler.
cobol Tecimsel ve yönetimsel bilgi işlem uygulamalarına dönük, İngilizce tümcelere benzer deyimlerden oluşan yüksek düzeyli bir izlenceleme dili.
çağırma Bir izlencenin bir altyordama sapması.
çağrışımsal bellek Erişim sürecinin bir bellek yerinin adresine göre değil de, bellek yerinin içerdiği verinin değerine göre gerçekleştirildiği bellek türü. Bu anlamda değer erişimli bellek deyimi de kullanılmaktadır.
çalışma alanı Bir işlem sırasında, veri öğelerinin, üzerinde çalışılmak üzere geçici olarak saklandığı bellek alanı.
çalışma takımı Belirli bir görev için bir araya toplanmış uzmanlardan oluşan takım.
çatı yordam Genel amaçlı bir yordamın, kullanım sırasında verilecek parametrelerle tamamlanacak eksiklikleri bulunan komutlar takımı.
çekirdek Ortasmdan geçen okuma/ yazma telinden belli bir yönde akım geçirildiğinde belli bir yönde mıknatıslanan ve bu durumunu, telden ters yönde bir akım geçirilmedikçe koruyan, olabildiğince küçük boyutlarda, halka biçiminde, bilgisayar ana belleği olarak kulla
çekirdek bellek Mıknatıslı çekirdeklerden oluşan ve bilgisayar ana belleği olarak kullanılan bellek türü.
çevirgeç Bir veriyi bir gösterimden başka bir gösterime dönüştüren herhangi bir aygıt. Anlam karışıklığı yaratmayacak bir bağlam içerisinde kullanıldığında çevirici de denir. bk. sayısal-örneksel çevirici, örneksel-sayısal çevirici.
çevirici Çevirici dilinde yazılmış bir kaynak izlenceyi ilgili bilgisayar dizgesinin makine diline çeviren izlence.
çevirici dili Makine dili komutlarının bellenir simgesel birer komutla deyimlendiği alçak düzeyli izlenceleme dili. Simgesel dil adıyla da anılan çevirici diliyle yazılmış bir kaynak izlence çevirici adı verilen bir izlenceyle îlkin makine dilinde amaç izlenceye dönüşt
çevirmek (I) Bir dilde anlatılanı başka bir dilde anlatmak üzere dönüştürmek.(II) Verinin taşıdığı bilgiyi değiştirmeksizin, gösterim biçimini değiştirmek, örn. kök çevirme, düğüm çevirme, örnekselden sayısala çevirme.
çevre birimi bk. çevre donanımı.
çevre donanımı Bir bilgi işlem dizgesinde, dizgenin dışarıyla iletişimini sağlayan ya da dizgeye ek olanaklar kazandıran, ana işlem biriminden ayrı, herhangi bir donanım.
çevrim Kendi üzerine kapanabilen en az bir yolu bulunan bir elektrik ağı.
çevrimdışı Bir bilgisayar dizgesi çevresinde işlevleri bulunmakla birlikte hiçbir zaman ana işlem biriminin doğrudan güdümü ya da denetimi altında bulunmayan, bağımsızca kullanılan herhangi bir donanım vb. kaynağın bu niteliğine değgin, örn. okuyucu,
çevrimiçi Giriş verilerinin oluştuğu yerde, anında girildiği, çıkış verilerinin gereksenen yerde, anında kullanıma sokulduğu herhangi bir donanım vb. kaynağın bu niteliğine ya da bu tür kullanım biçimine değgin. Süreç denetim, endüstride çevrimiçi bilgisayar kullan
çevriyazmak Bir ortamdan bir başkasına aktarırken, veriyi, yeni ortamın gerektirebileceği biçime çevirmek.
çıkarmak Bir öğeler kümesinden, verilen koşullara uyan öğeleri seçmek, örn. bir komut ya da bir örtü uygulayarak bir makine sözcüğünden belirlenmiş kimi sayamakları seçmek.
çıkış (1) Bir çıkış süreci ile ilgili bir aygıt, süreç ya da oluğa ya da bir çıkış süreci ile ilgili veriler ya da durumlara değgin, örn. çıkış verisi, çıkış imi, çıkış ucu vb.(II) Bir veri işlem dizgesince ya da onun herhangi bir birimince verinin dizgeden dış
çıktı Bir veri işlem dizgesince ya da onun herhangi bir birimince dizge dışına gönderilen veri.
çift eşlik denetimi Verideki 1 “ikillerin sayısının, eşlik ikiliyle birlikte çift sayı olacak biçimde eşlik ikili oluşturan sağlama düzeni.
çift yönlü iki yönde veri akışına olanak veren herhangi bir dizgeye değgin, örn. çift yönlü oluk.
çift yönlü akış Bir akış çizeneği üzerinde, her iki yönde akışın tek bir akış çizgisi ile gösterilmesi.
çifte duyarlı sayı Daha büyük duyarlık için bellekte iki sözcükte saklanan herhangi bir sayı.
çizelge Her öğesi, hiçbir belirsizlik söz konusu olmadan bir ya da birkaç dizin sayısı ile belirtilebilen bir veri dizisi.
çizelgelemek 1. Çizelgeleyici kullanarak delikli kart üzerindeki verileri listelemek. 2. Herhangi bir ortam üzerindeki veri tutanaklarını, istenirse değişen öbekler için toplamı da yazdırarak, çizelge biçiminde listelemek.
çizelgeleyici Delikli kart ortamındaki verileri okuyup bunları kâğıt ortamında listeleyen ve tanımlanan değişik her kart öbeği için biriktirdiği toplam değerleri listeye ekleyen makine.
çizgi İki uzak nokta arasında veri iletişim ortamı sağlayan herhangi bir bağlantı.
çizi Elyazısı, çizim ya da basım gibi bir süreçle elde edilen bir simge.
çizici Bir veri işleyici güdümünde, veri olarak tanımlanan noktaları birleştirerek, çıktı olarak bir çizim üreten çevre birimi.
çizisel damga Güdüm damgası olmayan ve genellikle bir çizi ile gösterilen damga.
çoğaltıcı Bir delikli kart destesini okuyup kartların birer benzerini delen makine.
çoğaltmak Bir kaynaktan, kaynakla özdeş biçimde bir sonuç üretmek üzere veri aktarmak, örn. eldeki bir delikli kart üzerindeki delikler örüntüsüyle özdeş delikler taşıyan yeni bir delikli kart delmek.
çok büyük çapta tümleşme 40.000’i aşkın birleşenden oluşan bir elektronik çevrimin bir tek yarıiletken yonga üzerinde tümleştiği, ilk kez 1975’te gerçekleştirilmiş teknikbilim aşaması. 1980’de 106 birleşenden oluşan çevrimlerin tek yonga üzerinde tümleşmiş olarak sunulması amaçla
çok iş düzeni Bir bilgisayar dizgesindeki giriş-çıkış işlemleri hızının ana işlem birimi hızına göre çok düşük oluşundan yararlanarak ana işlem birimini, birlikte yürüyen birden çok işe sırayla atayan bilgisayar işletim düzeni.
çokdüzeyleme Birçok iletiyi, bir tek bağlantı çizgisi üzerinden iç içe birlikte gönderme olanağı sağlayan teknik, bk. çokdüzeyli oluk.
çokdüzeyli oluk Birden çok sayıda giriş-çıkış birimine, bunların göreli olarak alçak hızlarına uygun biçimde, birlikte hizmet veren, bu niteliğiyle özellikle alçak hızlı giriş-çıkış birimlerinin ana işlem birimine bağlanmasında kullanılan oluk.
çoklu (II) 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8 ya da n ikilden (ya da İkili öğeden) oluşan veri birimi. Bir birim olarak işlem gören, genellikle sözcükten daha kısa, ikili damga dizgisi, bk. ikili II, üçlü, dörtlü, beşli, altılı, yedili, sekizli.
çoklu işlem Bir bilgisayar dizgesinde birden çok ana işlem biriminin koşut olarak çalıştırıldığı işletim düzeni.
çözümleme Bir dizgeyi, onu oluşturan altdizgelere ayırıp bunlar arasındaki işlevsel ilişkileri araştırarak inceleme, bu yolla dizgeyi tanımaya çalışma yöntemi, bk. dizge çözümleme.
çözümsel Çözümleme yöntemine ilişkin, çözümlemeli.
dağıtımlı bilişim dizgesi Donanım, yazılım ve veri kaynaklarının örgütsel yapıya uygun biçimde dağılmış birçok merkezde ayrı ayrı odaklaştığı, bununla birlikte (a) donanım ve yazılım uyarlığı, (b) veri yapılarının biçimsel özdeşliği ve (c) kullanım ilkelerinin birliği bakımından b
damga Verinin düzenlenmesi, denetlenmesi ya da gösterimi için kullanılan ve üzerinde uzlaşıma varılmış öğeler kümesinin bir üyesi. Yazaçları, sayıları, noktalama imlerini ya da başka simgeleri belirten damgalar, genellikle, veri ortamları üzerinde fiziksel duru
damga değiştirmek Veriyi damga damga çevirmek.
damga dizgisi Yalnız damgalardan oluşan bir dizgi.
damga doldurmak Bir belleğe, kendisi özel bir bilgi taşımayan ama istenmeyen verileri kaldırmayı sağlayan belirli bir damganın gösteriminden alabildiğince yerleştirmek, örn. boşluk (damgası) doldurmak.
damga takımı Üzerinde uzlaşıma varılmış sonlu sayıda değişik damgayı kapsayan ve herhangi bir amaç için bir bütün sayılan küme.
damga tanıma donanımı Yazıyı oluşturan basılı damgaları, örüntü tanıma yöntemlerinden yararlanarak çözümleyen ışığa duyarlı donanım, bk. optik damga okuyucu
davul bk. mıknatıslı davul.
değer erişimli bellek bk. çağrışımsal bellek.
değerleme Herhangi bir dizgenin tasarım ve gerçekleşme aşamalarını izleyen işletim döneminde, gözetilen amaçlara, benzer amaçlar için daha önce kullanılan dizgelere göre başarı ölçümü, bk. dizge değerleme.
değişir teker Bilgi saklama ortamı olarak sürücüsünden çıkarılıp başka bir yerde saklanan, gerektiğinde sürücüye yeniden takılan ve belirli sayıda teker yüzeyinin bir eksen üzerinde bütünleştirilmesinden oluşan doğrudan erişimli veri saklama öğesi.
değişken alan Belirli sınırlar arasında değişken uzunlukta herhangi bir veri alanı.
değişken ayrımlı gösterim dizgesi Kök ayrımının, gereken konumda, bir özel damga ile deyimlendirilerek gösterildiği bir köksel sayılama dizgesi.
değişken boylu tutanak İçerdiği verilerin gereksemelerine göre, belirli sınırlar içerisinde değişken uzunlukta herhangi bir tutanak.
değişmez (I) Değişmeyen, özdeş bir değeri koruyan herhangi bir nesnenin bu niteliğine değgin.(II) Herhangi bir, işleme giren herhangi bir değişmez değer.(III) Bir komutta veri-adıyla değil de, doğrudan değişmez veri değeriyle yer alan herhangi bir işlenen.
değişmez ayrımlı gösterim dizgesi Sayı basamakları dizisinde kök ayrımının, sayıt içinde ayrıca deyimlendirilmeksizin, üzerinde anlaşmaya varılmış bir uzlaşım gereğince değişmez bir yerde olduğu varsayılan bir köksel sayılama dizgesi.
delgi işletmeni Bir bilgi işlem merkezinde, kart delgi makinesini kullanarak veri giriş ve sağlama görevlerini yapan kişi. Bu görevi uğraş edinmiş kişi. bk. veri hazırlama işletmeni.
delgi makinesi bk. kart delgi makinesi.
delgi/ sağlama makinesi Bir anahtarın durumuna göre, hem kart delgi hem de veri sağlama makinesi işlevlerini gören veri hazırlama donanımı.
delikli kâğıt kuşak bk. delikli kuşak.
delikli kart Üzerindeki kolonlarda bulunan delikler düzeniyle veriyi oluşturan damgaların gösterildiği standart kart. 7 3/8 ” x 3 1/4 ” boyutlarında, üzerinde 80 kolon ve her kolonda 12 delik konumu bulunan delikli kart. 80 kolonluk kart, IBM kartı ya da Hollerith kar
delikli kuşak Üzerinde bulunan delikler düzeniyle verilerin gösterilebildiği kâğıt kuşak. Delikli kâğıt kuşak ya da kâğıt kuşak deyimleri de kullanılır.
delikli kuşak düğümü Delikli kuşak üzerinde verilerin gösterimi için kullanılan düğüm.
denemelik veri Bir bilgisayar izlencesinin tüm durumlarda doğru çalıştığını sınamak, bu durumları oluşturmak üzere izlence yazarınca hazırlanıp üzerinde uygulama yapılan özel veri tutanakları.
denetim birimi Bilgisayarın değişik bölümleri arasında eşgüdüm sağlayan ve işlemler üzerinde denetim görevini yapan bilgisayar donanım bölümü.
derlem Bir bilgi erişim dizgesinde, derlenmiş ve kullanıcının araştırmasına sunulmuş belge tutanaklarının tümü. Derlem kitaplar, bilimsel ve teknik bildiriler, tezler, teknik notlar gibi türlü yayınlanmış belgeler ya da sözleşmeler, antlaşmalar, yönetmelikler, t
derlemek Herhangi bir yüksek düzeyli dilde hazırlanmış bir izlenceyi, bir derleyici aracılığıyla, belli bir bilgisayar dizgesinin makine diline çevirip bir amaç izlence oluşturmak.
derleyici Bir izlenceleme dilinde yazılmış kaynak izlence komutlarını, bilgisayarca okunup makine dili komutlarından oluşan amaç izlenceye dönüştürmeyi amaçlayan karmaşık bir çeviri izlencesi, örn. Burroughs 6800 ya da IBM 370/145 bilgisayar dizgesinin COBOL derley
devingen bellek atama Çok iş düzeninde çalışma olanağı sağlayan bir işletim dizgesinin, bellek kaynaklarını, görevlerin gereksemelerine ve eldeki iş harmanına göre, işletim sırasında, belli bir bellek yönetim algoritmasına göre sürekli biçimde yeniden düzenleyerek olabildiğinc
devinimsiz kafalı teker Yüzeyi üzerindeki izlerin her biri için, devinimsiz ayrı bir okuyucu/yazıcı kafa bulunan, bu bakımdan erişim süresi yalnızca iz üzerindeki tutanağın kafanın bulunduğu yere gelmesini sağlayacak dönüş süresinden oluşan, hızlı mıknatıslı teker.
dış bellek Ana belleğin oylumunu daha ucuza artırabilmek amacıyla, bilgisayar çevresinde, büyük oylumlu veri kümelerinin, daha yavaş erişim öngörülerek saklandığı, özellikle doğrudan erîşimli mıknatıslı teker ya da mıknatıslı davul bellek.
dil Simgeler ve sözcükler oluşturmak için tanımlanmış bir damga takımı ve bunların, anlamlı bir iletişim aracı olarak deyimler ve tümceler (ya da bir örü) oluşturmak üzere kullanımım yöneten sözdizim kuralları takımı, örn. Türkçe, İngilizce, COBOL, FORTRAN. b
dizge Aralarında ilişkiler bulunan, böylece belli bir işlevi olan bir bütün oluşturacak biçimde etkileşen nesneler topluluğu. Bir dizgeyi oluşturan nesneler arasında kişiler, makineler, yordam, izlence ya da veriler bulunabilir. Ayrıca bu nesneler de kendi başl
dizge akış çizeneği Bir dizgeyi, özellikle bir yazılım dizgesini oluşturan izlence, yordam, veri kütükleri, kullanıcı ya da işletmen eylemleri vb. gibi öğelerle bunlar arasındaki iş ve veri akışını gösteren herhangi bir akış çizeneği.
dizge belgeleme bk. belgeleme II, III, belgeleme dizgesi.
dizge çözümleme Bir bilişim dizgesi tasarlanırken, karşı karşıya bulunulan kısıtlamalar altında, eldeki olanakları en iyi biçimde kullanabilmek amacıyla aşağıdaki aşamaları kapsayan çözümleme çalışmaları bütününe verilen genel ad: (1) sorunu tanımlama, amaç çözümleme, (2
dizge çözümleyici Bir bilişim dizgesinin tasarımında dizge çözümleme görevini yürüten kişi. Bu işi uğraş edinmiş kişi.
dizge değerleme Bir bilgisayar dizgesinin, bir bilişim ya da bilgi erişim dizgesinin, gözetilen amaçlara, benzer amaçlar için daha önce kullanılan dizgelere göre başarı ölçümü, bk. değerleme.
dizge görünümü Genellikle bir bilgisayar dizgesini oluşturan birimleri, altdizgeleri de göstererek belirleyen herhangi bir çizim ya da liste.
dizge yazılımı Yazılım dizgelerinin, bunlarda kullanılan yaklaşım ve yöntemleri de kapsar biçimde, tümü.
dizgi Damgalar ya da fiziksel öğeler gibi nesnelerin doğrusal bir dizisi,
dizi Veri öğelerinin bir anahtar ya da dizin aracılığıyla gösterilebilecek herhangi bir biçimde düzenlenişi, bk. çizelge.
dizin (I) Bir belgenin ya da bir kütüğün içindeki bilgilerin bulundukları yerlere yollama yapan ya da bunun için anahtar niteliği taşıyan göstergeler listesi.(II) Bir dizi’nin belirli bir öğesini göstermek üzere, tüm dizi öğeleri için verilmiş ortak adla birlik
dizin kütüğü Bir veri kütüğüne dizinli sıralı kütük düzeninde doğrudan erişim olanağı sağlamak üzere kullanılan ve yalnızca dizin tutanaklarından oluşan yardımcı kütük.
dizin yazmacı Özdeş türde öğelerden oluşan bir küme içerisinde, istenilen bir öğeyi göreli olarak adreslemeyi sağlayan yazmaç.
dizinleme dili Bir bilgi erişim dizgesinde, kavram ve konuları, bunlar arasındaki ilişkilerle birlikte anahtar-sözcüklerle belirten ve genellikle bir gömü biçiminde tanımlanan, dil. Bilgi erişim amacıyla doğal dilin kullanılmadığı dizgelerde derlem’e giren her belge, ku
dizinli sıralı kütük Doğrudan erişim olanağı bulunmayan, sıralı bir veri kütüğünün, erişilmek istenen birtakım tutanakları belli bir düzen içerisinde gösteren bir dizin kütüğü aracılığıyla doğrudan erişilmesini sağlayacak biçimde geliştirilmiş düzeni.
doğrudan adresleme Veriye ilişkin fiziksel adresin makine dilindeki komut içerisinde doğrudan yer aldığı adresleme biçimi.
doğrudan erişim Veri saklama ortamında erişilmek istenen tutanağın, bir önce erişilen tutanağın bulunduğu yerden bağımsız olarak, belirli sınırlar içinde değişmez bir sürede, doğrudan okunması ya da yazılmasını sağlayan donanım olanağı ve veri düzenleme yöntemi.
dokunak Bir klavyeyi oluşturan ve işletmen’in parmaklarıyla basarak kullanabileceği biçimde düzenlenmiş anahtarlar takımındaki anahtarların her biri.
dokuz izli kuşak Eşlik ikiliyle birlikte, üzerinde dokuz iz bulunan, demek ki sekizli damgalar biçiminde düğümler için kullanılan mıknatıslı kuşak.
dolaylı adresleme Adresin ya da adresi oluşturan değerlerden birinin değer olarak verilmeyip bunun saklandığı bellek yeri adresinin belirtildiği adresleme biçimi.
doldurmak bk. damga doldurmak.
donanım Bilgisayar izlenceleri, yordamlar, kurallar ve bunlara ilişkin belgelemeye karşıt anlamda, bilgi işlemde kullanılan fiziksel öğeler ya da fiziksel öğeler bütünü, bk. yazılım, bellenim.
donanım isterleri Bir yazılım dizgesinin kullanılabilmesi için gerekli en küçük bilgisayar dizge görünümünü oluşturan donanım birimleri, sığa vb. özellikleri.
donanım uyarlığı Değişik bilgisayar dizgelerinde kullanılabilen donanım birimleri arasındaki uyariık.
döngü Bir izlencede yer alan ve belirli bir koşul gerçekleşmedikçe yeniden uygulanan bir komutlar dizisi.
dönüş Sürekli biçimde yinelenen belli bir işlem dizisi, özellikte bu dizinin bir kez yinelenme süresi, bk. dönüş süresi.
dönüş süresi Bir dönüş’ün gerçekleştiği süre. Bir bilgisayarın işlem hızını etkileyen, en küçük öğesel donanım işleminin yapılabileceği bilgisayar iş saat birimi.
dönüşlü kaydırma bk. mantıksal kaydırma.
dönüştürme Verideki anlamı değiştirmeksizin verinin biçimini, belirlenmiş kurallara göre, değiştirmek.
dörtlü Dört ikili öğeden oluşan çoklu.
durak Bir bilişim ağında, aralarında veri iletişimi yapılabilen uçlarla donatılmış konumlardan her biri.
duyarlık 1. Bir niceliği gösteren sayısal bir veride, anlamlı sayamak sayısına göre belirlenen ve verinin kesinliğini belirten özellik, bk. çifte duyarlı sayı. 2. Bilgi erişimde, erişilen anlamlı belge sayısının toplam erişilen belge sayısına oranı.
duyarlık aygıtları Bilgi erişim dizgelerinde, dizgenin anma-duyarlık dengesini duyarlığı artırıcı yönde geliştirmek amacıyla kullanılan birleşik terimlerin denetimi, bağların kullanımı, görev ve rollerin denetimi, terim ağırlıklama gibi tekniklerin uygulanmasına ilişkin tas
düğüm Verinin kesikli bir biçimde gösterilmesini belirleyen ve hiçbir belirsizlik taşımayan kurallar kümesi.
düğüm çevirici Bir düğümden bir başkasına ya da bir damga takımından bir başkasına geçerek, verilerin gösteriliş biçimlerini değiştirmeye yarayan bir veri değiştirici.
düğüm genişletme damgası Kendisini izleyen bir ya da birkaç düğümlenmiş gösterimin başka bir düğüme ya da başka bir düğümlenmiş damga takımına göre yorumlanacağını göstermek üzere kullanılan herhangi bir güdüm damgası.
düğüm takımı Bir düğüm ya da düğümlenmiş damga takımı ile tanımlanmış düğümlenmiş gösterimlerin tüm takımı, örn. havaalanları için uluslararası üç yazaçlı tanımların tüm takımı.
düğümçözmek Veriye önceden uygulanmış bir düğümün etkisini kaldırmak üzere, veriyi ters yönde çevirmek.
düğümçözücü Düğümlenmiş verileri çözmeye yarayan aygıt ya da yordam.
düğümleme yanlışı Bir veri düğümlenirken ya da bir izlence yazılırken yapılan yanlış.
düğümlemek Veriyi, bir düğüm ya da düğümlenmiş damga takımı kullanarak, özgün biçime yeniden çevirilme olanağı sağlayacak biçimde, çevirmek. Bu terim, kimileyin veriyi tümüyle özgün biçime yeniden çevirme olanağı bulunmadığında da kullanılmaktadır.
düğümlenmiş damga takımı 1. Bir damga takımını ve bu damga takımının damgalan ile bunların düğümlenmiş gösterimleri arasındaki bire bir ilişkileri saptayan ve hiçbir belirsizlik taşımayan kurallar kümesi. 2. Her bir damgası belli bir düğümle gösterilen herhangi bir damga takımı,
düğümlenmiş gösterim Bir veri öğesinin bir düğüm ile saptanan gösterimi ya da bir damganın bir düğümlenmiş damga takımı ile saptanan gösterimi.
düzeltme bk. izlence düzeltme.
düzen Öğelerin, belirlenmiş kurallara göre yerleşim durumu. Sıra kavramının tersine, her düzen doğrusal olmak zorunda değildir.
düzen sapması Bir öğeler kümesinin rasgele dağılıma göre gösterdiği sapmanın biçim ve ölçüsü. Bu sapmanın ölçüsü, bir öğeler kümesinin düzenlenmesi için gerekli çaba konusunda verilecek karara ışık tutar.
düzenleç Bir dizgeyi besleyen güç kaynağının, özellikle gerilim bakımından, belirlenen sınırlar arasında düzenli kılınmasını sağlayan aygıt.
düzenlemek Öğeleri, belirlenmiş kurallara göre yerleştirmek.
düzey Sıradüzensel bir düzenlemede, bir öğenin astlık derecesi.
eksiltilmiş köke tümler Verilen sayının her bir sayamağının, o basamağın kökünden bir eksik sayıdan çıkarılması sonucunda elde edilen bir tümler.
elbetiği Herhangi bir donanım ya da yazılım dizgesinin kullanımı sırasında kullanıcının duraksamalarını gidermek üzere başvurabileceği biçimde düzenlenmiş belgeleme öğesi.
elcil işlem Bilgi işlemde, özdevimli makineler kullanılmaksızın, insangücü eliyle gerçekleştirilen herhangi bir işlem.
elektronik bilgi işlem Önemli bir kesimi elektronik aygıtlarca yürütülen bilgi işlem. Kısaca bilgi işlem deyimi kullanılır.
enbüyük Bir değişkenin alabileceği en yüksek değer, enb,
eniyileme Bir dizgenin ya da bir izlencenin, çalışma süresi, bellek sığası vb. değişkenlerle ilgili olarak verilen bir amaca göre en etkin biçimde çalışması için yapılan tasarım ve değiştirme çalışması.
enküçük Bir değişkenin alabileceği en düşük değer, enk,
enlemesine eşlik ikili Veri’nin her damga için doğruluğunun sağlanması amacıyla, bu veri birimi için kullanılan eşlik ikili. Enlemesine eşlik ikilinin eklenmesi nedeniyle örneğin sekizli damgalar kullanan dizgelerde 9 izli mıknatıslı kuşak söz konusudur.
erıiyi Bir değişkenin verilen bir amaca göre en elverişli değeri.
erişilirlik Bir gömüde, bir dizin terimine yollama yapan ortalama terim sayısı.
erişim Bir veri saklama ortamında, veri okuma ya da yazma işlemini gerçekleştirmek üzere, adresi verilen yeri fiziksel olarak bulma.
erişim kolu Mıknatıslı tekerde, okuma/yazma kafasını erişilmek istenen adresin bulunduğu iz üzerine getirmek için ileri geri devinen kol. Devinimsiz kafalı tekerlerde, her iz için ayrı kafa öngörüldüğünden bu kol bulunmaz, böylece kafanın iz üzerine varışı süresi, da
erişim süresi Ana bellekte ya da doğrudan erişimli yardımcı bellekte adresi bilinen bir sözcük ya da tutanaktaki veriyi elde etme süresi.
erişki bk. adres.
eş zamanlı bilgisayar Hesaplamanın gerektirdiği yolda birbirlerine bağlanan birimleri kapsayan, böylece tüm hesaplamanın eşzamanlı olarak yürütülebildîği bir bilgisayar. Bir hesaplamanın yürütülmesinde, bir değişkenin değişik zamanlardaki değişik değerlerini gösteren imleri be
eşanlamlı Bilgi erişimde, özdeş kavramları gösteren anahtar-sözcük ya da deyimler.
eşbiçimli Belli bir bakımdan bir dizgenin birtakım biçim özelliklerini gösteren başka bir dizgenin, birinci dizgeye göre bu niteliğine değgin.
eşgüdüm Belirli amaçlar için bütünleşen bilişim dizgeleri ya da çalışma takımları arasında, uyumun sağlanması ve ilişkilerin, en yüksek toplam verimi en kolay biçimde sağlayacak bir düzen içerisinde gelişebilmesi için iş ve eylem birliği gütme.
eşlik damgası Bir damga dizgisine, veri doğruluğunu sağlama amacıyla eklenen artık damga.
eşlik ikili Verideki 1 ikillerin sayısının tek ya da çift oluşuna göre 0 ya da 1 değeri alan artık bir ikilden oluşan sağlama sayısı, bk. sağlama sayısı.
eşlik yanlışı Bir eşlik damgasıyla yanlışlara karşı korunmuş herhangi bir veri üzerinde yapılan sağlamada, veride görülen yanlış ya da bozulma. Eşlik yanlışı enlemesine ya da boylamasına eşlik ikili tutarsızlığı biçiminde saptandığında, bellek ya da veri saklama ortamı
etkileşimli uç Kullanıcıyla dizge arasında etkileşimli ilişki sağlayacak donanım ve olanakları bulunan uç.
fibonacci araması Kümedeki öğe sayısının bir Fibonacci sayısına eşit olduğu, değilse bu sayıdan bir yüksek Fibonacci sayısına eşit sayıldığı ve aramanın her adımında öğeler kümesinin Fibonacci dizisine göre kesimlere bölündüğü iki kesime bölmeli arama. Fibonacci dizisi her
fiziksel tutanak Veri saklama ortamına/ortamından fiziksel olarak bir kerede okunup yazılan veri kümesi öbek. Bir fiziksel tutanak kullanıcı bakımından bir ya da birçok mantıksal tutanaktan ya da bir mantıksal tutanak birçok fiziksel tutanaktan oluşabilir, örn. mıknatıslı
fortran Matematiksel ve bilimsel uygulamalara dönük, daha çok cebirsel formüllere, yer yer de İngilizceye benzer deyimlerden oluşan yüksek düzeyli bir izlenceleme dili.
geçersiz delgi Kart delgi düğümünde geçerli olarak tanımlanan delik birleşimlerinin dışında kalan, böylece hiçbir damgayı göstermeyen delgi. Kimi bilgisayar dizgelerinde geçersiz delgi, işlemlerin denetimini işletim dizgesine geçirmek üzere denetim kartlarında kullanılı
geçiş Bir veri kümesi üzerinde bir kez uygulanan iş dönemi.
geçiş sıklığı Bilişimsel dilbilimde ve bilgi erişimde, bir sözcük, bir anahtar-sözcük ya da herhangi bir damga dizgisinin bir örüdeki geçiş sayısının, örüyü oluşturan benzer birimlerin toplam geçiş sayısına oranı.
geçiş süresi Bir veri kümesi üzerinde uygulanan bir iş geçişinin gerçekleşme süresi.
geçit Bir ya da birden çok girişi ve bir çıkışı olan mantıksal öğe. bk. VE geçidi, YA geçidi.
genel amaçlı bilgisayar Birbirinden çok değişik sorunlar üzerinde çalışmak üzere tasarlanmış bir bilgisayar.
gerçek adres Bir verinin bulunduğu bellek konumunun, donanım üzerinde erişimin doğrudan yapılabileceği biçimde belirtilen adresi.
gerçek zamanlı çıkış Bir veri işlem dizgesince, dış koşulların belirlediği anlarda ya da zaman aralıklarında dizgeden dışarıya gönderilen çıkış verisi.
gerçek zamanlı giriş Bir veri işlem dizgesince, dış koşulların belirlediği anlarda ya da zaman aralıklarında alınan giriş verisi.
gerçekleştirme Tasarımı yapılmış herhangi bir dizgeyi işletime hazır duruma getirme.
geri sarmak Bir mıknatıslı kuşak üzerindeki işlemler bitirildikten sonra, kuşağı makarasına yeniden sarmak.
geribildirim Herhangi bir dizgenin ürettiği çıktının, bu dizgeye girdi olarak geri verilmesi yoluyla dizgenin kendi amacından sapan davranışlarını adım adım düzeltmesi, böylece öz denetimini sağlaması olanağı.
geribildirim döngüsü Geribildirim imini dizge girişine taşıyan dizge öğesi.
girdi Bir veri işlem dizgesinice ya da onun herhangi bir birimince alınan ya da alınmak üzere hazırlanan veri.
giriş (I) Bir veri işlem dizgesince ya da onun herhangi bir birimince verinin alınması süreci, örn. öğrenci bilgilerinin girişi.(II) Bir giriş süreci ile ilgili bir aygıt, süreç ya da oluğa ya da bir giriş süreci ile ilgili veriler ya da durumlara değgin, örn.
giriş-çıkış Bir giriş ya da çıkış süreci ile ilgili aygıt, süreç ya da oluğa değgin, örn. giriş-çıkış verisi, giriş-çıkış imi, giriş-çıkış ucu.
giriş-çıkış aygıtları Bir bilgisayar dizgesinin giriş verilerini (girdileri) okumak ya da çıkış verilerini (çıktıları) yazmak üzere çevre birimleri olarak kullandığı elektrik, mekanik, optik vb. ilkelerle işleyen donanım birimleri, bk. çevre donanımı.
giriş-çıkış birimleri bk. çevre donanımı.
giriş-çıkış gönderimi Bir çevre birimi ile o çevre biriminden daha ortadaki bir donanım birimi arasında veri gönderim süreci.
giriş-çıkış güdüm dizgesi Giriş-çıkış donanımı üzerinde yapılan işlemlerin yönetimini sağlayan işletim dizgesi bölümü.
giriş-çıkış oluğu bk. oluk.
giriştirmek Düzenlenmiş iki ya da daha çok altkümeden oluşan bir öğeler kümesinin düzenini, her biri başlangıçtaki altkümelerin her birinden gelen genellikle birer, kimileyin daha çok öğe içeren bir ya da bir çok altküme oluşturmak üzere değiştirmek. Elde edilen altk
gömü Bir bilgi erişim dizgesinde, derlemin kapsamına giren kavram ve konuları belirten anahtar-sözcükleri, bunlar arasındaki anlamsal ve üreysel ilişkilerle birlikte, devingen bir biçimde içeren bir sözdağarı ya da sözlük.
gönderim Bir bilginin bir ya da birkaç uzak yerde elde edilmesinin sağlanması. İletim sözcüğü de kullanılmaktadır.
gönderim güdüm damgası Veri iletişim uç donanımları arasında veri gönderimini yönetmek ya da kolaylaştırmak üzere kullanılan herhangi bir güdüm damgası.
gönderim sonu damgası Bir ya da daha çok ileti ile bunlara ilişkin başlıkları kapsayabilen bir gönderimin bittiğini belirtmek üzere kullanılan gönderim güdüm damgası.
göndermek (1) Bir yerden veri gönderip başka bir yerden almak. Veriyi bir dış bellekten başka bir dış belleğe aktarmak.(II) bk. gönderim.
göreli adres Bir taban değerine göre adres. Gerçek adres taban adresiyle göreli adresin toplamından oluşur.
görev Bilgisayarda uygulanacak bir işi oluşturan öğelerden her biri iş birimi.
görüntü bellek Kullanıcının, yardımcı belleği (mıknatıslı teker) ana belleğin bir uzantısı olarak kullanmasına olanak veren, böylece olduğundan daha büyük bir ana bellek varmış görüntüsü sağlayan ek donanım olanağı.
görünüm bk. dizge görünümü.
gösterge (I) Bir çevre biriminde ya da işletmen masasında herhangi bir ışıklı uyarıcı ya da başka bir gösterici öğe.(II) Sayıyla ölçülmeye pek elverişli olmayan karmaşık nitelikteki bir büyüklüğü belirten herhangi bir değişken.
gösterici bk. gösterici birim.
gösterici birim Genellikle bir katod ışınlı ekrandan oluşan, istenen verilerin kullanıcıya ya da işletmene iletilmesi için veri çıkışı (ya da ışık kalemiyle veri giriş-çıkışı) amacıyla kullanılan donanım birimi. Kısaca gösterici de denir.
gösterim Bir veri türünün, belli bir simgeler kümesi kullanılarak yazımı.
güdüm Bir olaylar dizisini, bir süreci ya da bir aracı yöneltme ve düzenlemeyle ilgili işlevlerin tümü. Sürmek, gütmek, yönetmek eylemleri artarak karmaşıklaşan, belirsizleşen birer işlevi adlandırır. Denetim kavramında, doğruluğunu sınamak, sağlamak işlevi ağı
güdüm damgası Özel bir bağlamda geçmesiyle, bir güdüm işlevini başlatan, değiştiren ya da durduran bir damga. Bir güdüm damgası, daha sonraki bir eylem için yazılıp saklanabilir. Bir güdüm damgası, bir çizisel damga olmamasına karşın kimi koşullarda çizisel gösterimi b
güdümbilim Canlı örgenselliklerde ve makinelerde iletişim ve güdüm üzerindeki kuramları ve incelemeleri bir araya getiren bilim dalı.
günleme Bir kütüğü, bir veri tabanını ya da herhangi bir veri ya da bilgi kümesini, yeni tutanaklar, ilişkiler ya da yeni veriler ekleyerek, var olanları silerek ya da yeni değerler işleyerek değiştirme.
günlük Bir bilgisayar dizgesinin kullanıldığı tüm iş geçişlerine ve görevlere ilişkin her türlü bilgiyi, her birimin kullanım süreleri, kullanıcıların kimlikleri vb. tüm ayrıntılarıyla içeren tutanaklar. Bu tutanakların birikmesiyle oluşan kütük günlük kütüğü.
güvenilirlik Belirli bir dizgenin, önceden saptanan belirli bir yarılışsız işleme standardına göre başarı ölçüsü, bk. kullanılırlık.
ham veri Gereksenen bilgiyi çıkarmak üzere üzerinde işlem yapılacak veriler kümesi.
hesaplayıcı Sık sık bir işletmen’in kişisel olarak işe karışmasını gerektirir nitelikte, özellikle aritmetiksel işlemleri yapmaya elverişli bir veri işleyici.
hız Türlü donanım birimlerinin, birim zamanda gerçekleştirdikleri işlem sayısı, örn. 1500 satır/ dakika yazıcı hızı, 1100 kart/dakika okuyucu hızı.
hollerith kartı bk. delikli kart.
ıbm kartı bk. delikli kart.
ışık kalemi Çizim gösterici katod ışınlı tüple birlikte kullanılan ve ekranda görülen çizim üzerinde, ilgili bilgisayar izlencesi denetiminde değişiklik yapmak üzere, özellikle bilgisayar destekli tasarım alanında kullanılan, yüksek duyarlıklı ışıklı elektrik kalemi.
iç bellek bk. ana bellek.
iki kesime bölmeli arama Bir öğeler kümesinin iki kesime bölünüp bir kesimin benimsendiği ve bu sürecin, arama bitirilinceye dek, hep benimsenen kesim üzerinde yinelenerek sürdürüldüğü bir arama.
ikidurumlu Olası iki durumdan (örn. 0 ya da 1) birinde bulunan ve girdi olarak aldığı bir imle öteki duruma geçen öğesel çevrim.
ikil İkili öğe 0 ya da 1 gibi iki damgadan oluşan bir damga takımının öğesi. En küçük veri öğesi. Veri saklama sığası birimi. Bilgi ölçü birimi.
ikil konumu İkili yazımda, bir sözcükteki damga konumu.
ikileme 1. Herhangi bir işin iki kez yapılması, örn. bir verinin iki kez toplanması. 2. Bir veri ya da başka bir nesnenin bir benzerinin elde edilmesi, örn. bir delikli kartın ikilenmesi.
ikili (I) 0 ya da 1 gibi iki değer alabilen bir nesne ya da kavramın bu niteliği, örn. ikili sayı.(II) İki ikilden, eşdeyişle iki ikili öğeden oluşan çoklu.
ikili arama Her adımında, incelenecek düzenlenmiş öğeler kümesinin iki eşit kesime bölündüğü iki kesime bölmeli arama.
ikili düğümlenmiş onlu yazım Onlu sayamaklardan her birinin bir ikili sayıt ile gösterildiği bir ikili düğümlenmiş yazım. örn. 8-4-2-1 ağırlıklarını kullanan ikili düğümlenmiş onlu yazımda “yirmi üç” 0010 0011 İle gösterilir, bk. arı ikili sayılama dizgesi
ikili düğümlenmiş yazım İçindeki her damganın bir ikili sayıt ile gösterildiği ikili yazım.
ikili sayamak Arı ikili sayılar dizgesinde kullanıldıklarında 0 ve 1 sayılarından biri.
ikili sayıt An ikili sayılama dizgesinde bir sayit. örn. Romen sayıtı V’in ikili eşdeğer sayıtı 101’dir.
ikili yazım Genellikle 0 ve 1 ikili sayamaklari olmak üzere iki ayrı damga kullanan herhangi bir yazım.
ikinci kuşak bilgisayar Tranzistor ve öteki yarıiletken birleşenlerden oluşan çevrimlerle gerçekleştirilmiş, FORTRAN, ALGOL, COBOL gibi yüksek düzeyli izlenceleme dilleri bulunan, donanım kaynakları bir işletim dizgesi yönetiminde kullanılan, buna karşılık henüz tümleşik çevriml
ikincil bellek bk. dış bellek.
ikiye tümler Arı ikili sayılama dizgesinde köke tümler.
ileti Bir duraktan başka bir durağa bilgi iletmek üzere düzenlenmiş herhangi bir simgeler ya da damgalar birleşimi.
iletim bk. gönderim.
iletişim Bir yerden, bir kişiden, bir makineden bir başkasına, herhangi bir ortamdan yararlanarak bilgi gönderme.
iletişim çizgisi İki uzak nokta arasında veri iletişim ortamı sağlayan herhangi bir bağlantı.
iletişim ucu bk. uç.
im (1) Fiziksel bir olaya bağlı olan ve veri taşıyan, zamana bağımlı bir değer.(II) Bir sayının olumlu ya da olumsuz olduğunu gösteren cebirsel simge.(3) Bir alanın, bir sözcüğün, bir öğenin ya da bir öbek gibi bir veri kümesinin başlangıcını ya da sonunu gö
im damgası İm konumunda bulunan ve birlikte kullanıldığı sayıtın gösterdiği sayının cebirsel imini belirten damga.
im ikili İm konumunda bulunan ve birlikte kullanıldığı sayıtın gösterdiği sayının cebirsel imini belirten ikili sayı ya da ikili damga.
im konumu Geneilikle bir sayıtın başında ya da sonunda bulunan ve sayıtın gösterdiği sayının cebirsel imini belirten göstergeyi içeren konum.
im okuyucu Sayfa üzerinde önceden tasarlanmış konumlarda kurşun kalemle karalanmış imler bulunup bulunmadığını ayırt ederek okuyan ve bu bilgiyi mıknatıslı kuşak tutanaklarına (önceleri delikli karta) işleyen çevrimdişı bilgi giriş donanımı. Optik im okuyucu, optik
imleç Gösterici ekranında, klavyeden girilecek ilk damganın yerleşeceği konumu göstermek üzere kullanılan gösterge.
ince film bellek Mıknatıslanmaz bir taşıyıcı gereç üzerindeki mıknatıslı çok ince bir film katmanından oluşan ana bellek türü.
insan-makine ilişkisi Genellikle herhangi bir makineyi, özellikle bir bilişim dizgesini ya da bir bilgisayarı kullanan insanın toplumsal çevresiyle kullandığı mekanik araçlar arasındaki iletişim türleri, bu iletişime ilişkin sorunlar ve bunların çözümü için sağlanan her türlü
ipucu terim Bilgi erişimde, herhangi bir kavramı belirtmek üzere yeğlenen terim olarak yer alan bir anahtar-sözcükle eşanlamlı olarak gösterilen başka bir anahtar-sözcük.
Bir bilgisayarda uygulanmak üzere bir ya da birçok görevden oluşacak biçimde tanımlanmış bilgi işlem öbeği,
iş akış dili Bir bilgisayar dizgesine verilen işleri ve bunları oluşturan görevleri tanımlamak üzere kullanılan dil.
iş çıkarma yeteneği Bir makinenin ya da bir dizgenin, işlevine göre anlamlı herhangi bir ölçüye göre, birçok yönlerdeki toplam verimliliği.
iş güdüm dili bk. iş akış dili.
işleç Herhangi bir işlemde, işlenenler üzerinde yapılması öngörülen işi tanımlayan özel damga, damga dizgisi vb. göstergeler, örn. — | + | /| *| ** aritmetiksel, AND | OR | NOT mantıksal işleçler olarak kullanılır.
işleklik Bir bilgi işlem dizgesinde ana kütük tutanaklarının, öngörülen belirli bir dönem içinde, gördükleri işlem sayısıyla gösterilir nitelikleri.
işlem Bir ya da birkaç işlenen üzerinde, belirli bir sonuç elde etmek üzere uygulanan herhangi bir eylem. bk. işleç, işlenen, komut.
işlem kütüğü Belli bir uygulama için, ilgili ana kütük ile kullanılan ve göreli olarak geçici verileri içeren bir kütük, bk. işlembilgi.
işlembilgi Bilgi işlemde, bir kütüğü, bir veri tabanını ya da herhangi bir veri ya da bilgi kümesini günlemek üzere işlenecek değişiklik tutanağı, bk. işlem kütüğü.
işlemek (I) Herhangi bir veri saklama ortamına, tutanak eklemek ya da günlemek amacıyla yazmak.(II) Çalışmak.
işlenen Bir komutta belirtilen ve üzerinde işlem yapılan veri öğelerinden her biri.
işletim dizgesi Bir bilgisayar dizgesinin donanım ve veri kaynaklarını, istenilen hizmet türü için bunlardan en yüksek verimi sağlayacak bir çalışma düzenine göre görevlere atayan, başka bir deyişle yöneten, bunun için izlencelerin uygulanmasına ilişkin çalışma planı, ya
işletim masası Bir bilgisayar dizgesinin güdümünü ve denetimini sağlarken işletmen’ in, bakım onarımını sağlarken bakım uzmanının kullandığı, türlü göstergeler, anahtarlar, yazı makinesi ya da işletim göstericisinin bulunduğu masa ya da konsol.
işletimsel Çalışır ya da çalışmaya hazır durumda bulunan herhangi bir dizgeye değgin.
işletmen Bir makineyi, örn. bir bilgisayar dizgesini işleten kişi. Bu görevi uğraş edinmiş kişi.
işletmen yazı makinesi İşletmenle bilgisayar dizgesi arasında, dizgenin güdümü ve denetimiyle iletişimi sağlamak üzere kullanılan yazı makinesi.
işlevsel çizenek Bir dizgenin, bir aygıtın ya da bir bilgisayarın, hem kesimlerinin temel işlevlerini, hem de bunlar arasındaki işlevsel ilişkileri göstermek üzere, başlıca kesimlerinin, uygun açıklamalarla donatılmış geometrik biçimler yoluyla gösterildiği bir çizenek.
işlevsel tasarım Bir bilgi işlem dizgesinin bölümleri arasındaki işlevsel ilişkilerin tanımlanması.
ivedi bakım bk. aksaklık giderici bakım.
iz Mıknatıslı kuşak, teker ya da davul gibi veri saklama ortamlarında veriyi oluşturan imlerin dizileceği öngörülen, kuşakta boylamasına, tekerde yüzeyi kapsayan eşmerkezli çemberler, davulda yüzeyi kapsayan ve eksen üzerinde merkezleri dizilen koşut çemberl
izlence Belli bir sorun türünün özdevimli çözümü için, verilerde ortaya çıkabilecek durumlara göre uygulanacak eylemleri belirten bir çalışma planı. bk. bilgisayar izlencesi.
izlence akış çizeneği Bir izlencede, işlemlerin sırasını gösteren bir akış çizeneği.
izlence denetim sayacı Uygulanacak bir sonraki komuta ilişkin adresi saklamaya adanmış bir yazmaç.
izlence düzeltme Bir izlenceyi özel olarak hazırlanmış denemelik veriler üzerinde sınayarak, bulunması olası her türlü yanlışı giderme.
izlenceleme Bir izlencenin tasarlanması, yazılması ve denenmesi ile ilgili işlerin tümü.
izlenceleme dili Bilgisayar izlenceleri oluşturmak üzere tanımlanmış yapay dil.
izlenceleyici Daha önce tanımlanmış görevleri yapacak nitelikte bilgisayar izlenceleri tasarlayıp yazan, bunları deneyerek, varsa yanlışlarını düzelten, gerekli belgelemeyle birlikte kullanıma hazır duruma getiren kişi. Özellikle bu işi uğraş edinmiş kişi.
kâğıt kuşak bk. delikli kuşak.
karar çizelgesi Dizge çözümleme ya da izlence yazımından önceki hazırlık aşamasında, bir dizi koşulun gerçekleşip gerçekleşmediğine bakarak uygulanacak işlemleri belirleyen ve bütün olasılıkları gösteren bir çizelge. Karar çizelgesi yerine belgelemede doğrudan anlatım ya
karma bilgisayar Verilerin hem örneksel gösterimlerini, hem de kesikli gösterimlerini kullanan bir bilgisayar. Yapısında, örneksel ve sayısal aygıtların birlikte kullanıldığı bir bilgisayar.
kart delgi makinesi Delikli kart ortamına veri girişi yapan çevrimdışı veri hazırlama donanımı. Kimi kart delgi makineleri, delgi sağlama görevini de yapabilecek biçimde donatılmıştır.
kart delici Delikli kart veri ortamına yazan bilgisayar çıkış birimi.
kart destesi Delikli kart ortamına işlenmiş herhangi bir veri kümesi.
kart okuyucu Delikli kart ortamından veri okuyan bilgisayar giriş birimi.
kayan ayrım tabanı Bir kayan ayrımlı gösterim dizgesinde, gerçek sayı elde edilmek üzere, değişmez ayrımlı parça ile çarpılmadan önce, üst ile deyimlendirilmiş gücüne yükseltildiği düşünülen, olumlu tümsayı taban. örn. 0,0001234 sayısının 0,1234 -3 olarak gösterildiği kayan
kayan ayrımlı gösterim Bir gerçek sayının, bir kayan ayrımlı gösterim dizgesinde gösterimi, örn. 0,0001234 sayısının kayan ayrımlı bir gösterimi şudur: 0,1234 -3
kayan ayrımlı gösterim dizgesi Bir gerçek sayının ayrı iki sayıttan oluşan bir çiftle gösterildiği ve uzlaşmayla varsayılan fakat belirtilmemiş bir tabanın üst adı verilen ikinci sayıta yükseltilmiş gücü ile değişmez ayrımlı parça adı verilen birinci sayıt arasında yapılan çarpım sonuc
kaydırma Bir bilgi birimindeki öğeleri (ikilleri, sayamakları, damgaları) sola ya da sağa doğru taşıma, bk. aritmetiksel kaydırma, mantıksal kaydırma.
kaydırma yazmacı İçindeki bilgiyi sola ya da sağa kaydırma olanağı bulunan bir yazmaç,
kaynak izlence Bir çevirici ya da derleyici aracılığıyla amaç izlenceye dönüştürülmesi gereken, dolayısıyla doğrudan uygulanma olanağı bulunmayan deyimlerden oluşan izlence.
kaynaştırmak İki ya da daha çok öğeler kümesini, herhangi bir biçimde tek bir kümede toplamak, bk. birleştirmek.
kesikli Damgalar ya da yalnız ayrı değerler alabilen fiziksel büyüklükler gibi ayrı öğeler biçimindeki verilere değgin.
kesikli gösterim Verinin damgalarla gösterimi. Her damga ya da damgalar öbeği belli seçeneklerden birini gösterir.
kesikli veri Damgalarla gösterilen veri
kesilme Bilgisayar dizgesinde yürütülen bir görevin herhangi bir donanım biriminden gelen uyarı üzerine kesilip güdümün, geçici bir süre için, uyarıyı işleyecek göreve geçirilmesi.
kesim Bir izlenceyi oluşturan, bir ölçüde birbirinden bağımsız çalışabilen yordamlardan her biri. Kesimlerin tümü sürekli olarak bellekte bulundurulabilir ya da daha az bellek sığası kullanmak bakımından, sürekli olarak bellekte bulunan bir ana kesimce çağrılan
kesimleme Bir izlenceyi, gerektikçe çağrılabilecek, birbirinden bağımsız kesimlere ayırma.
kırmık bk. yonga.f
kısaad Bir deyim ya da terimdeki sözcüklerin ilk yazaçlarından seçilerek yaratılan kısaltma, örn. ALGOL, BASIC, COBOL, FORTRAN, AİB vb.
kilitleme Başka amaçla kullanılmakta olduğu için ya da günlenmemiş olduğu için bilginin erişimini ya da kullanımını engelleyen her türlü donanım ya da yazılım tekniği.
kitaplık bk. yordamlık.
klavye Bir yazı makinesinin, uzakyazıcının, gösterici ucun ya da delgi makinesi gibi bir veri giriş donanımının işletmen ya da kullanıcının parmaklarıyla dokunaklara basarak verileri damga damga belirtebileceği biçimde düzenlenmiş yeterli sayıda anahtardan oluşa
komut Üzerinde işlem yapılacak işlenenlerle birlikte, bir bilgisayarın yapabileceği temel işlemlerden herhangi birinden oluşan en küçük izlenceleme öğesi.
komut yazmacı Bilgisayarda uygulanmakta olan komutun bulunduğu yazmaç.
konum Bir dizgide, bir damganın oturabildiği ve bir sıra sayısınca tanıtılabilen her bir yer.
konumsal gösterim Bir gerçek sayının konumsal gösterim dizgesinde gösterimi.
konumsal gösterim dizgesi Bir gerçek sayının, bir damga takımı ile gösterildiği öyle bir sayılama dizgesi ki, her damganın getirdiği katkı, damganın değerine olduğu gibi, konumuna da bağlıdır.
konuşma çözümleme bk. söz çözümleme.
konuşmalı Kullanıcıyla kullanılan dizge arasındaki etkileşimin karşılıklı konuşma biçiminde adım adım oluştuğu ve işlem adımlarının bu etkileşime göre yönelmelerle yürüdüğü herhangi bir dizgeye değgin.
koruyucu bakım bk. önleyici bakım.
koşullu sapma Ancak belirli bir koşul gerçekleşmişse yürürlüğe konulan sapma komutu.
kök Bir köksel sayılama dizgesinde bir basamağın ağırlığını elde etmek üzere, bir alt sıradaki basamağın ağırlığının çarpılması gereken katsayı, örn. onlu sayılama dizgesinde her sayı yerinin kökü 10’dur. “Taban” sözcüğü, örneği kayan ayrımlı gösterim dizgesi
kök ayrımı Bir köksel sayılama dizgesiyle deyimlendirilen herhangi bir gösterimde, tümsayı kesiminde yer alan damgalarla bölümlü kesimde yer alanların ayrım yeri.
köksel sayılama dizgesi Her bir basamak ağırlığının, bir alt sıradaki basamak ağırlığına oranının olumlu bir tümsayıya eşit olduğu konumsal gösterim dizgesi. Herhangi bir basamakta yer alabilecek sayı değerleri, o basamak kökünden bir eksik sayı değeri ile sıfır arasındaki değer
kullanıcı Herhangi bir dizgeye göre, o dizgenin sağladığı işlevlerden yararlanmak üzere dizgeyle etkileşime giren kişi ya da kuruluş.
kullanılırlık Bir dizgenin sağladığı hizmetin sürekliliğini belirten özelliği, bk. güvenilirlik.
kullanım yönergesi Herhangi bir dizgeyi kullanırken gözetilecek konuları ve izlenecek yordamı kapsayan belge ya da kılavuz.
kurgu Değişik donanım birimlerinin birleşiminden oluşan bir bilgisayarda, birimler arasındaki, bağlantıların düzenlenmesi Ve bilgisayarın belli bir sorun üzerinde çalışabilmesi için gerekli ayarların yapılması.
kurgu çizeneği Belli bir bilgisayarın kurgusunu belirleyen çizenek.
kuyruk İlk önce gelip yerleşmiş öğenin ilk önce erişileceği, demek ki listeye ilk girenin ilk çıkacağı biçimde kurulan ve yaşatılan veri yapısı.
kuyruklar kuramı Hizmet noktalarında oluşan bekleme kuyruklarındaki gecikmeleri inceleyen, olasılık hesaplarına dayalı kuram.
küçük çapta tümleşme En çok 100 birleşenden oluşan bir çevrimin bir tek yarıiletken yonga üzerinde tümleştiği, 1960-65 yıllarında uygulanan teknikbilim aşaması.
kütük Birbirleriyle ilişkili, düzenlenmiş bir tutanaklar topluluğu.
kütük düzeni Bir kütüğü oluşturan tutanakların kendi içlerinde ve aralarındaki ilişkiler bakımından düzenleniş biçimi.
kütük düzenleme Belli bir konuda biriktirilmek ve yaşatılmak istenen veri kümelerinin, özelliklerine en uygun veri yapılarını içeren kütüklerde saklanması, böylece verimli biçimde işlenmesi için gerekli dizge çözümleme ve tasarım çalışması.
kütük görünümü Bir kütükte, kütüğün birleşenlerinin düzeni ve boyu da içeride olmak üzere verilerin ya da sözcüklerin düzenlenişi ve yapısı.
kütük yaşatma Veri ekleyerek, değiştirerek ya da silerek, bir kütüğü güncel durumda tutma eylemi. Bir kütüğü sürekli biçimde toplanan değişiklik ya da işlembilgi tutanaklarıyla günleme.
kütük yönetimi Bir bilgisayar işletim dizgesinin, dış belleklerde saklanan veri kaynaklarını yönetmesi.
lısp Liste yapıları biçiminde düzenlenmiş simgesel dizgilerden oluşan özyineli verilerin işlenmesi amacıyla geliştirilmiş, daha çok yapay anlayış, doğal dil işleme vb. uygulamalarda kullanılan yorumlayıcı bir dil.
liste işleme Bilgisayar belleğinin liste yapıları biçiminde düzenlenip verilerin bu yapılar aracılığıyla işlenmesi. Her listenin bir başlığı olup, başlık listenin birinci öğesinin adresini içerir, bk. LISP.
liste yapısı Her öğenin bir sonraki öğe adresini içermesiyle birleştirilmiş bir veri kümesi.
makara Üzerine delikli ya da mıknatıslı kuşak sarılabilen, iki yanında koruyucu çıkıntılar bulunan silindir.
makine dili Bir bilgisayar dizgesince doğrudan uygulanabilecek makine komutlarını içeren dil.
mantık yanlışı Amaç izlence yürütülürken, izlencenin kısır döngüye girmesine, dizgece saptanan bir olumsuzluk nedeniyle düşürülmesine ya da izlenceden beklenen doğru sonucu üretmede bir aksaklıkla sonuçlanmasına yol açan herhangi bir izlenceleme yanlışı. Mantık yanlışı
mantıksal işlem VE, YA gibi mantıksal işleçlerin kullanıldığı herhangi bir işlem.
mantıksal kaydırma Bir sözcükteki ikilleri, bir yandan taşanları öteki yandan girecek biçimde sola ya da sağa doğru döndürerek kaydırma.
mantıksal tasarım Bir dizgenin bölümleri arasındaki çalışma ilişkilerini, donanımla ilgili gerçekleştirmeye birincil önem vermeksizin, simgesel mantık yaklaşımıyla tasarlamayı amaçlayan çalışma alanı.
mantıksal tutanak İzlenceleme dili düzeyinde okunan / yazılan birim veri öbeği. bk. fiziksel tutanak, öbek.
merkez işlem birimi bk. ana işlem birimi.
mıknatıslı boya İçinde katkı gereci olarak mıknatıslı parçacıklar bulunan, dolayısıyla basılı herhangi bir belgenin, mıknatıslanmaya duyarlı aygıtlarla çözümlenmesi ve okunması amacıyla basımında kullanılan boya.
mıknatıslı boyalı belge okuyucu Belgeler üzerinde, belirlenmiş alanlardaki mıknatıslı boyalı damgalardan oluşan yazıları okuyan bilgisayar giriş birimi.
mıknatıslı boyalı damga tanıma Mıknatıslı boyaya basılmış standart biçimde damgaları tanımayı amaçlayan aygıtlarla, bu alanda kullanılan örüntü tanıma yöntemleri.
mıknatıslı davul Ekseni üzerinde dönen, silindir biçiminde mıknatıslı bir yüzeyden oluşan veri saklama ortamı. Davulun dönen yüzeyi üzerinde koşut çemberler oluşturan izler üzerinde doğrudan erişimli okuma-yazma devinimsiz okuyucu yazıcı kafalar aracılığıyla yapılır.
mıknatıslı kuşak Genellikle 600″, 1200″ ya da 2400″ uzunluğunda, 1 / 2″ genişliğinde mıknatıslı bir kuşaktan oluşan veri saklama ortamı.
mıknatıslı kuşak sürücü Mıknatıslı kuşak ortamına yazan vebu ortamdan okuyan, bilgisayar giriş-çıkış birimi.
mıknatıslı teker Bir eksen üzerinde dönen bir ya da bir dizi tekerin mıknatıslı yüzeylerinden oluşan veri saklama ortamı. Dönen tekerin yüzeyinde eşmerkezli çemberler oluşturan izler üzerinde okuma-yazma devingen bir kafa ya da her iz için ayrı devinimsiz kafalar aracılığ
mıknatıslı teker sürücü Mıknatıslı teker ortamına okuyan/yazan, bunun için tekerin belli bir hızla ekseni çevresinde dönmesini ve devingen kafalı tekerse, kafayı taşıyan kolun adreslenen ize erişmesini sağlayan devinimleri yürüten, bilgisayar giriş-çıkış birimi.
mikrobilgisayar Ana işlem birimi olarak bir mikroişleyiciyle bellek ve öteki donanım birimleri olarak çok büyük çapta tümleşik (ÇBÇT) birleşenlerden oluşan bir bilgisayar türü. ÇBÇT teknik biliminin geliştirdiği mikroizlenceleme olanağı donanım ile yazılım arasında esnek
mikrofilm ortamında bilgisayar çıktısı Sonuçların, çıkış birimince mikrofilm ortamına yazıldığı bilgisayar çıktısı.
mikroişleyici Çok büyük çapta tümleşme teknikbiliminin olanaklarıyla, tüm ana işlem biriminin tek bir yonga üzerinde oluşturulduğu bir birleşen. Mikroişleyiciler standart olarak 2”x1/2″ x 1/8″ boyutlarında, 40 çıkışlı bir birleşen biçiminde sunulmaktadır. Mikroişlemci
mikroizlence Temel komutları çözümsel mikrokomutlardan oluşan mikroizlencelenir bir bilgisayar donanımının, yüksek düzeyli komutlarla kullanımını sağlamak üzere hazırlanan ve böyle bir komut çağrıldığında zincirleme uygulanan, genellikle salt okunur bellekte saklı mik
mikroizlenceleme Bir bilgisayarı, mikroizlenceler geliştirerek bellenim olanaklarıyla donatma.
mikrokomut Bir mikroizlenceyi oluşturan temel mikroişleyici komutu.
minibilgisayar Elektronik teknikbiliminde görülen hızlı gelişmenin ürünleriyle bilgisayar dizge yapısı bakımından donanım-yazılım İşbirliğinde yeni yaklaşımların bir arada kullanıldığı, bu özellikleriyle, küçük ya da büyük geleneksel bilgisayarlardan, bilgi işlem gücüne
monte carlo yöntemi Sayısal bir soruna, rasgele sayılar kullanarak, yaklaşık bir çözüm getiren yöntem, örn. (a) bir tümlevi hesaplamak üzere bir rasgele sayılar dizisi kullanan bir yordam, (b) bir hesaplama için kullanılan rasgele yürüyüş yöntemi.
okuma Bir bellekten, bir veri ortamından ya da bir başka kaynaktan verileri elde etme. Dış bellekten bir yazmaca, ana belleğe girdi olarak veri aktarma.
okunaklılık Herhangi bir ortamdaki verilerin ya da çıktıların kolayca okunma niteliği.
olağan düğüme geçiş damgası Özel düğüme geçiş damgası ile getirilen bir dizi damganın sona erdiğini, yine standart damga takımının çizisel damgalarının geçerli olduğunu gösteren bir düğüm genişletme damgası.
oluk Bilgisayarla dış ortam arasındaki veri iletişimini sağlayan ve çevre birimleriyle ilişkili iletişim sorunlarının denetimini üstlenerek ana işlem biriminin bu yükten kurtulmasını sağlayan bilgisayar donanım bölümü. Giriş-çıkış oluğu.
oluk sığası Belli bir olukta, birim süre içerisinde işlem görebilecek en büyük ikil sayısı. Birim olarak ikil /saniye ya da Baud kullanılır.
olumsuz yanıt damgası Bir duraktan, bağlantı kurulan başka bir durağa, olumsuz yanıt olarak gönderilen bir gönderim güdüm damgası.
olurluk incelemesi Herhangi bir soruna ilişkin çözümün gerçekleşme olasılığını gösterme amacı güden çalışma. Bir bilgi işlem merkezinin kurulması ya da bir bilişim dizgesinin geliştirilmesinden önce yapılması gereken ve donanım, yazılım, insangücü, örgütlenme, maddi kaynakl
ona tümler Onlu sayılama dizgesinde köke tümler.
onaltılı sayamak OnaltıIı sayılar dizgesinde kullanıldıklarında 0, 1, … 9, A, B, C, D, E, F damgalarından herhangi biri.
onaltılı sayılama dizgesi 0 ile 15 arasındaki sayılar için 0,1, … 9, A, B, C, D, E, F damgalarını ve 16 kökünü kullanan, en küçük tümsayı ağırlığı 1 olan bir değişmez köksel sayılama dizgesi, örn. A8F sayıtı onaltılı sayılama dizgesinde iki bin yedi yüz üç sayısını gösterir: 10x
ondalık imi Onlu sayılama dizgesinde kök ayrımı. Değişik kullanım geleneklerine göre, ondalık imi bir virgül, bir nokta ya da sayının orta yüksekliğine konan bir nokta olabilir.
onlu sayamak Onlu sayılama dizgesinde kullanıldıklarında 0, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8 ve 9 damgalarından herhangi biri.
onlu sayılama dizgesi 0, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8 ve 9 damgalan ile 10 kökünü kullanan ve en küçük tümsayı ağırlığı 1 olan bir değişmez köksel sayılama dizgesi, örn. 576,2 sayıtı onlu sayılama dizgesinde beş yüz yetmiş altı onda iki sayısını gösterir: 5×102 + 7×10ı + 6×10° + 2×1
onlu sayıt Onlu sayılama dizgesinde bir sayıt.
onlu yazım Genellikle onlu sayamaklar olmak üzere on ayrı damga kullanan yazım. örn. (a) 196912312359 damga dizgisi, 1970 yılının başlamasından bir dakika önceki gün ve zamanı göstermek üzere kullanılabilir (b) Evrensel Onlu Sınıflama’da kullanılan gösterim. Bu örne
optik damga okuyucu Basılı yazıyı, veri kaynağını oluşturan sayfa üzerinden okuyan bilgisayar giriş birimi. bk. damga tanıma donanımı.
optik im okuyucu bk. im okuyucu.
optik okuyucu bk. im okuyucu.
orta çapta tümleşme 100-2.000 birleşenden oluşan bir çevrimin bir tek yarıiletken yonga üzerinde tümleştiği, 1965-70 yıllarında uygulanan teknikbilim aşaması.
ortaç (I) Bilişimsel dilbilimde, eylemden çekim yoluyla türetilen sıfat ya da ad gibi kullanılan sözcük türü.(II) Bilgi erişimde, derlemdeki belgeleri kümelemede kullanılan ve kavramsal konumu bakımından kümenin ortası niteliği taşıyacağı hesaplandığı için tüm
ortam sonu damgası Bir veri ortamının fiziksel sonunu, bir veri ortamının kullanılmış bölümünün sonunu ya da bir veri ortamı üzerinde yazılı verinin istenen bölümünün sonunu belirtmek üzere kullanılan güdüm damgası.
öbek Teknik ya da mantıksal nedenlerle bir birim gibi düşünülen ve işlem gören bir tutanak dizgisi, sözcük dizgisi ya da damga dizgisi, özellikle mıknatıslı kuşak üzerindeki bilginin, kuşak deviniminin başlamasıyla durması arasında, aralıksız, bir seferde okun
öbek gönderimi Bir ya da birden çok veri öbeğinin bir tek eylemle başlatılan gönderim süreci.
öbek uzunluğu Bir öbekteki tutanak, sözcük ya da damga sayısı.
öbeklem katsayısı Bir öbek ya da fiziksel tutanağı oluşturan mantıksal tutanak sayısı.
öbeklerarası boşluk Mıknatıslı kuşakta iki fiziksel tutanak arasında yer alan belirli uzunlukta boşluk.
öğe Bir veri kümesinin öğesi, örn.bir kütük, tutanak adı verilen belli bir sayıda öğeden oluşur, bir tutanak da başka öğelerden oluşur.
ölçek bk. ölçeklem katsayısı.
ölçeklem katsayısı Bir sorun’un çözümünde elde edilecek sonucun, makinece deyimlenebilecek sınırlar içinde elde edilmesi için, çarpıldığı katsayı ölçek.
önbellek Ana bellek ile ana işlem birimi arasında kimi makinelerde yastık bellek olarak kullanılan küçük sığalı, büyük erişim hızlı bellek.
önce-düzenli dizinleme Bilgi erişimde, derlemdeki belgelerin, önceden saptanmış bir sınıflama dizgesine göre düğümlendiği ya da dizinlendiği, kullanıcının da aramalarını bu sınıflama dizgesinde yer alan anahtar-sözcüklere bağlı kalarak yapmak durumunda bulunduğu dizinleme türü.
önceleme Bir bilgisayarın ana işlem birimindeki bekleme sürelerini azaltmak üzere, bir komut uygulanmaktayken ana bellekte bunu izleyen komutlara erişip, bunları da, bu amaç için öngörülmüş özel bir yazmaca önceden getirme tekniği.
öncelik 1. Bir bilgisayara verilen görevlerin işleme konma sırasını belirlemede işletim dizgesince göz önünde tutulmak üzere tanımlanan belirteç. 2. Dizgeyi oluşturan donanım birimlerinden gelen uyarıları tutarlı biçimde işleyebilmek üzere tanımlanan sıradüzen.
önek Bir veri sözcüğünün önünde yer alan ve verinin türünü gösteren ikil kümesi.
önleyici bakım Bir donanım dizgesinde hiç bir aksaklık görülmeden, ileride herhangi bir aksaklığın ortaya çıkışını önlemek amacıyla sürdürülen sürekli bakım. Koruyucu bakım deyimi de kullanılır.
örneklem Örnekleme yöntemiyle yürütülecek herhangi bir çözümleme çalışmasında kullanılmak üzere seçilen örnek öğeler kümesi.
örnekleme 1. Bir değişkenin değerlerini belirli zaman aralıklarında saptama. 2. Herhangi bir kümenin tüm öğelerinin incelenmek istenen birtakım özelliklerini gösterecek biçimde seçilmiş örnekler saptayarak yürütülen herhangi bir dizge çözümleme ya da istatistiksel
örneksel Veri’nin, sürekli bir fiziksel değişkenle gösterimine değgin.
örneksel bilgisayar özünde, verilerin örneksel gösterimlerinin kullanıldığı bir bilgisayar.
örneksel gösterim Bir değişkenin değerinin, sürekli değiştiği düşünülen bir fiziksel büyüklükle gösterimi fiziksel büyüklüğün genliği veriye oranlı tutulabilir ya da verinin uygun bir işlevi olabilir.
örneksel veri Sürekli değiştiği düşünülen bir fiziksel büyüklükle gösterilmiş veri.
örneksel-sayısal çevirici örneksel veriyi sayısal veriye dönüştüren herhangi bir aygıt.
örtmek Başka bir damgalar örüntüsündeki kesimleri alıkoymak ya da atmak üzere bir damgalar örüntüsünü kullanmak.
örtü Başka bir damgalar örüntüsündeki kesimlerin alıkonulması ya da atılmasını sağlamak üzere kullanılan bir damgalar örüntüsü.
örü Bilişimsel dilbilim ve bilgi erişimde, doğal dil sözdiziminin bir yazı oluşturacak biçimde, biçim, anlatış ve noktalama imleriyle kullanıldığı, bir uzunluk kısıtlaması öngörülmeksizin, gereken boyda damga dizgisi.
örü başlangıç damgası Bildiri başlığını bitirmek üzere kullanılan ve örünün önüne gelen gönderim güdüm damgası.
örü sonu damgası Bir örüyü bitirmek üzere kullanılan bir gönderim güdüm damgası.
örüntü tanıma Bir görüntüde yer alan anlamlı biçimlerin özdevimli biçimde çözümlenerek tanınmasıyla ilgili araç, gereç, yöntem ve teknikleri geliştirmeyi amaçlayan çalışma alanı.
öykünüm Belli bir bilgisayar için yazılmış izlencelerle başka bir bilgisayarı kullanma olanağı sağlayan teknik. Bir bilgisayar dizgesinin, sanki başka bir bilgisayar dizgesine öykünerek, onun için hazırlanmış veri ve izlencelerle, değişik sürede de olsa, özdeş so
özdevimli Belirli koşullar altında, herhangi bir işletmen’in karışması gerekmeksizin işleyen bir aygıt ya da sürece değgin.
özdevimli bilgi işlem Önemli bir kesimi özdevimli araçlarca yürütülen bilgi işlem.
özdevimli güdüm Özdevimli denetim/güdüm aygıtlarının ve dizgelerinin tasarımı ve kullanımı ile ilgili bilim ve teknikbilim dalı. Birtakım fiziksel süreçlerin ya da mekanik işlemlerin özdevimli olarak yürütülmesi, bk. süreç denetim.
özdevimli öğrenme Bir aygıtın geçmişteki çalışmasına dayanarak kendi başarısını iyileştirme yeteneği, bk. yapay anlayış.
özdevimlileştirme Bir yordam, süreç ya da donanımı özdevimli kılmayı amaçlayan dönüştürme.
özdevin Bir sürecin, özdevimli araçlar kullanılarak gerçekleştirilmesi.
özel amaçlı bilgisayar Sınırlı bir sorun kümesi üzerinde çalışmak üzere tasarlanmış bir bilgisayar.
özel damga Bir damga takımında, yazaç, sayı ve boşluk damgası dışında herhangi bir çizisel damga.
özel düğüme geçiş damgası Standart damga takımının çizisel damgaları yerine, üzerinde uzlaşma sağlanmış başka bir damga takımına geçiş için kullanılan bir düğüm genişletme damgası.
özet Bir yazının içeriğini ya da iletisini kısaltılmış bir biçimde veren, bununla birlikte kimileyin 2.000 sözcük boyuna varan bir örü. bk. soyut.
özörgütlü izlence İç yapısında yeniden düzenlemeler yapma yeteneği olan bir izlence.
özsoyut Bilgi erişimde ve belgelemede, belge örüsünün, özdevimli doğal dil çözümleme ya da özdevimli sayılamalı çözümleme yöntemleriyle elde edilmiş soyut niteliğinde özeti.
özuyumlu bilgisayar Çalışma özelliklerini çevre koşullarına göre değiştirme yeteneği olan bir bilgisayar ya da herhangi bir dizge.
özuyumlu izlence Çalışma özelliklerini çevre koşullarına göre değiştirme yeteneği olan bir izlence.
özyineleme Bir yordamın kendini çağırabilme özelliği.
özyineli yordam Uygulanışı sırasında kendisini çağıran ya da yine kendisini çağıracak başka bir yordamı çağıran bir yordam.
pl/l Yönetim ortamının bilgi işlem gereksemelerine dönük COBOL vb. diller ile bilimsel hesaplama gereksemelerine dönük ALGOL, FORTRAN vb. dillerin olanaklarını birlikte kullanabilmek amacıyla geliştirilmiş bir izlenceleme dili.
rasgele erişim bk. doğrudan erişim.
rasgele erişimli bellek İstenen herhangi bir rasgele konumuna veri yazılır, rasgele konumundan veri okunur, doğrudan erişimli, genellikle yarıiletken bir bellek türü. Rasgele erişimli belleklere yaz-oku bellek de denilmektedir.
rasgele sıralı bilgisayar Her komutun, uygulanacak bir sonraki komutun bellek yerini deyimleyerek belirlediği bir bilgisayar.
saat Düzenli zaman aralıklarında vuruşlar üreten elektronik çevrimi. Zamanuyumlu bilgisayarda her bir temel işlem saat vuruşlarına uygun biçimde gerçekleştirilir.
sağa yanaştırmak 1. Bir sayfa üzerinde damgaların basım konumlarını, basımın sağ kıyısı düzenli olacak biçimde tasarlamak. 2. Bir tutanak ya da veri alanı içindeki veriyi, belirli bir konumdaki damga sağ uca yerleşecek biçimde kaydırmak.
sağlama makinesi bk. veri sağlama makinesi.
sağlama sayısı Bir kütüğün tutanak tanısına ya da herhangi bir anahtara (1), bunların yanlış kullanımından doğacak bilgi işlem yanılgılarını önlemek üzere, sağlama amacıyla eklenen artık sayı. bk. artıklık.
saklamak Bir yazmaçta bulunan veriyi ana bellekte bir yere aktarmak.
salt okunur bellek İzlence komutlarıyla değiştirilmeyecek nitelikte kalıcı veri saklamak üzere geliştirilmiş, yalnızca okunmak üzere geliştirilmiş rasgele erişimli yarıiletken bellek. Salt okunur bellek özellikle mikroizlenceleri saklamada yazılır-okunur rasgele erişimli be
sapma İşlemlerin olağan sırasını bozarak, denetimi, adresi belirtilen bir işleme geçiren herhangi bir komut.
satır yazıcı Sonuçları, her satırı bir bütün olarak bir seferde olmak üzere, kağıt üzerine yazan bilgisayar çıkış birimi, bk. yazıcı.
sayaç Sayma amacıyla kullanılan herhangi bir yazmaç.
sayamak Bir sayıtın basamaklarındaki değişik değerleri gösteren sayısal damgalardan her biri.
sayfa bk. bellek sayfası.
sayfa yanaştırmak Bir sayfa üzerinde damgaların basım konumlarını, basımın sol ve sağ kıyıları düzenli olacak biçimde denetlemek, bk. sağa yanaştırmak, sola yanaştırmak.
sayfalama Bellek kaynağının, işletim dizgesince örn. 1K, 2K gibi belirli boyda birimler olarak, devingen biçimde kullanıldığı birbellek yönetim yöntemi.
sayı gösterimi Bir sayılar dizgesinde, bir sayının gösterimi.
sayılaştırıcs Herhangi bir fiziksel ölçüm değerini sayısal veriye dönüştüren bir aygıt. bk. örneksel-sayısal çevirici.
sayılaştırmak Kesikli olmayan veriyi sayısal biçimde deyimlendirmek ya da göstermek, örn. fiziksel bir büyüklüğün genliğinin örneksel bir gösteriminden, o genliğin sayısal bir gösterimini çıkarmak.
sayısal Sayılarla gösterilen veri ya da fiziksel niceliklere değgin.
sayısal bilgisayar Özünde verilerin kesikli gösterimlerinin kullanıldığı bir bilgisayar.
sayısal çözümleme Matematiksel sorunları sayısal yöntemlerle ve sonuçları belirli yanılma değerlerinin altında olacağı öngörülen yaklaşımlar içerisinde elde eden çalışma alanı.
sayısal damga takımı Sayıları, kimileyin de güdüm damgalarını, özel damgaları ve boş damgayı kapsayan, buna karşılık yazaçları dışarıda bırakan bir damga takımı.
sayısal denetim bk. sayısal güdüm.
sayısal düğüm Verinin bir sayısal damga takımı kullanılarak gösterildiği düğüm.
sayısal düğümlü damga takımı Sayısal düğümlerle düğümlenmiş öğelerden oluşan damga takımı.
sayısal gösterim Verinin sayıtlarla kesikli gösterimi.
sayısal güdüm Bir sürecin özdevimli güdümünün, genellikle işlem sürerken sayısal verileri kullanan bir aygıtça yapılması. Sayısal denetim deyimi de kullanılır.
sayısal sözcük Sayılardan, kimileyin de boş damga ile özel damgalardan oluşan sözcük, örn. evrensel onlu sınıflandırmada 61 (03) — 20 sayısal sözcüğü İngilizce herhangi bir tıp ansiklopedisinin tanıtıcısı olarak kullanılır.
sayısal veri sayıtlarla gösterilmiş veri.
sayısal-örneksel çevirici Sayısal veriyi örneksel veriye dönüştüren herhangi bir aygıt.
sayışım makinesi Sayışım ile ilgili hesaplamalar için kullanılan, bilgisayarın veri işleme olanaklarının altında yalın birtakım işlemler yapabilen herhangi bir makine, bk. çizelgeleyici.
sayıt Bir sayının kesikli gösterimi,örn. bir sayıyı gösteren dört değişik sayıt şunlar olabilir.: On iki Türkçe bir sözcükle 12   onlu sayılama dizgesinde XII Roman saymaklarıyla 1100 arı   ikili sayılama dizgesinde
seçici oluk Hizmet verdiği birden çok sayıda giriş-çıkış birimlerinden birinin işini bitirdikten sonra, bir sonraki birimin işine geçen, böylece belli bir anda ancak bir birimin hizmetinde bulunan, bu niteliğiyle göreli olarak yüksek hızlı giriş-çıkış birimlerinin an
seçimli bilgi dağıtım Bir bilgi yayım dizgesinde, abonelerin tanımladıkları kişisel ilgi örüntülerine göre, onlara yeni yayınlanmış belgelere ilişkin sürekli biçimde bilgi göndermeyi amaçlayan kamu hizmeti.
seçimli erişim bk. doğrudan erişim.
sekizli Sekiz ikili öğeden oluşan çoklu. bk. bayt.
seksen kolonluk kart bk. delikli kart.
sıfır doldurmak Bir belleğe,, sıfır sayısını belirten damganın gösterimini kullanarak damga doldurmak.
sıfırların kaldırılması Bir sayıttaki anlamsız sıfırların düşülmesi. Anlamsız sıfırlar bir sayıtın tümsayı kesiminde sıfır olmayan sayamakların solunda ve bölümlü kesiminde sıfır olmayan sayamakların sağında kalanlardır.
sığa Bir veri saklama ortamının alabileceği sözcük ya da damga sayısı. Genel olarak herhangi bir dizgenin işyükünün üst sınırı, bk. bellek sığası.
sıra Sıralanmış bir öğeler dizisi.
sıradan erişim Düzenlenmiş bir öğeler kümesindeki öğelerin, birincisi okunduktan sonra ikincisinin, sonra üçüncüsünün ve benzer biçimde sırayla ötekilerin okunduğu erişim biçimi, bk. doğrudan erişim.
sıradüzensel yapı Düzenleniş biçimi bakımından, herhangi bir düzeydeki öğelerinin her biri bir alt düzeydeki öğelerden oluşan herhangi bir dizgenin yapısı.
sıralamak Öğeleri, doğal sayılara göre düzenlemek. Doğal sayılara dayalı olarak değişik düzenleme yordamları tanımlanabilir böylece sıralama kavramı, örn. abecesel ya da zamandizinsel ölçütlere göre düzenlemelere de uzatılabilir, bk. ayıklamak.
sil damgası Yanlış ya da istenmeyen bir damgayı geçersiz kılmak için kullanılan güdüm damgası.
silmek Bir ya da birden çok bellek yerinin genellikle sıfır ya da boşluk damgası ile gösterilen, belirli bir duruma getirilmesi.
simge Bir kavramın uzlaşımsal ya da üzerinde uzlaşıma varılmış gösterimi.
simge dizgisi Yalnız simgelerden oluşan bir dizgi.
simgesel dil bk. çevirici dili.
simgesel mantık Biçimsel mantık ve matematikle ilgili sorunları, doğal dilin belirsizliğini önlemeyi amaçlayan özel bir yazılı dil kullanarak inceleyen mantık türü.
sola yanaştırmak 1. Bir sayfa üzerinde damgaların basım konumlarını, basımın sol kıyısı düzenli olacak biçimde tasarlamak. 2. Bir tutanak ya da veri alanı içindeki veriyi, belirli bir konumdaki damga sol uca yerleşecek biçimde kaydırmak.
sonlu özdevinir Bir dış uyarıya karşı yanıtı, bu uyarıya ve özdevinirin kendi iç durumuna bağlı matematiksel varlık. Özdevinirin bulunabileceği sonlu sayıda durum söz konusudur.
sonra-düzenli dizinleme Bilgi erişimde, derlemdeki belgelerin, kullanıcının sorusuna göre değerlendirilip sınıflandırılabildiği dizinleme türü.
sorun tanımı Bilgi işlemde, bir sorun’un çözüm yöntemi, yordamlar, algoritmalar ve yararlı her türlü başka bilgiyi de içerebilen anlatımı.
soruna yönelik dil Kullanılan bilgi işlem donanımından olabildiğince bağımsız olup, belirli bir sorun kümesinin çözümünde olabildiğince kullanışlı, çözümü belgelemede olabildiğince okunaklı, sorun alanının uzmanlarınca kolay öğrenilir nitelikte, yüksek düzeyli izlenceleme d
soyut Bilgi erişimde, bir belgenin konusunu ya da soyunu belirtmek üzere, genellikle belgeleme konusunda uzmanlaşmış bir kişinin, standart olarak önerilen terimleri yeğ tutarak ürettiği, 200-250 sözcük boyunu aşmayan bir tür özet.
söz çözümleme Konuşmanın sesli tutanaklarının çözümlenerek sözcüklerin tanınması ya da konuşanın kimliğinin tanınması için gerekli donanımı, çözümleme yöntemlerini içeren ve bunu bilgisayara sesle giriş olanakları geliştirmek üzere kullanmayı uman araştırma alanı. Konu
sözbağlamı Bilişimsel dilbilimde, bir yapıtta ya da bir yazarın tüm yapıtlarında geçen sözcüklerin abece sırasında ve bağlamlarıyla birlikte, geçtikleri yeri de gösterir biçimde düzenlenmiş listesi, bk. bağlam içinde anahtar-sözcük dizini.
sözcük Belli bir amaç için bir birim olarak düşünülmesi uygun düşen bir damga dizgisi.
sözcük uzunluğu Bir sözcükteki damga sayısı.
sözdizim Bir dilin, özelikle bir izlenceleme dilinin, deyim ve tümcelerini oluşturan damga dizgilerinin nasıl üretileceğini tanımlayan kurallar kümesi.
sözdizim yanlışı Bir kaynak izlencede, dilin sözdizim kurallarına aykırı olarak kullanılmış herhangi bir öğe. Sözdizim yanlışı izlence derlenirken derleyicide bulunan yanlış yakalama yordamlarınca saptanır, derleme listesinde, yanlış türünü belirten bir yorumla birlikte g
stok denetim Depolarda stoklanmış bulunan türlü gereçlere ilişkin bilgilerin denetim altında tutulmasını, böylece gerektiği anda gereken miktarda gerecin en düşük toplam maliyetle hazır bulundurulmasını amaçlayan herhangi bir dizge, bk. yönetim bilişim dizgesi.
süreç denetim Endüstri ortamındaki fiziksel süreçlerin, genellikle örneksel ya da karma bilgisayarlar aracılığıyla denetim altında tutulmasını ya da güdümünü araştıran ve uygulayan çalışma alanı. bk. özdevimli güdüm.
sürekli bakım bk. önleyici bakım.
sürekli form Bilgisayardan alınan sonuçları satır yazıcıdan yazdırmak üzere kullanılan, zigzaglı katlandığı için sayfaları yazıcının basım düzeneğinden sürekli biçimde geçen kâğıt çıktı ortamı.
sürücü Kuşak, teker vb. veri saklama ortamlarının bir okuyucu-yazıcı kafa karşısına sürülmelerini sağlayarak gerekli okuma-yazma işlemlerini gerçekleştiren bilgisayar giriş-çıkış birimlerinin her birinin genel adı. Miknatıslı kuşak sürücü, mıknatıslı teker sürüc
süzgeç Girdi olarak verilen gereç, veri ya da imleri, belirtilmiş ölçütlere göre ayıran herhangi bir aygıt ya da dizge. bk. örtü.
taban 1. Genellikle kullanılan bilimsel sayılama dizgesinde, bir üst ile gücü alınan sayı. örn. 2,7×6,25 (1’5) = 42,1875 deyimindeki 6,25 sayısı. 2-Yerdeğişir bir bilgisayar izlencesinde, gerçek adresleri bulmak için göreli adreslere eklenmesi gereken değer.
taban adresi Adresi oluşturmak üzere göreli adrese eklenmesi gereken adres birleşeni.
tasarım Geliştirilen bir dizgenin bölümleri arasındaki çalışma ilişkilerinin, her bir bölümün özgül işlevleri ayırt edilip belirlenmesi.
taşıma Veriyi ana bellekte bir yerden başka bir yere aktarma.
taşıt Birçok sayısal bellek öğesi ya da yazmaç arasında ortak bağlantı oluşturarak bunlar arasında veri aktarımı sağlayan teller kümesi.
taşma Bir aritmetik işlem sonucunda, ayrılan yere sığmayacak büyüklükte bir sayının bulunması.
tek eşlik denetimi Verideki 1 ikillerin sayısının, eşlik ikiliyle birlikte tek sayı olacak biçimde eşlik ikili oluşturan sağlama düzeni.
tek yönlü Ancak tek yönde veri akışına olanak veren herhangi bir dizgeye değgin, örn. tek yönlü iletişim.
teker bk. mıknatıslı teker, değişir teker.
tektaş çevrim Bir tek yongadan oluşan tümleşik çevrim.
toplama çevrimi Sayısal imleri kullanarak toplama işlemini gerçekleştiren çevrim.
toplu işlem İşlembilgilerin biriktirildiği, bilgisayara, hazırlandıktan sonra toplu olarak bir seferde girildiği bilgi işlem düzeni. Her bir işlembilginin, başka bir olayı beklemeksizin işlendiği gerçek zamanlı işlem düzeninin tersine, toplu işlem belirli bir gecikme
tutanak Bir birim gibi işlem gören, ilişkin veriler ya da sözcükler kümesi.
tutanak görünümü Bir tutanakta, tutanağın birleşenlerinin düzeni ve boyu da içeride olmak üzere verilerin ya da sözcüklerin düzenlenişi ve yapısı.
tutanak uzunluğu Bir tutanağı oluşturan sözcüklerin ya da damgaların sayısı.
tümleşik çevrim Bir dizi birleşenden oluşan bir elektrik çevriminin işlevini gören ve bir tek yarıiletken yonga üzerinde bütünleşmiş çevrim kesimi. bk. küçük çapta tümleşme,orta çapta tümleşme,büyük çapta tümleşme, çok büyük çapta tümleşme.
türevsel çözümleyici Türevsel denklemlerin çözümü için birbirlerine bağlı tümleyicilerden yararlanan bir örneksel bilgisayar.
Bir veri iletişim ortamında veri giriş-çıkışını sağlayan donanım birimi ya da donanım birimleri topluluğu.
ulusa! belgelik Bir ülkenin kamusal ve yerel yönetimine ilişkin tüm belgelerinin genellikle mikrofilm/mikrofiş ortamı üzerinde saklanan kopyaları ile bunlara yeni belgelerin sürekli biçimde katılmasını ve aranan belgelere erişimi sağlayan donatım ve örgüt.
ulusal bilgi akış düzeni Bir ülkenin, türlü amaçlar güden çok sayıda bilgi toplama odağında biriken verileri kamusal, yerel yönetimlerin ve öteki kurum ve kişilerin bilgi gereksemelerini karşılamak üzere kamunun yararlanmasına açma amacı güden, bu amacı gerçekleştirmek üzere veri
unut damgası Kimi uzlaşımlarda, İlgili olduğu veride yanlış bulunduğunu, verinin kullanılmaması gerektiğini göstermek üzere kullanılan bir güdüm damgası.
uyarı iletisi Bir derleme listesinde, sözdizim bakımından benimsenebilir nitelikte bir deyim söz konusu olmasına karşın, bir yanlış olasılığını kullanıcıya bildirmek amacıyla yer verilen herhangi bir ileti.
uyarlık Bir bilgisayar dizgesinde geliştirilmiş yazılım ürünlerinin başka bir bilgisayar dizgesinde değiştirilmeden kullanılabilmesi durumunda iki dizge arasındaki kullanım bakımından geçiş kolaylığı.
uydu bilgisayar Bir bilgisayar dizgesi çevresinde, ona bağımlı biçimde çalışan daha küçük bir bilgisayar.
uygulama izlencesi Kullanıcının özel gereksemelerini karşılamak üzere tasarlanıp gerçekleştirilmiş bilgisayar izlencesi. Dizge yazılımı karşıtlığında kullanılır.
uzaktan erişim Uzakta bulunan bir veri kaynağına veri iletişim olanakları aracılığıyla erişme.
uzakyazıcı Veri iletişim olanaklarıyla uzaktaki bir yerde veri giriş-çıkışı için kullanılan, yazı makinesine benzer donanım birimi.
uziletişim Radyo ya da telefon bağlantısı aracılığıyla birbirinden uzak noktalar arasında bilgi gönderiminin sağlanması.
uzunluk bk. boy.
üç artık düğüm Bir onlu sayamak n’nin (n+3)’ü gösteren bir ikili sayıt ile gösterildiği ikili düğümlenmiş onlu yazım.
üçlü Üç ikili öğeden oluşan çoklu.
üçüncü kuşak bilgisayar Daha ucuza, daha yüksek güvenilirlik sağlayan tümleşik çevrimlerden oluşan donanım olanakları, çok iş düzeni ve zaman bölüşüm olanakları sağlayan, böylece donanım vé yazılım kaynaklarını en verimli biçimde yöneten işletim dizgeleri, veri iletişim ve uzakt
üretici Genel biçimde tanımlanmış bir işe ilişkin olarak önceden hazırlanmış bir çatıdan yararlanarak, kullanıcının belirlediği parametrelere göre, onun özel gereksemelerini karşılar nitelikte bir izlence üreten herhangi bir yordam.
üreysel terim Bilgi erişimde, anıldığında bir dizi kavramı belirten anahtar-sözcükleri de üreterek, aramanın bu kavramlar için de sürdürülmesine yol açan anahtar-sözcük. İzlenceleme dili tanımında, bir kavram için kullanıcının isteğine göre üretebileceği bir sözcük tür
üst Bir kayan ayrımlı gösterimde, gerçek sayı elde edilmek üzere, değişmez ayrımlı parça ile çarpılmadan önce, belirtilmemiş kayan ayrım tabanının yükseltileceği gücü gösteren sayıt. örn. 0,0001234 sayısının kayan ayrımlı gösterimi şudur: 0,1234 -3. Burada -3
ve geçidi Ancak tüm girişlerindeki mantıksal değişkenlerin değeri “doğru” (ya da I) olduğunda, çıkış değeri olarak “doğru” (ya da 1) veren, değilse “yanlış” (ya da 0) veren mantıksal işleç ya da çevrim öğesi.
veri Olgu, kavram ya da komutların, iletişim, yorum ve işlem için elverişli biçimsel ve uzlaşımsal bir gösterimi. Elverişlilik, kişiler ya da özdevimli makinelerle iletişim, yorum ya da işleme uygunluk biçiminde düşünülür, bk. bilgi.
veri adı Bir kaynak izlencede bir veri öğesini adlandırmak üzere kullanılan ve genellikle bir sözcükten oluşan gösterge.
veri akış çizeneği Bir sorun’un çözümünde verinin izlediği yolu gösteren ve işlemin başlıca evreleriyle birlikte, kullanılan değişik veri ortamlarını da tanımlayan bir akış çizeneği.
veri bankası Belli bir konudaki verilerin, gereksiz yinelemelerden arınmış, doğruluğu, tutarlılığı ve güvenliği sağlanmış olarak biriktirilip günlenmesini ve benimsenebilir kısa bir süre içinde erişilmesini ya da kullanılmasını sağlayan, (a) yazılım dizgesi ile (b) ve
veri çevirici Verileri değiştirmeye yarayan aygıt.
veri düğümü Veriyi gösteren imlerin, uyarınca oluşturulduğu, gönderildiği, alındığı ve işlendiği kurallar ve uzlaşımlar kümesi.
veri düzenleme Veriyi, amaçlanan kullanım için elverişli biçimde, uygun veri saklama ortamları üzerinde örgütleme.
veri güvenliği Bir veri tabanında ya da veri bankasında biriktirilen verilerin yanlış bilgiler içermesine karşı, veri girişini ve veri günleme olanaklarını denetim altında tutan önlemler bütünü.
veri hazırlama işletmeni Bir bilgi işlem merkezinde çevrimdışı veri giriş donanımını kullanarak veri giriş ve sağlama görevlerini yapan kişi. Bu görevi uğraş edinmiş kişi. Delgi işletmeni deyimi de kullanılmaktadır.
veri iletişim Bir bilgisayarla, uzakta, bir uç başındaki kullanıcı ya da başka bir bilgisayar arasındaki sayısal veri aliş-verişi.
veri işlem Veri üzerinde işlemlerin düzenli biçimde yürütülmesi, örn. kişi eliyle ya da bilgisayar vb. makinelerle yapılan bir işlem, bir kütük birleştirme, bir sıralama ya da bir hesaplama. Bilgi işlem deyimi de eşanlamlı biçimde kullanılır.
veri işleyici Bir masa hesaplayıcısı, bir delikli kart makinesi ya da bir bilgisayar gibi, veri işleme olanağı sağlayan aygıt.
veri kitaplığı İlişkin kütüklerden oluşan bir küme. örn. bir ülkenin tarım ve hayvancılığına ilişkin veri kütükleri bir veri kitaplığı oluşturabilir, bk. veri bankası.
veri ortamı 1. Üzerinde ya da içindeki belli bir fiziksel değişkenin, verinin gösterimi olarak kullanılabildiği gereç, örn. mıknatıslı kuşak. 2. Verinin gösterimi olarak kullanılmak üzere değiştirilebilen fiziksel nicelik, örn. belirli bir yönde mıknatıslanma, kart ü
veri sağlama makinesi Delikli kart ortamındaki verilerin, delgi işletmeni eliyle yeniden girilerek kart üzerindekilerle damga damga karşılaştırmasını, böylece yanlış delgilerin düzeltilmesini, veri doğruluğunun sağlanmasını olanaklı kılan kart delgi makinesine benzer çevrimdış
veri saklama ortamı Ana bellek boyutlarına göre çok büyük oylumlu veri kümelerini, gerektiğinde yüklenmek ve erişilmek üzere, özellikle çevrimdışı koşullarda saklamada kullanılan mıknatıslı kuşak, değişir teker vb. herhangi bir ortam. Genel olarak çevrimiçi ya da çevrimdışı,
veri saklama yoğunluğu Bir veri ortamının birim yüzeyinin ya da birim oylumunun veri saklama sığası.
veri sıkıştırma bk. bilgi sıkıştırma.
veri tabanı Bir konu ya da örgüte ilişkin verilerden oluşan ve genellikle bir veri tabanı dizgesi aracılığıyla bir bütün olarak yaşatılan veri kümeleri topluluğu.
veri tabanı dizgesi Birbirinden bağımsız birçok uygulamada ortaklaşa kullanılmak amacıyla, bir konu ya da örgüte ilişkin tüm verilerin, gereksiz yinelemelerden arınmış, doğruluğu, tutarlılığı, gizliliği ve güvenliği sağlanmış olarak biriktirilip günlenmesini ve erişilmesini,
veri tabanı yönetim dizgesi Bir veri tabanının kurulması ve yaşatılması için gerekli yordam ve izlenceleri kapsayan yazılım dizgesi.
veri tabanı yönetmeni Bir veri tabanı dizgesini kullanarak, veri tabanının kurulması, yaşatılması, işletilmesiyle ilgili görevleri yürüten ve veri kaynaklarıyla kullanıcı gereksemelerini bağdaştırıp sunulan olanakları kullanıcı çevrelerine tanıtan kişi ya da kişiler topluluğu.
veri toplama Bilgisayar ortamında saklanması öngörülen ham bilginin yeni bir uygulama için ilk kez toplanması ya da önceden derlenmiş ve bilgisayara girilmiş veri kütüklerinin günlenerek yaşatılması için sürekli biçimde derlenmesi, bk. veri yakalama.
veri yakalama Sayısal ya da örneksel özel veri toplama aygıtları aracılığıyla verinin, gerçek zamanlı bilgisayara, genellikle uzakta bulunan olay yerinden, bir işletmen çabası gerekmeksizin, bir izlence güdümünde, anında girişini öngören veri toplama düzeni.
veri yazma Herhangi bir veri saklama ortamına veri işleme.
ya geçidi Girişlerindeki mantıksal değişikenlerden en az birinin değeri “doğru” (ya da 1) olduğunda, çıkış değeri olarak “doğru” (ya da 1) veren, değilse “yanlış” (ya da 0) veren mantıksal işleç ya da çevrim öğesi.
yanıt süresi Bir bilişim dizgesinde, kullanıcının sorusunu dizgeye yöneltmesiyle yanıtı elde etmesi arasında geçen süre. Özellikle etkileşimli dizgeler için kullanılır.
yapay anlayış Algoritma biçiminde tanımlanamayan, buluşsal yöntemlerle özdevimli öğrenme yöntemlerinden yararlanan ve doğal dil anlama, söz çözümleme, örüntü tanıma gibi algısal ya da bilişsel süreçlerle ilgili bilgisayarlı modeller geliştiren araştırma alanı. Yapay an
yapay us bk. yapay anlayış.
yardımcı bellek bk. dış bellek.
yardımcı donanım Bir bilgisaray dizgesi çevresinde, çevrim dışı kullanılan herhangi bir aygıt ya da makine.
yardımcı izlence Bir bilgisayarın dizge yazılımıyla birlikte kullanıcıya sunulan, bir ortamdan bir ortama veri kütüklerini aktarma, kütük ayıklama, sıralama, birleştirme vb. gibi kullanıcının sık sık gerekseme duyabileceği hizmetler için parametrelerle yöneltilen genel yo
yarıiletken bellek Yarıiletken gereçlerden yapılma iki durumlulardan oluşan, dolayısıyla başka bellek türlerine göre daha pahalı olmakla birlikte çok hızlı erişim sağlayan bellek türü. Tümleşik çevrimler teknikbilimindeki sürekli ve hızlı yenilenme, 1975’ten beri gelişen ço
yastık bellek Bir birimden ötekine veri gönderilirken, veri öğelerinin biriktirilip geçici olarak saklandığı ara bellek ya da bellek kesimi.
yaz-oku bellek bk. rasgele erişimli bellek.
yazaç Yalnız başına ya da ötekilerle birlikte kullanıldığında başlıca görevi, yazılı dilde, sözlü dilin bir ses öğesini göstermek olan bir çizisel damga.
yazı makinesi Bir satırdaki damgaları tek tek kâğıda yazan ve dizgenin bilgisayar işletmenine yönelik iletileri için çıkış birimi olarak kullanıldığı gibi, işletmenin dizgeye iletmek istediği denetim deyimleri için, bir klavye aracılığıyla dizgeye kısıtlı oylumda veri
yazıcı Sonuçları kâğıt üzerine yazan bilgisayar çıkış birimi.
yazılım Bir bilgi işlem dizgesinin işleyişi ile ilgili bilgisayar izlencelerinin, yordamların, kuralların ve gerektiğinde belgelemenin tümü.
yazılım dizgesi Donanım ve veri kaynaklarını, genellikle bir dil aracılığıyla, kullanıcının tanımladığı görev’lere, iş’lere göre kullanan ve istenen sonucu üreten yordamlarla izlencelerden oluşan yazılım birimi. Yazılım dizgeleri, donanım düzeyinden üst yapıya doğru, (a)
yazılım-takım Belli bir konudaki yazılım öğelerini, düzenli bir bütün biçiminde, belgelenmiş olarak içeren yazılım ürünü.
yazım Verinin gösterimi için, bir simgeler kümesi ile kullanımlarına ilişkin kurallar.
yazma Verileri, sürekli ya da geçici bir biçimde, bir belleğe ya da bir veri ortamına işleme. Bir yazmaçta ya da ana bellekte bulunan veriyi dış bellek ortamına, çıktı biçiminde aktarma.
yazmaç Önceden saptanmış amaçlar için kullanılan, bu amaçların gerçekleştirilmesinde yararlanılacak verilerin saklanabileceği boyda bir yerel bellek türü. Kullanım yeri ve biçimine göre, bir yazmaç için sayaç, birikeç gibi adlar da kullanılabilir.
yedek dizge Kullanılmakta olan bir bilişim dizgesinin ya da donanım dizgesinin herhangi bir aksaklık nedeniyle kullanım dışı kalması olasılığına karşı, geçici bir süre için hemen kullanıma sokularak hizmetin sürmesini sağlamak üzere hazır bekletilen dizge.
yedek parça Bir bilgisayar dizgesinin bakım onarımının etkin biçimde sağlanabilmesi için bakımcının elinde hazır bulunması gereken herhangi bir birleşen.
yedi izli kuşak Eşlik ikiliyle birlikte üzerinde yedi iz bulunan, demek ki altılı damgalar biçiminde düğümlenmiş veriler için kullanılan mıknatıslı kuşak.
yedili Yedi ikili öğeden oluşan çoklu.
yeğlenen terim Bilgi erişimde, bir kavramı belirtmek üzere gömüde yer alan birçok ipucu anahtar-sözcüğe karşılık standart terim olarak seçilen ve dizinlemede kullanılan, yazar ve araştırmacılara önerilen anahtar-sözcük.
yeniden başlama Bir izlencenin herhangi bir aksaklık nedeniyle kesilmesi durumunda, işi en baştan başlatmak yerine, öngörülmüşse, yeniden başlama durağından sürdürme.
yeniden başlama durağı Uzun bir yürütme süresi gerektiren bir izlencede, herhangi bir aksaklık dolayısıyla kesilme olasılığında, işi en baştan yenileme yerine, belirli sürelerde dış belleğe yapılan dökümlerle desteklenen ve işlenen verilerdeki tutarlılığı bozmadan sağlanan yeni
yeniden girilir izlence Bilgisayar ana belleğindeki amaç izlencenin birçok kullanıcının tanımladığı görevler için eşzamanlı olarak işletilebilme özelliği.
yer bk. bellek yeri.
yerdeğişir izlence Belleğin herhangi bir bölgesine yerleşip çalışabilecek biçimde göreli adreslerle düğümlenmiş izlence.
yerdeğişirlik Bir bilgisayarın donanım yapısında ve işletim dizgesinde yerdeğişir izlencelere olanak veren özellik.
yerel bellek Bilgisayar donanım birimlerinin, işlevlerini görmek üzere kullandıkları kendilerine özgü bellekleri.
yerleşik yordam Sürekli olarak ana bellekte tutulan yordam.
yerpaylaşır kesim Bir izlencede, sürekli olarak bellekte tutulması gerekmeyen, böylece ortaklaşa kullanım için ayrılmış bir bellek alanına çağrıldıkça yerleşen kesimlerden her biri.
yığıt Öğelerden son gelenin ilk işlem görecek biçimde üst üste yığıldığı varsayılan veri yapısı. Ters kuyruk deyimi de bu anlamda kullanılabilir. Yığıt aritmetiksel deyimlerin değerlenmesinde, yeniden girilirliğin, özyineliliğin uygulanmasında kullanılan veri y
yığıt makinesi Yapısında ve işleyişinde yığıtlari temel öğe olarak kullanan, bu bakımdan, yazmaç makinesi de denilen geleneksel “von Neumann makineleri”nden ayrılan bilgisayar türü.
yineleme 1. Genellikle herhangi bir döngü içindeki işlemlerin bir kez daha uygulanışı. 2. Yineleme yöntemiyle hesaplamada, işlemler düngüsünün her bir uygulanışı.
yineleme yöntemi istenen bir sonucu, belli bir işlemler döngüsünü her seferinde biraz değişik parametre değerleri için, gittikçe sonuca biraz daha yaklaşacak biçimde birçok kez yineleyerek hesaplama yöntemi.
yonga Bir tümleşik çevrimi taşıyan yarıiletken gereç. Kırmık sözlüğü de bu anlamda kullanılmaktadır, bk. tümleşik çevrim.
yordam (I) Özel bir amacı olan bir eylem için atılması gerekli adımların bir tanımı.(II) Genel ya da sık kullanımı olan bir bilgisayar izlencesi ya da bir bilgisayar izlence kesimi.
yordama yönelik dil Çözüm yordamının tanımlandığı işte kullanılan genel dile az çok benzeyen ve çözümün uygulandığı bilgi işlem donanımından olabildiğince bağımsız izlenceleme dili.
yordamlık Bir bilgisayar dizgesinde kullanıma hazır biçimde tutulan izlence ve yordamlar yopluluğu. Kitaplık sözcüğü de kullanılır.
yorumlayıcı Girdi olarak verilen deyim ya da yordamları, herhangi bir amaç izlence üretecek biçimde derlemeksizin, doğrudan uygulayan bir izlence, bk. çevirici, derleyici.
yönerge bk. kullanım yönergesi.
yönetim bilişim dizgesi Bir örgütün yönetimiyle ilgili veri kaynaklarını bir dizge bütünlüğü içinde toplayıp örgütün gündelik işlerine bilgi işlem desteği sağlayan, özellikle türlü düzeylerdeki yönetim katlarına taktik ve stratejik kararlarını başarılı kılacak nitelikte sürekli
yönetimsel bilgi işlem Sayışımda ya da yönetimde kullanılan özdevimli bilgi işlem.
yöneylem araştırması Eldeki kaynakların en iyi biçimde kullanımı ile ilgili karmaşık sorunlar için modellerin tasarlanması ve bu sorunların çözümü için, matematiksel yöntemlerin uygulanması konularını kapsayan bilim ve araştırma alanı.
yüklemek İç bellekten ya da bir yazmaçtan bir yazmaca veri aktarmak. Bir izlence, yazılım dizgesi ya da veri kütüğünü, saklı bulunduğu çevrimdışı dış bellek ortamından iç belleğe ya da çevrimiçi dış belleğe aktarmak.
yüksek düzeyli dil Her komut ya da deyimin, birçok makine komutunu karşıladığı bilgisayar izlenceleme dili. Yüksek düzeyli bir dil, alçak düzeyli dillere göre, kullanıcının doğal diline ya da çözmek istediği soruna uygun uzmanlık alanının diline daha çok benzer.
yürütme Bir izlenceyi oluşturan komutların bilgisayar donanımınca uygulanması, izlencenin işletilmesi.
zaman bölüşüm Bir bilgisayar ortamını oluşturan kaynakların, birçok kullanıcının tanımladığı işler arasında, her kullanıcının yalnız kendi işi yapılıyormuş gibi görebileceği biçimde, zaman bölüştürülerek kullanıldığı bilgisayar işletim düzeni.
zaman uyumlama damgası Zamanuyumlu veri gönderim dizgelerinde kullanılan ve yarattığı bir imle, veri uç donanımları arasında, özellikle gönderilen herhangi bir başka damga bulunmadığında, zamanuyumunu ya da zamanuyum düzeltimini sağlayan bir gönderim güdüm damgası.
zamanuyumlu bilgisayar Her olayın ya da herhangi bir temel işlemin uygulanmasının, bir saatten gelen imler üzerine başlatıldığı ve genellikle bu imlere uygun adımlarla sürdürüldüğü bir bilgisayar, bk. zamanuyumsuz bilgisayar.
zarnanuyumsuz bilgisayar Her olay ya da işlemin uygulanmasının, bir önceki olay ya da işlemin bitirilmesi üzerine yaratılan bir im ile ya da bir sonraki olay ya da işlem için gerekli bilgisayar birimlerinin önceki işlerini bitirip kullanıma hazır duruma gelmeleri üzerine başlatıl
zincirleme arama Her bir öğenin, aramada kendisinden sonra incelenecek öğenin yerini belirten bir gösterge içerdiği arama.
zincirlenmiş liste Öğelerin dağınık olabileceği, buna karşılık her öğede bir sonraki öğenin yerini belirten bir tanıtıcı bulunan liste.

Medeni Hukuk Terimleri Sözlüğü

Medeni Hukuk Terimleri Sözlüğü

a`şâr (Öşr’ün çoğulu) ondalık.
a`zâ (uzv’un çoğulu) üye.
a`zamî en yüksek, en büyük, en çok.
aciz ödeme güçsüzlüğü. ~ hâli: ödeyemezlik. ~ vesikası: ödeme güçsüzlüğü belgesi.
âciz ödeme güçsüzlüğü. ~ hâli: ödeyemezlik. ~ vesikası: ödeme güçsüzlüğü belgesi.
açığa vurma ızhâr.
açım şerh.
açımlamak şerhetmek.
âdâb aktöre.
âdâb-ı muaşeret bk. muaşeret âdabı.
adalet tüze.
addetmek saymak.
adem yokluk.
adem i.. 1)…sizlik: adem i mes’ûliyyet =sorumsuzluk. 2) …mezlik: adem i ifâ = ödemezlik.
âdet görenek.
âdî bayağı. ~ kefalet : bayağı boyunluluk. ~ şirket : bayağı ortaklık.
adlî tüzel.
Adliyye Vekâleti Tüze Bakanlığı.
af (afiv) yarlıgama, bağışlama.
âhar başka, başkası.
ahfâd torunlar (hafîd’in çoğulu).
ahkâm hükm’ün çoğulu.
ahlâf halef’in çoğulu. bk. halef
ahlak sağtöre.
ahvâl-i şahsiyye kişisel durumlar, kişi durumları. ~ sicilli: kişiler kütüğü, kişisel durumlar kütüğü, kişi durumları kütüğü
ahz ü i`tâ alışveriş, alavere.
ahz ü kabz alış.
âidât ödenti.
âile malları ortaklığı âile şirket -i emvâli.
âile şirket-i emvâli âile malları ortaklığı. hisse-i temettü’ şartiyle ~ : kazanç paylı âile malları ortaklığı.
akalliyyet azınlık.
akça para (bk. nakid).
akdî sözleşimsel, sözleşmeli.
akdin in`ikadı sözleşmenin kuruluşu.
akıl us.
akid sözleşme (Eski Roma töresindeki “contractus” ile “pactum” ayırımından değişik olarak, bugün “akid” ile “mukavele” terimleri aynı kavramı anlatmak için kullanıldığından, her ikisine de karşılık diye, töre dilimize iyice yerleşmiş ve yayılmış bulunan ‘”sözl
âkid sözleşme (Eski Roma töresindeki “contractus” ile “pactum” ayırımından değişik olarak, bugün “akid” ile “mukavele” terimleri aynı kavramı anlatmak için kullanıldığından, her ikisine de karşılık diye, töre dilimize iyice yerleşmiş ve yayılmış bulunan ‘”sözl
aklama (derneklerde) ibrâ.
aksâtâ bk. ahz u i’ta
aksü`l-amel tepki.
aktöre âdâb.
ala, alış, alma tesellüm, kabz, ahz ü kabz.
alacağı geçiren alacağı temlîk eden.
alacağı temellük eden alacak geçirilen.
alacağı temlîk eden alacağı geçiren.
alacağın geçirilmesi alacağın temlîki.
alacağın temliki alacağın geçirilmesi.
alacak geçirilen alacağı temellük eden.
alâka ilgi.
alâkadar ilgili.
alavere, alışveriş 1) ahz ü i’tâ. 2) muâmelât.
aldatma hîle.
ale`l-âde olağan, bayağı.
alenî açık. ~ mükâfat va’di: bk. mükâfat i’lânı, mükâfâtlı müsabaka i’lânı.
aleniyyet açıklık.
âlet aygıt.
alıkoma hakkı hapis hakkı.
alım iştirâ. ~ hakkı: iştirâ hakkı.
amaç maksad.
amaçlama kasd
amaçlamak kasdetmek.
amaçlayarak kasden, kasdî olarak.
ambar ardiyye. ~ sözleşmesi: ardiyye mukavelesi.
amel iş.
amele işçi.
amil etken.
âmir 1) buyurucu, buyuran. 2) üst.
âmme kamu. ~ hakları: kamu hakları. ~ hukuku: kamu töresi. ~ hükmî şahsiyyeti: kamu tüzel kişiliği. ~ intizâmı: kamu düzeni. ~ menfaati: kamu yararı. (bk. maslahat)
an`ane gelenek.
an`anevî geleneksel.
ana baba ebeveyn.
ana-akça sermâye (bk. baş-akça).
analık evlâd edinen (bk. çocuk edinen).
and yemîn. ~ içmek: yemîn etmek.
anık hâzır. ~ bulunmayan: gaib.
anıklar arasında hâzırlar arasında.
anlaşmazlık İhtilaf, niza, münazaa (bk. çekişme).
apaçık âşikâr.
aranç da’vâ (bk. dilem). ~ konusu: müddeâ bih. ~ yöneltilme yetkisi: pasif husûmet ehliyyeti (salâhiyyeti). ~ yöneltme yetkisi: aktif husûmet ehliyyeti (salâhiyyeti). ~ a katılma: da’vaya müdâhale. ~ ın bildirilmesi: da’vânın ihbârı.
aranççı da’vâcı (bk. dilemci).
arançlı davalı (bk. dilemli).
arazî (arz’ın çoğulu) 1) toprak. 2) yer parçası (Grundstück).
ardıllık halefiyyet, istihlâf.
ardiyye ambar. ~ mukavelesi: ambar sözleşmesi.
arıtım,arıtma tasfiye.
arıtmak tasfiye etmek.
âriyyet iğreti. ~ akdi: iğreti sözleşmesi. ~ alan: iğreti alan. ~ veren: iğreti veren.
armağan hediyye.
art boyunlu kefîle kefîl.
artan, artık bakıyye (bk. kalan).
artırma müzâyede.
arz-ı hâl dilekçe.
arzetmek sunmak.
arzû dilek. ~ şartı: dilek koşulu (Wollensbedingung, condition purement potestative) (bk. sırf irâdî şart).
arzuhal bk. arz-ı hâl.
âsâr-ı atîka eski yapıtlar.
asgarî en az, en aşağı.
asıllar usûl (bk. kökler).
asliyye mahkemesi ilk yargılık.
aşılanma intifa’. ~ hakkı: intifa’ hakkı.
aşikâr apaçık.
atama tayîn.
atamak ta’yîn etmek.
atanmış kalıtçı mansûb mirâsçı.
ateh bunama, bunaklık. ~getirmek: bunamak.
ayıb bozukluk. ~ lara karşı tekeffül (te’mînât): bozukluklara karşı sağlama.
ayın nesne.
ayırım 1) tefrîk. 2) fasıl.
ayırtım temyîz, ~ gücü: temyîz kudreti. ~ gücü olan, ~ güçlüsü: mümeyyiz. ~ gücü olmayan: gayr -i mümeyyiz. ~ güçsüzlüğü: temyîz kudret sizliği.
aynî nesnel.
ayni nesnel.
ayniyyet özdeşlik.
ayrık müstesnâ. ~ tutma: istisna.
ayrıltı, ayrıt madde (Artikel, article).
ayrım fark.
ayrıntı teferruât.
azınlık akalliyyet.
bâb başlık (Titel, titre).
babalık (çocuk edinmede) evläd edinen (bk. çocuk edinen).
bağımlı gayr -i müstakil, müstakil olmayan. ~ elmen:fer’î zi’l- yed.
bağımsızca müstakillen.
bağımsızlık istiklal.
bağış, bağışlama 1) hibe. 2) af (afiv) (bk. yarlıgama) .~ sözleşmesi: hibe akdi. ~ sözvermesi: hibe va’di.
bağışlama va`di bağışlama sözvermesi, sözverisi.
bağışlanan mevhûbün leh, hibe edilen.
bağışlayan vâhib, hibe eden. ~ a dönme anlaşması:vâhibe rücû’ şartı.
bağlı mülzem.
Bakanlar Kurulu İcrâ Vekîlleri Hey’eti.
bakım nafaka (bk. geçimlik).
bakıyye kalan, artan, artık.
barış sulh (karş. uzlaşma). ~ yargıcı: sulh hâkimi. ~ yargılığı: sulh mahkemesi.
baş-akça sermâye (bk. ana-akça)
başkan reîs (bk. baş).
başkası adına davranan mümessil, temsilci (bk. adına davranan, adına davranıcı özdeyen, özdeyici).
başkası adına davranma temsîl (bk. adına davranma, özdeme).
başkasını kendi yerine geçirme (vekillik sözleşmesinde): ikame.
başvurma 1) mürâcaât. 2) rücû’ (Rückgriff). ~ boyunlusu: rücû’a kefîl.
bâtıl çürük. ~ muamele: çürük işlem.
batkı, batkınlık iflâs. ~ yığını: iflâs masası.
batkın müflis.
bayağı âdî, ale’l-âde (bk. olağan). ~ boyunluluk: âdî kefâlet. ~ ortaklık: âdî şirket.
bâyi` satıcı.
bedel karşılık.
bekit vakıf (bk. turgu).
bekitçi vâkıf (bk. turgucu).
bekitlenmîş vakfedilmiş (bk. turgulanmış).
beklemeç, beklenen hak muntazar bak.
beklenmedik olay kazâ.
belediyye kentişleri.
belge vesîka.
belgit sened (bk. dayanç).
belirti karîne.
belirtme tesbît (bk. saptama). ~ arancı (dilemi): tesbît da’vâsı.
benzeri bulunabilen (benzerli) nesneler misliyyât, mislî şeyler.
benzeri bulunamayan (benzersiz) nesneler kıyemiyyât ,kıyemî şeyler.
betik kitab.
bey` satım, satış. ~ akdi: satım, satış sözleşmesi,
beyan açıklama.
beyyine tanıt. ~ külfeti: tanıt yükü.
bırakıt terike (tereke). ~ elmeni: terike zi’l -yedi.
bırakma terk.
bi gayri hakkın mâl edinme bk. sebebsiz iktisâb.
bi`zzat ihkak ı hak kendiliğinden hak alma.
biçimleyici inşâî. ~aranç (dilem): inşâî da’vâ. ~hak: inşâî hak. ~ işlem: inşâî muamele. ~ yargı: inşâî hüküm.
bildiri, bildirim ihbâr, tebliğ.
bildirmek ihbâr etmek, teblîğ etmek.
bilirkişi ehl -i hibre, ehl- i vukuf.
bina yapı.
birden ziyâde kimselerin bir şey üzerinde mülkiyyeti topluluk iyeliği (Gemeinschaftliches Eigentum).
birey ferd.
bireyci ferdiyyetçi.
bireycilik ferdiyyetçilik.
bireyleştirme ferdîleştirme (bk. bireyselleştirme).
bireysel ferdî.
birlikte borçlu müşterek borçlu.
birlikte iye müşterek mâlik, hissedâr (bk. paydaş).
birliktekusur (birlikte nedenleme) müterâfik kusûr.
bitim hitâm (bk. sona erme, ortadan kalkma).
borcun nakli borcun yüklenilmesi, borç yüklenme,
borç vecîbe. ~ ilişkisi: borç münâsebeti, ~ kapatma: itfâ (bk. söndürüm). ~yüklenme: borcun nakli. ~sözvermesi: borç va’di. ~ tanıması: borç ikrârı.
borç ikrârı borç tanıması.
borç münâsebeti borç ilişkisi.
borç va`di borç sözvermesi
borçlanma işlemi iltizami muamele, taahhüd muamelesi (karş. harcama işlemi).
boşuğ 1) izin. 2) cevâz.
boyunlu kefîl, art ~ : kefîle kefîl. başvurma ~ su:rücû’a kefîl.
boyunluluk, boyun olma kefâlet. ~ konusu: mekfûlün bih. ~ sözleşmesi: kefâlet akdi.
bozacağını bildirme feshi ihbâr.
bozdurulabilme fesih kaabiliyyeti, nisbî butlan (bk. bozulabilme).
bozma fesih, ibtâl ( bk. dağıtma).
bozucu koşul infisâhî şart.
bozukluk 1) ayıb. 2) noksan. ~ lara karşı sağlama: ayıblara karşı tekeffül (te’mînât).
bozulabilme fesih kaabiliyyeti, nisbî butlân (bk. bozdurulabilme).
bölük dâire.
bölümsel kısmî. ~ ödeme: kısmî îfâ.
bölünebilen kaabil -i taksîm, taksîmi kaabil olan.
bölünemeyen gayr-i kaabil-i taksîm, taksîmi, kaabil olmayan.
bölüşme, bölüştürme taksîm (bk. bölme, bölüm).
bulunmama, bulunmazlık fıkdan (bk. yokluk).
bunaklık, bunama ateh.
bunamak ateh getirmek.
butlân çürüklük, mutlak ~ : çürüklük (Nichtigkeit, nullité), nisbî ~ : bozulabilme, bozdurulabilme (Anfechtbarkeit).
buyruğa yazılı emre muharrer.
buyuran, buyurucu amir.
buyurucu töre emredici hukuk.
cârî hesâb yürüyen hesap.
cebrî icrâ zorla yerine getirtme, zorla yürütüm.~ta’kıybi: zorla yerine getirtme, zorla yürütüm koğuşturması.
cedvel çizelge.
cem`iyyet dernek.
cemâat topluluk. ~vakfı: topluluk turgusu, bekiti.
Cevâz boşuğ
cezâ kıyın.
cezâî şart sözleşme kıyını, sözleşme cezâsı (Konventionalstrafe, clause pénale).
cihâz çeyiz, kalın, donatım.
cürüm suç.
cüz`î tikel. ~ halef: tikel ardıl. ~ halefiyyet: tikel ardıllık. ~’ intikal: tikel geçiş.
çağ zaman (zeman).
çağırı da’vet.
çağlararası töre intikalî hukuk (bk. geçiş töresi).
çalışma, çalışmalar mesâî.
çalışma yardımcısı müstahdem. ~ kullanan: istihdam eden (Borçlar Yasası, 55).
çekilme isti’fâ (bk. bozacağını bildirme).
çekilmezlik tahammül edilmezlik.
çekişme İhtilaf, niza, münazaa (bk. anlaşmazlık). ~ li: ihtilaflı, münâzaun fîh, münazaalı.
çekişmeli yargı ihtilâflı kazâ.
çekişmesiz yargı ihtilâfsız kazâ.
çeşit borcu nev’i borcu, nev’an muayyen borç.
çevre, çevre-içi şümûl (bk. kaplam).
çeyiz cihâz (bk. donatım, kalın).
çıkar menfaat.
çocuk edinen evlâd edinen (bk. analık, babalık).
çocuk edinilen evlâd edinilen, evlâdlık (bk. oğulluk, kızlık).
çocuk edinme evlâd edinme (bk. oğulluk alma, kızlık alma).
çocuklar evlâd.
çocuklar, torunlar … fer’ler, feriler, fürû (bk. dallar).
çoğalma taaddüd (bk. çokluk).
çoğunluk ekseriyyet.
çokluk taaddüd (bk. çoğalma).
çürük batıl. ~ işlem: batıl muamele.
çürüklük butlân, mutlak butlân.
da`vâ aranç, dilem, ~ etmek: arançlamak, dilemlemek. ~ nın ihbârı : arancın, dilemin bildirilmesi, ~ ya müdâhale: aranca, dileme katılma. ictinâb ~ sı: önleme arancı, dilemi. îfâ ~sı: ödeme arancı, dilemi, inşâî ~ biçimleyici aranç, dilem (Gestaltungsklage), me
da`vâcı aranççı, dilemci.
da`vâlı arançlı, dilemli.
da`vet çağırı. îcâba ~ önermeye çağırı.
dağılma (derneklerde) infisâh (bk. bozulma).
dağıtma (derneklerde) fesih (bk. bozma).
dâimî sürekli.
dâire 1) bölük. ~ mülkiyyeti: bölük iyeliği. 2) (Devlet dâireleri için) görevge.
dallar fürû’ (bk. çocuklar, torunlar…).
danışık muvâzaa. ~ lı işlem: muvâzaalı muamele (karş. görünüşteki işlem).
daraltım tahdîd, takyîd (bk. sınırlama).
daraltmak tahdîd etmek, takyîd etmek (bk. sınırlamak).
dayanışma teselsül.
dayanışmalı müteselsil, ~ borç: müteselsil borç. ~ boyunluluk: müteselsil kefâlet. ~ sorum, sorumluluk: müteselsil mes’ûliyyet.
def` (defi) savu, kaçını (Einrede, Verweigerungsrecht, exception).
değerli kâğıtlar kıymetli evrak.
değişim, değişme mübâdele, istibdâl.
delîl kanıt.
deneme ya da yoklamayla satım tecrübe ve muâyene şartiyle satım.
denetlemek murâkabe etmek, teftîş etmek.
denkleştirme (kalıt = mîrâs`ta) iâde (karş. geri verme).
der- meyân (doğrusu: der miyân) etmek: ileri sürmek.
dernek cem’iyyet.
derpîş etmek öngörmek.
devrî dönemli. ~ edâlar: dönemli edimler.
dilek koşulu arzû şartı, sırf irâdî şart (karş. istek koşulu).
dilekçe arz-ı hâl (arzuhâl)
dilem davâ (bk. aranç) ~ konusu: müddeâ bih. ~ yöneltilme yetkisi: pasif husûmet ehliyyeti (salâhiyyeti). ~ yöneltme yetkisi: aktif husûmet ehliyyeti (salâhiyyeti). ~e katılma: da’vâya müdâhale. ~in bildirilmesi: da’vânın ihbârı.
dilemci da’vâcı (bk. aranççı).
dilemli da’vâlı (bk. arançlı).
dinlenme (aranç, dilem=davâ`nın dinlenmesi) istimâ’.
direnen mütemerrid.
direnme temerrüd.
döllük, dölyatağı rahim.
dönemli devrî. ~ edimler: devrî edâlar.
dönüştürme tahvîl (bk. çevirme).
duyuru i’lân.
dürüstlük,dürüstlük kuralları objektif hüsn- i niyyet.
düşme sukut.
düşmek sâkıt olmak, sukut etmek.
düşürücü yıllanma (zamanaşımı) ıskatî mürûr- ı zaman.
düzeltim, düzeltme, düzelti tashîh. ~ arancı (dilemi) :tashîh da’vâsı.
ebeveyn ana baba.
ecr-i misil kullanma karşılığı (kullanma çıkarları =Gebrauchsvorteile karşılığı).
edâ edim.
eder fîât.
edim edâ, ıvaz.
ege velî.
egelik velâyet.
ehil yetenekli.
ehl-i hibre, ehl-i vukuf bilirkişi.
ehliyyet yetenek, istifâde ~i: hak yeteneği (Rechtsfae higkeit). kullanma (fi’l) ~ i: eylem yeteneği (Handlungsfaehigkeit).
ekalliyyet bk. akalliyyet.
ekseriyyet çoğunluk. ~ -i ârâ: oyçokluğu.
eksik, eksiklik noksan.
eksiltme münâkasa.
elinden alım zabt. ~ a karşı sağlama: zabta karşı tekeffül (te’mînât).
emânet bk. vedia.
emre muharrer buyruğa yazılı.
emredici hukuk buyurucu töre.
emvâl mallar.
en aşağı, en az asgarî.
en büyük, en çok, en yüksek a’zamî.
en kişisel haklar münhasıran şahsa bağlı haklar.
encümen yarkurul.
engel mâni’.
erek gaye.
ereksel gayî.
ergin reşîd.
erginlik rüşd.
erk kudret, iktidâr.
esâsda hatâ temel yanılması, yanılgısı (Grundlageirrtum).
eser yapıt.
esham (sehm’in çoğulu) paylar.
eski yapıtlar âsâr- ı atîka.
eşit müsâvi. ~ olarak, eşitçe müsâvâten, mütesâviyen.
etken amil.
etki 1) te’sîr. 2) hüküm.
etkisizlik hükümsüzlük.
evlenme nikâh (bk. evlilik). ~ malları sözleşmesi: evlenme mukavelesi (bk. karı koca malları sözleşmesi). sözleşmesi: evlenme akdi.
evlilik nikâh (bk. evlenme).
evlilik dışı çocuk nesebi gayr- i sahîh çocuk, nesebi sahîh olmayan çocuk,
evlilik içi çocuk nesebi sahîh çocuk.
gayr-i menkul taşınmaz.
gayr-i mislî eşyâ benzeri bulunmayan, benzersiz nesneler.
gayr-i mu`teber geçmez.
geçer, geçerli mu’teber.
geçerlik mu’teberiyyet.
geçici muvakkat. ~ yazım:muvakkat tescîl.
geçimsizlik imtizâcsızlık.
geçindirme iâşe.
geçiren fâriğ.
geçirilen mefrûgün leh.
geçirim, geçirme ferâğ, nakil.
geçirim sözvermesi ferağ taahhüdü ferağ va’di.
geçiş intikal.~ töresi: intikalî hukuk (bk. çağlararası töre).
geçmez gayr-i mu’teber.
geçmezlik mu’teberiyyetsizlik.
gelenek an’ane.
geleneksel an’anevî.
gelir îrâd.
genişletme tevsî’.
gerçek kişi hakîkî şahıs (bk. doğal kişi).
Gereç mâ-lezime, levâzım.
gerek şart (karş. koşul).
gerekseme, gereksinme ihtiyâc.
geri alma istirdâd.
geri alma arancı (dilemi) istihkak da’vâsı (bk. iyelik arancı, dilemi).
geri verme iâde (karş. denkleştirme).
geri-alım hakkı vefâ hakkı.
gezici seyyâr.
gider masraf.
giderme arancı (dilemi) men’ da’vâsı.
gönderen mürsil.
gönderme irsâl.
gönülalma ma’nevî tazminât (bk. tinsel zarar -giderim).
göreli nisbî. ~ hak: nisbî hak.
görenek örf ve âdet. ~ töresi: örf ve âdet hukuku.
göreneksel örfî.
görevden ötürü re’sen.
görevli me’mûr.
Görevsel resmî. ~ arıtım: resmî tasfiye. ~ belgit(dayanç) : resmî sened. ~ biçim: resmî şekil.
görünüşteki işlem zahirî muamele (karş. danışıklı işlem).
görüşleri birleştirme kıyılgısı tevbîd- i ictihâd karârı,ictihâdları birleştirme karârı (bk. İnançları birleştirme kıyılgısı).
gözetim nezâret. ~ katı (orunu) : nezâret makamı.
günce yevmiyye defteri (bk. günlük, günlük defter).
gündelik yevmiyye.
gündem rûznâme.
günlük, günlük defter yevmiyye defteri (bk. günce).
güvençli işlem i’timâda müstenid muamele (bk. inançlı işlem).
hacir kısıt.
hacretmek kısıtlamak.
hâdim gayr-i menkul katlanan taşınmaz.
hak düşümü sukut-ı hak. ~ süresi: sukut-ı hak müddeti.
hak etmiş müstahak (doğrusu: müstahik).
hak ıssı hak sâhibi.
hak kazanma istihkak.
hak sâhibi hak ıssı.
hak yeteneği hak ehliyyeti, medenî haklardan istifâde ehliyyeti.
hakem yargıcı.
hakîkî şahıs gerçek kişi, doğal kişi (die natürliche Person, personne physique).
hâkim yargıç.
hâkim gayr-i menkul katlandıran taşınmaz.
hakk-ı mükteseb bk. mükteseb hak.
hakkın kötüye kullanılması hakkın sû-i isti’mâli.
hakkın sû-i  isti`mâli hakkın kötüye kullanılması.
haklar hukuk (karş. töre).
haklı muhik.
hakseverlik nısfet (nasafet).
haksız eylem haksız fi’l.
haksız fi`l haksız eylem.
haksız karışma haksız müdâhale.
haksız rekabet haksız yarışma, haksız yarışıcılık.
haksız yarışıcılık, haksız yarışma haksız rekabet.
hâl-i acz bk. aciz hâli.
halef ardıl.
halefiyyet ardıllık.
hâlin îcâbı durumun gereği, durumun isteri.
hâmile muharrer taşıyana yazılı.
hapis hakkı alıkoma hakkı (Zurückbehaltungsrecht,droit de retention).
harcama tasarruf. ~ işlemi: tasarrufî muamele, tasarruf muamelesi (karş. borçlanma işlemi). ~ özgürlüğü: tasarruf nisâbı.
hâsılat kirası ürün kirası.
havâle yollama.
haydi haydi evleviyyetle (bk. yeğlikle).
haysiyyet onur.
hâzır anık. ~ lar arasında: anıklar arasında.
hediyye armağan.
Hesâb-ı kat`î bk. hisâb- ı kat’î.
hesâba katma mahsûb.
Hey`et-i umûmiyye bk. umûmî hey’et.
hîle aldatma.
hibe bağış, bağışlama, ~ akdi: bağış, bağışlama sözleşmesi. ~ eden: bağışlayan. ~ edilen: bağışlanan. ~ va’di: bağışlama sözvermesi.
himâye koruma.
hisâb-ı kat`î kesin hesap.
hisse 1) pay. 2) düşerge.
hissedâr paydaş.
hitâm sona erme, bitim.
hizmetli müstahdem (karş. çalışma yardımcısı).
hukuk 1) haklar. 2) töre. ~ -ı âmme: bk. âmme hukuku. ~ -ı husûsiyye: bk. husûsî hukuk.
hukukî törel, ~ muamele: törel işlem. ~ münâsebet: törel ilişki.
husûmet ehliyyeti (salâhiyyeti) 1) aktif ~ aranç, dilem yöneltme yetkisi. 2) pasif ~: aranç, dilem yöneltilme yetkisi.
husûsî özel. ~ hukuk: özel töre. şahıs: Özel kişi.
hükmî şahıs tüzel kişi.
hükmî şahsiyyet tüzel kişilik.
hüküm 1) yargı (Urteil, décision) 2) kural (Bestimmung, régle, disposition). 3) etki, sonuç (Wirkung, effet).
hükümsüzlük etkisizlik.
hürriyyet özgürlük.
hüsn-i niyyet 1)objektif ~ :dürüstlük, dürüstlük kuralları (Treu und Glauben). 2) sübjektif~ : iyi inanç (Guter Glaube).
hüviyyet kimlik.
îcâb 1) ister. 2) önerme, öneri, ~a da’vet: önermeye çağırı ,~ yapmak, ~ da bulunmak: önermek.
îcâb-ı hâl bk. hâlin icâbı.
îcâr kirâ ~ akdi: kira sözleşmesi.
îdâ saklatma (bk. vedia).
îfâ ödeme. ~ mahalli: ödeme yeri. ~ makamına edâ: ödeme yerine edim, Ödeme yerine geçen edim (Leistung erfüllungsstatt, dation en paiment). ~ zamânı: ödeme çağı. ~ yı istihdâf eden edâ: ödeme uğruna edim (Leistung erfüllungshalber, dation en vue de paiment).
îrâd gelir.
ısmarlanan (yapıt = eser = istısnâ` sözleşmesinde) müteahhid.
ısmarlayan (yapıt = eser = istısnâ` sözleşmesinde) iş sâhibi.
ıttılâ öğrenme.
ıvaz 1) edim. 2) karşı edim.
ıvazsız 1) karşılıksız, karşı edimsiz.
ızhâr açığa vurma, ~ı:irâde istek açığa vurması.
ızrâr etmek zarar vermek.
ıztırâr hâli zorunluluk durumu, zorunlu durum.
i`lâm yargı belgesi.
i`tibâr emri saygınlık vekilliği.
İ`timâda müstenid muâmele güvençli, inançlı işlem.
İ`tinâ özen.
i`tirâz karşıtlık. ~ muhâkeme usulü: karşıtlık yargılayışı, karşıtlık yargılama süreci.
i`tizâr özür dileme, özürlenme.
i‘tibâr mektûbu saygınlık betisi.
iâde 1) geri verme. 2) (kalıt = mîrâs’ta) denkleştirme(Ausgleichung).
iâre iğreti verme (bk. âriyyet).
iaşe geçindirme.
ibra (dernekte) aklama.
ibtidâen önceden, baştan.
İcâzet onay. ~ vermek: onaylamak.
icrâ 1) yürütme. 2) yerine getirme. ~ ta’kıybi: bk. cebrî icrâ ta’kıybi. ~ Vekîlleri Hey’eti: Bakanlar Kurulu.
ictihâd bilimsel görüş, inanç.
ictihâdları birleştirme kararı inançları, görüşleri birleştirme kıyılgısı.
ictinâb da`vâsı önleme arancı, dilemi.
içtimâ` toplantı.
idâre yönetim. ~ hey’eti: yönetim kurulu. ~ hukuku: yönetim töresi.
iddiâ sav. ~ etmek: savlamak.
ifâde anlatım.
iflâs batkı, batkınlık. ~ masası: batkı, batkınlık yığını (Konkursmasse, masse de faillite).
iğreti âriyyet. ~ alan: âriyyet alan, müsteîr. ~ söyleşmesi: âriyyet akdi. ~ veren: âriyyet veren, muîr. ~ verme: iâre (bk. âriyyet).
ihâle üsterme.
ihbâr bildirim. ~ etmek: bildirmek,
ihmâl savsama. ~ etmek: savsamak.
ihrâc çıkarma.
ihrâz kapma, kapım (Aneignung, occupation).
ihtâl bozma.
ihtâr uyarım.
ihtilâf çekişme, anlaşmazlık.
ihtimâl olasılık.
ihtimâlî olasıl.
ihtimâm özen.
ihtirâ türetme, buluş.
ihtirâzı kayıd saklı tutma yazgısı (Vorbehalt, clause de réserve).
ihtiyâc gereksinme, gerekseme.
ihtiyât sakıntı.
ihtiyâtî sakıntıl.
ikame 1) (kalıt töresi = mîrâs hukuku’nda:) a) ale’l-âde ~:yedek harcama. b) fevka’l-âde ~: son kalıtçı atama. 2) (vekillik sözleşmesinde:)başkasını kendi yerine geçirme.
ikame-i da`vâ bk. da’vâ ikamesi.
ikametgâh yerleşme yeri, yerleşge.
ikrâh korkutma.
ikrâr tanıma.
ikrâr bi`l kitâbe yazılı tanıma.
ikrâz ödünç verme.
iktisâb kazanma.
iktisâbî kazandırıcı. ~ mürûr-ı zamân: kazandırıcı yıllanma, kazandırıcı zamanaşımı.
iktisâd tutum.
iktisâdî tutumsal.
ilân duyuru.
ileri sürmek der-meyân (doğrusu: dermiyân) etmek.
ilgili alakadar.
ilişkin müteallik. ~ olmak: taallûk etmek.
illet neden.
illî nedensel.
illiyyet nedensellik. ~ rabıtası: nedensellik bağı.
ilmî ictihâd Öğreti (Lehre, doctrine).
iltihak katılma.
iltizâmî muâmele borçlanma işlemi (Verpflichtungs geschaeft).
ilzâm etmek bağlamak, borçlandırmak. İ
imkân olanak.
imkânsız olanaksız.
imkânsızlık olanaksızlık.
imtinâ` kaçınma.
imtiyâz ayrıcalık.
imtizâcsızlık geçimsizlik.
İn`ika d (sözleşmede) kurulma.
inanca te’mînât.
inancalamak te’mîn etmek.
inançları (görüşleri) birleştirme kıyılgısı tevhîd-i ictihâd karârı, ictihâdları birleştirme karârı.
inançlı işlem i’timâda müstenid muamele (bk. güvençli işlem).
infisâh bozulma, (derneklerde) dağılma.
infisâhî şart bozucu koşul.
inhisâr tekel.
inhisârî kendi başına, tekelli.
inkâr yadsıma. ~ etmek: yadsımak.
inşâî biçimleyici, ~ da’vâ: biçimleyici aranç, dilem (Gestaltungsklage). ~ hak: biçimleyici hak. ~ hüküm: biçimleyici yargı. ~ muamele: biçimleyici işlem.
intifâ` asılanma. ~ hakkı: asılanma hakkı.
intihâb seçim. ~ hakkı: seçim hakkı.
intikal geçiş.
intikalî hukuk geçiş töresi, çağlar arası töre (Übergangsrecht, Intertemporales Recht, droit transitoire).
iptâl bk. ibtâl.
iptidâen bk. ibtidâen.
irâde istek, ~ beyânı: istek açıklaması (Willenklaerung). fesâdı: istek bozukluğu. ~ izhârı: istek açığa vurması (Willensaeusserung).
irâdî şart istek koşulu (Willensbedingung). sırf ~: dilek koşulu (Wollensbedingung, condition purement potestative).
irsâl gönderme.
irtifak katlandırım. ~ hakkı: katlandırım hakkı. aynî (arzî )~hakkı: yersel katlandırım hakkı.şahsî ~ hakkı: kişisel katlandırım hakkı.
irtikâb etmek (kötü iş) işlemek.
isbât tanıt. ~ etmek: tanıtlamak. ~ külfeti: tanıt yükü.
isim ad.
istek irâde. ~ açığa vurması: irâde izhârı. ~ açıklaması: irâde beyânı, ~ koşulu: irâdî şart.
isteksel sözleşme rızâî akid.
ister îcâb (karş. önerme, öneri).
isti`fâ çekilme, bozacağını bildirme (Kündigung, congé,démission).
istibdâl değiştirme, değişme.
istifâde yararlanma.
istihdâm eden çalışma yardımcısı kullanan (Borçlar Yasası, 55).
istihkak hak kazanma.
istihkak da`vâsı geri alma arancı, dilemi iyelik arancı, dilemi (Herausgabeanspruch, Eigentumsklage,action en revendication).
istihlâf ardıl (halef) olma.
istimâ` olunma dinlenme.
istinâf mahkemesi üst yargılık (Obergericht).
istirdâd geri alma.
istisnâ ayrık tutma (bk. müstesnâ).
İstisnâ` akdi yapıt (eser) sözleşmesi (Werkvertrag).
iş akdi iş sözleşmesi.
iş sâhibi 1) (iş sözleşmesinde) işveren. 2) (yapıt = eser=istısnâ’ sözleşmesinde) ısmarlayan (der Besteller).
iş sözleşmesi iş akdi.
işgal kapma, kapım (Aneignung, occupation) (bk. ihrâz).
işleme hukukî tagyîr.
iştirâ alım. ~ hakkı alım hakkı (Kaufsrecht, droit d’ emption).
iştirâk 1) katılma. 2) ortaklık. ~ hâlinde mülkiyyet:ortak iyelik (Gesamteigentum). ~ hissesi: katılma payı, katkı (Beitrag).
iştirâkli kirâ ortakçılık, yarıcılık (yoluyla kirâ).
işveren (iş sözleşmesinde): iş sahibi.
itfâ (borçlar için) söndürüm, borç kapatma.
itki saik.
ivaz ivazsız bk. ıvaz, ıvazsız.
iye mâlik. ~ gibi elmenlik: mâlik sıfatiyle zi’l-yedlik (bk. öz tutkanlık).
iyeliği saklı tutma yazgısı mülkiyyeti muhâfaza kaydı.
iyeliğin geçirilmesi mülkiyyetin nakli.
iyi inanç sübjektif hüsn-i niyyet.
izâa yitirme.
izhâr bk. ızhâr,
izin boşuğ.
kabûl taplama. ~ etmek: taplamak.
kabz alma (bk. tesellüm).
kaçını def’, defi (bk. savu).
kaçınma imtinâ’.
kaide kural.
kaim olma yerine geçme.
kaim şey yedek, yedek nesne, yerine geçen nesne (Surrogat, Ersatz).
kalan bakıyye (bk. artan, artık).
kaldırılmış mülga.
kaldırma 1) ilga. 2) ref’ (refi). 3) nez’ (nezi).
kalın cihâz (bk. çeyiz, donatım).
kalıt mîrâs. ~ arancı (dilemi) : mîrâs sebebiyle istihkak da’vâsı. ~ sözleşmesi: mîrâs mukavelesi. ~ töresi: mîrâs hukuku. ~ a yaraşma: mîrâsa.liyâkat. ~ ın geçişi: mîrâsın intikali, ~ ın görevsel arıtımı: mîrâsın resmî tasfiyesi. ~ ın görevsel yönetimi: mîrâsı
kalıtbırakan mûris, müverris, mîrâsbırakan.
kalıtçı mîrâsçı (bk. atanmış ~, ön ~, son ~, yasal).
kalıtçılar ortaklığı mîrâs şirketi.
kamu âmme. ~ düzeni: âmme intizâmı. ~ töresi: âmme hukuku. ~ tüzel kişiliği: âmme hükmî şahsiyyeti. ~ yararı: âmme menfaati, maslahat.
kanâat kanı.
kanı kanâat.
kanıt delil.
kanûn yasa. ~ -ı Medeni: bk. Medeni Kanun. ~ un lafzı: yasanın söylemi, sözü. ~ un ruhu (gayesi, maksadı): yasanın ereği, amacı, özü.
kanûnî yasal.
kapım ihrâz, işgal (bk. kapma).
kaplam şümûl (bk. çevre, çevre-içi).
kapma ihrâz, işgal (bk. kapım).
karâr kıyılgı.
karı koca malları sözleşmesi evlenme mukavelesi (bk. evlenme malları sözleşmesi).
karîne belirti, ~ -i kaatıa: bk. farziyye.
karma muhtelit. ~ bağış, bağışlama: muhtelit hibe.
karşı edim ıvaz, mukabil edâ.
karşılık bedel.
karşılıklı sözleşmeler mütekabil taahhüdleri hâvî akidler.
karşılıksız, karşı edimsiz ıvazsız.
karz ödünç.
kasd amaçlama. ~ etmek: amaçlamak.
kasden, kasdî amaçlayarak.
kat 1) kat. 2) makam (bk. orun).
kat`î kesin.
kat`iyyet kesinlik.
katılma 1) iştirâk. 2) (da’vaya) müdâhale. ~ payı, katkı : iştirâk hissesi.
katlanan taşınmaz hâdim gayr-i menkul.
katlandıran taşınmaz hâkim gayr-i menkul.
katlandırım irtifak. ~ hakkı: irtifak hakkı.
katma mülhak.
kayd-ı hayât ile îrâd akdi sağlığınca gelir sözleşmesi.
kayıd yazgı.
kaytd-ı ihtirâzî bk. ihtirâzî kayıd.
kazâ 1) yargı. 2) beklenmedik olay.
kazâî yargısal.~ rüşd: yargısal erginlik.
kazanç paylı âile malları ortaklığı hisse-i temettu’ şartiyle âile şirket-i emvâli.
kazandırıcı iktisâbî. ~ yıllanma (zamanaşımı) : iktisâbî mürûr-ı zaman.
kazanma iktisâb.
kaziyye-i muhkeme kesin yargı.
keenlemyekün yok.
kefâlet boyun olma, boyunluluk. ~ akdi: boyun olma,boyunluluk sözleşmesi.
kefîl boyunlu.
kefîle kefîl art boyunlu (Nachbürge, arrière caution).
kendi başına inhisârî (bk. tekelli).
kendiliğinden hak alma bizzat ihkak-ı hak.
kendisine gönderilen mürselün ileyh.
kendisine yollanan mühâlün aleyh.
kentişleri belediyye.
kesin kat’î. ~ hesap: hesâb-ı kat’î. ~ yargı: kaziyye-i muhkeme.
kındıran, kındırıcı müşevvik (bk. kıştırtan, kışkırtıcı).
kısım bölüm.
kısıtlamak hacretmek.
kısıtlı mahcûr.
kısmî bölümsel. ~ te’diye: bölümsel ödeme.
kışkırtan, kışkırtıcı müşevvik (bk. kındıran, kındırıcı).
kıyâs örnekseme.
kıyâsen örnekseme yoluyla, örneksenerek.
kıyemî şeyler, kıyemiyyât bk. gayr -i mislî şey.
Kıyılgı karâr.
kıyın cezâ.
kıymet değer.
kıymetli evrak değerli kâğıtlar.
kızlık evlâd edinilen, evlâdlık (bk. çocuk edinilen). ~ alma: evlâd edinme (bk. çocuk edinme).
kirâ îcâr. ~ karşılığı: îcâr bedeli, kirâ ücreti. ~ sözleşmesi: îcâr akdi.
kirâ ücreti kirâ karşılığı.
kirâcı müste’cir.
kiralanan me’cûr.
kirâlayan mûcir.
kişi şahıs.
kişiler kütüğü ahvâl-i şahsiyye sicilli, nüfûs sicilli (bk. kişiler, kişisel durumlar, kişi durumları kütüğü).
kişiler töresi şahsın hukuku.
kişilik şahsiyyet. ~ hakları: şahsiyyet hakları.
kişisel şahsî, ~ durumlar: ahvâl-i şahsiyye. ~ durumlar kütüğü ahvâl-i şahsiyye sicilli, nüfûs sicilli (bk. kişiler, kişi durumları kütüğü). ~ hak: şahsî hak. ~ sonuçlu babalık arancı (dilemi) : ahvâl-i şahsiyyeye müteallik neticeleriyle babalık da’vâsı, şahsî ne
kitâb betik.
koğuşturma ta’kîb.
korkutma ikrâh.
koruma himâye, siyânet.
koşul şart (karş. gerek).
koşullar şerâit.
kökler usûl, asıllar.
kötü durum sû-i hâl.
kötü inanç sû-i niyyet.
kötü kullanma sû-i isti’mâl (bk. kötüye kullanma).
kötü yönetim sû-i idâre.
kötüye kullanma sû-i isti’mâl (bk. kötü kullanma),
kullanma isti’mâl. ~ karşılığı, ~ çıkarları karşılığı:ecr-i misil.
kurucu müessis.
kurulma in’ikad.
kusur sun-i taksîr, taksîr.
külfet yük. ~ i isbât: tanıt yükü.
küll tüm.
küll teşkîl eden eşyâ nesne bütünlüğü (Sachgesamtheit) (karşıtı : hak bütünlüğü = Rechtsgesamtheit).
küllî halef tümel ardıl
küllî halefiyyet tümel ardıllık.
küllî intikal tümel geçiş.
külliyyât topgu.
kütüğe yazım tescil, ~arancı (dilemi) : tescîl da’vâsı.
kütüğe yazmak tescîl etmek.
kütük sicil.
lafız söylem, söz. kanûnun~ ı: yasanın söylemi, sözü.
lafzî söylemsel, sözel, ~ tefsir: söylemsel, sözel yorum.
levâzım gereç (bk. mâ-lezime).
lüzûmlu vasıfda hatâ bk. esâsda hatâ.
ma`kudün aleyh sözleşme konusu. ~ de hatâ: sözleşme konusunda yanılma, yanılgı.
ma`kul ussul, ussal.
ma`zeret özür.
mâ-lezîme gereç.
mâ-melek varlık, malvarlığı, varı yoğu.
madde 1) (yasa, tüzük, sözleşme ile başkalarında) ayrıt, ayrıltı (Artikel, article). 2) (“matière” anlamında) özdek, nen.
maddî özdeksel, nensel.
mahal yer.
mahallî yerel.
mahallîleştirmek yerelleştirmek.
mahcûr kısıtlı.
mahdûd sınırlı. ~ aynî hak: sınırlı nesnel hak. ~ ehliyyet: sınırlı yetenek. ~ ehliyyetli: sınırlı yetenekli. ~ yeteneksiz: sınırlı yeteneksiz.
mahfûz saklı,~ mallar: saklı mallar. ~ hisse: saklı pay.
mâhiyyet nelik.
mahkeme yargılık.
mahrûm yoksun.
mahrûmiyyet yoksunluk, mîrâsdan ~: kalıttan yoksunluk.
mahsûb hesâba katma.
makam kat, orun.
makbûz alındı.
maksad amaç.
mâlik iye. ~ sıfatiyle zi’l-yedlik : öz elmenlik, iye gibi elmenlik, iyece elmenlik (Eigenbesitz).
mallar emvâl.
malvarlığı mâ-melek (bk. varlık, varı-yoğu).
mâni` engel.
maslahat 1) iş, durum. 2) kamu yararı.
masraf gider.
me`cûr kirâlanan.
me`mûr görevli.
mebde` başlangıç.
mebi` satılan.
meblağ tutar.
medenî  hak yurttaşsal hak.
medenî haklardan istifâde ehliyyeti hak yeteneği (Rechtsfaehigkeit).
medenî hakları kullanma ehliyyeti eylem yeteneği (Handlungsfaehigkeit).
medenî hukuk yurttaşlar töresi (Zivilrecht, bürgerliches Recht, droit civil).
Medenî  Kanûn Yurttaşlar Yasası (Zivilgesetzbuch, Bürgerliches Gesetzbuch, Code Civil).
mefrûğün  leh geçirilen.
mekfûlün  bih boyunluluk konusu.
memâlik-i ecnebiyye yabancı ülkeler.
Memnû` yasak. ~ tasarruflar: yasak işlemler.
memnû`iyyet yasaklık, yasak olma.
men` da`vâsı giderme arancı, dilemi.
men`-i müdâhale taşkınlığın, elatmanın giderilmesi. ~ da’vâsı: taşkınlığın, elatmanın giderilmesi arancı, dilemi.
menfaat çıkar.
menkul taşınır.
mer`iyyet yürürlük. ~ Kanûnu: Yürürlük Yasası.
merâsim tören.
merdûd yadlanmış.
merhûn tutulu.
merkez özek.
mes`ele sorun.
mes`ûl sorumlu.
mes`ûliyyet sorumluluk, sorum.
mesâî çalışma (çalışmalar).
mesken konut.
meslek uğraş.
meslekî uğraşsal.
mevhûbün leh bağışlanan.
mevzu` konu.
mîrâs kalıt. ~ hukuku : kalıt töresi. ~ mukavelesi: kalıt sözleşmesi. ~ sebebiyle istihkak da’vâsı: kalıt arancı, dilemi (Erbschaftsklage, action en pétition d’hérédité), ~ şirketi: kalıtçılar ortaklığı (Erbengemeinschaft). ~ a liyâkat: kalıta yaraşma.~ m intik
mîrâsçı kalıtçı, kanûnî ~: yasal kalıtçı, mansûb ~: atanmış kalıtçı. (ikamede) nâm -zed ~: son kalıtçı. ön ~ : ön kalıtçı.
mislî eşyâ, misliyyât benzeri bulunabilen nesneler, benzerli nesneler.
mu`teber geçer, geçerli.
mu`teberiyyet geçerlik.
mu`teberiyyetsizlik geçmezlik, geçersizlik.
muaccel ödeme günü gelmiş.
muacceliyyet ödeme gününün gelmesi. ~ kaydı: Ödeme gününün gelmesi yazgısı.
muâmelât alışveriş, alavere (bk. ahz ü i’tâ).
muâmele işlem.
muâvin şahıs ödeme yardımcısı (Borçlar Yasası, 100) (karş. müstahdem).
mûcir kirâlayan, kirâya veren.
mûdi` 1) saklatan. 2) yatıran.
muhâkeme yargılama. ~ usûlü: yargılama süreci, yargılayış (procédure, Prozess, Verfahren).
muhâlün aleyh kendisine yollanan.
muhâlün leh yollanan.
muhayyer seçmeli.
muhîl yollayan.
muhik haklı. ~ sebeb: bk. mühim sebeb.
muhtelit karma. ~ hibe: karma bağışlama.
muhtemel olası.
muîn destek. ~ den mahrûmiyyet: destekten yoksunluk.
muîr bk. âriyyet veren.
mukavele sözleşme.
mûkıym yerleşken.
mukriz ödünç veren.
muntazar hak beklemeç, beklenen hak (Anwartschaft, droit expectatif).
murâkabe denetim.
murâkıb denetçi.
mûrîs kalıtbırakan.
mûsâ leh vasiyyet edilen, vasiyyet alan.
mûtazarrır zarar gören.
mutlak saltık, salt. ~ butlân: çürüklük (Nichtigkeit, nullité) (karş. nisbî butlân).
muvâfakat onam. ~ etmek: onamak.
muvakkat geçici. ~ tescîl: geçici yazım.
muvâzaa danışık. ~ lı muamele: danışıklı işlem (karş. zahirî muamele).
mücbir sebeb zorlayıcı neden.
müdâfaa savunma.
müdâhale karışma, taşkınlık, elatma.
müddeâ savlık.
müddeâ aleyh bk. da’vâlı.
müddeâ bih aranç konusu, arançlık dilem konusu,dilemlik.
müddeî bk. da’vâcı.m
müddeî-i umûmî savcı.
müddet süre.
müdîr yönetmen.
müeccel ödeme günü gelmemiş, erteli.
müessese kurum.
müessis kurucu.
müflis batkın.
mühim önemli: ~ sebeb: önemli neden.
mükâfat ilânı ödül duyurusu.
mükâfat va`di Ödül sözvermesi.
mükâfâtlı müsâbaka i`lânı ödüllü yarışma duyurusu.
mükellef yükümlü.
mükellefiyyet yüküm, yükümlülük.
mükellefiyyetli hibe yükümlü bağışlama, yükümlü bağış.
mükteseh hak kazanılmış hak. mülga: kaldırılmış. mülhak: katma.
mülk özgülük.
mülkiyyet iyelik. ~ i muhâfaza kaydı: iyeliği saklı tutma yazgısı. ~ in nakli: iyeliğin geçirilmesi.
mülzem bağlı.
mümessil temsilci başkası adına davranan, başkası adına davranıcı özdeyen, özdeyici.
mümeyyiz ayırtım gücü olan, ayırtım güçlüsü (bk. temyîz kudreti).
münâkasa eksiltme.
münâzaa çekişme. ~ lı: çekişmeli.
münâzaun fîh çekişmeli.
münhasıran şahsa bağlı haklar en (salt) kişisel haklar (höchstpersönliche Rechte, droits strictement personnels).
mürâcaât başvurma.
mürselün ileyh kendisine gönderilen.
mürsil gönderen.
mürtehin tutu alan.
Mürur-ı zaman yıllanma (Verjaehrung), zamanaşımı. âdî ~:olağan yıllanma, zamanaşımı, fevka’l -âde ~: olağanüstü yıllanma, zamanaşımı. ıskatî ~ düşürücü yıllanma, zamanaşımı, iktisâbî ~ kazandırıcı yıllanma, zamanaşımı. ~ın kat’ı: yıllanmanın, zamanaşımının kesilmesi. ~
müsâvât eşitlik.
müsâvâten eşit olarak, eşitçe.
müsâvî eşit.
müsbet 1) olumlu. 2) tanıtlı.
müsbit 1) saptayan. 2) tanıtlayan.
müstahak (doğrusu: müstahik): hak etmiş, hak kazanmış.
müstahdem 1) hizmetli. 2) çalışma yardımcısı (Borçlar Yasası, 55) (karş. muâvin şahıs).
müstakar (doğrusu: müstakır) yerleşmiş.
müstakil bağımsız.
müstakillen bağımsızca, bağımsız olarak.
müstakriz ödünç alan.
müste`cir kirâcı.
müsteîr bk. âriyyet alan.
müstesnâ ayrık.
müstevda` 1) saklayan (bk. vedîa alan). 2) saklama konusu, saklanılan.
müstevdi` saklatan (bk. Mûdi’).
müşevvik kışkırtan, kışkırtıcı kındıran, kındırıcı.
müştekÎ yakınan, yakınıcı.
müştemilât eklenti, eklentiler.
müşterek borçlu birlikte borçlu.
müşterek mâlikler paydaşlar, birlikte iyeler.
müşterek mülkiyyet paylı iyelik, birlikte iyelik (Miteigentum, copropriété) (karş. iştirâk hâlinde mülkiyyet).
müteahhid 1) sözveren, yüklenci 2) (yapıt =. eser = istısnâ’ sözleşmesinde) ısmarlanan.
müteallik ilişkin.
mütekabil taahhüdleri hâvî akidler karşılıklı sözleşmeler.
mütekeffil sağlayan (bk. tekeffül).
mütemerrid direnen.
müterâfik kusûr birlikte kusur (birlikte nedenleme).
mütesâvî eşit, eşitlenmiş.
mütesâviyen eşit olarak, eşitçe.
müteselsil dayanışmalı (solidarisch, solidaire). ~ borç: dayanışmalı borç. ~ kefalet: dayanışmalı boyunluluk. ~ mes’ûliyyet: dayanışmalı sorumluluk, dayanışmalı sorum.
müteveffâ ölen.
müvekkelün bih vekillik konusu.
müvekkil vekillik veren, vekil eden.
müverris kalıtbırakan (bk. mûris).
müzâyaka sıkıntı.
müzâyede artırma.
nafaka geçimlik, bakım.
nakid akça.
nakil geçirme, geçirim. ~ taahhüdü: geçirim söz vermesi.
nakliyye mukavelesi taşıma sözleşmesi.
nakliyyeci taşıyıcı.
nâma muharrer ada yazılı.
nâşir yayınlayan, yayınlayıcı, yayıncı yayımlayan,yayımlayıcı, yayımcı.
nazariyye kuram.
neden sebeb, illet.
nedensel illî.
nedensellik illiyyet. ~ bağı: illiyyet râbıtası.
nedensiz zenginleşme sebebsiz iktisâb.
nef` (nefi) yarar.
nelik mâhiyyet.
nen madde (“matière” anlamında) (bk. özdek).
nensel maddî (bk. özdeksel).
nesebi sahîh çocuk evlilik içi çocuk.
nesebi sahih olmayan çocuk evlilik dışı çocuk.
nesil kuşak.
nesnel aynî. ~ hak: aynî hak.
nesneler eşyâ. ~ töresi: eşyâ hukuku.
neşir yayım. ~ mukavelesi: yayım sözleşmesi.
neşrettiren yayınlatan, yayımlatan.
nev` (nevi) borcu, nev`an muayyen borç çeşit borcu.
nez` (nezi) kaldırma.
nezâret gözetim. ~ makamı: gözetim katı, gözetim orunu.
nısfet (nasafet) hakseverlik.
nikâh 1) evlenme. 2) evlilik.
nisbî göreli. ~ butlân: bozulabilme, bozdurulabilme (Anfechtbarkeit) (karş. mutlak butlan). ~ hak:göreli hak (karş. mutlak hak).
nişanlanma yavuklanma,
nişanlı yavuklu.
nişanlılık yavukluluk.
nitelendirme tavsîf.
nitelendirmek tavsîf etmek.
nizâm düzen.
nizâmî hüküm düzen kuralı (Ordnungsvorschrift).
nizâmnâme tüzük.
noksan 1) eksiklik. 2) eksik.
nüfûs sicilli kişiler kütüğü.
nümûne örnek, ~ üzerine satım: Örneğe göre satım.
oğulluk evlâdlık, evlâd edinilen (bk. kızlık). ~ alma: evlâd edinme (bk. kızlık alma, çocuk edinme).
olağan ale’l-âde (bk. bayağı). ~yıllanma (zamanaşımı) : âdî mürûr-ı zaman.
olağanüstü durum fevka’l-âde hâl.
olağanüstü yıllanma (zamanaşımı) fevka’l-âde mürûr-ı zaman.
olanak imkân.
olanaksız imkânsız.
olanaksızlık imkânsızlık.
olası muhtemel. olasıl: ihtimâlî.
olasıl ihtimâlî.
olumlu müsbet.
onam rızâ, muvâfakat.
onamak muvâfakat etmek.
onay icâzet, tasdîk.
onaylamak icâzet vermek, tasdîk etmek.
ondalık a’şâr.
onur şeref, haysiyyet.
ortadan kalkma zevâl (bk. sona erme).
ortakçılık, yarıcılık (yoluyla kirâ) iştirâkli kirâ.
ortaklar şürekâ.
ortaklık şirket.
orun makam (bk. kat).
oturma hakkı süknâ hakkı.
oy re’y.
oyçokluğu ekseriyyet-i ârâ.
ödeme îfâ. akça ~ : te’diye.~ arancı (dilemi) : îfâ da’vâsı.~ çağı: îfâ zamanı. ~ güçsüzlüğü: aciz. ~ güçsüzlüğü belgesi: aciz vesîkası.~ gücü olmayan: âciz. ~ günü gelmemiş: müeccel (bk. erteli).~ günü gelmiş: muaccel, ~ gününün gelmesi: muacceliyyet. ~ gününü
ödemezlik adem-i îfâ.
ödence taksît.
ödenti âidât.
ödeşim, ödeşme takas.
Ödev vazîfe. ~ ler: vezâif, vazîfeler.
ödeyemez âciz (bk. ödeme gücü olmayan).
ödeyemezlik aciz (bk. ödeme güçsüzlüğü).
ödül mükâfat. ~ duyurusu: mükâfat i’lânı. ~ sözvermesi: mükâfât va’di.
ödüllü yarışma duyurusu mükâfâtlı müsâbaka i’lânı.
ödünç karz. alan: müstakriz. ~ veren: mukriz. ~ verme: ikrâz.
öğrenme ıttılâ’.
Öğreti ilmî ictihâd.
ölçümleme takdîr etmek (karş. değer biçmek).
ölen müteveffâ.
Ölüm vefât. ~ e bağlı harcama: ölüme bağlı tasarruf.
ölünceye kadar bakma akdi sağlığınca bakma sözleşmesi.
ön akid ön sözleşme.
ön kalıtçı Ön mîrâsçı.
ön sözleşme ön akid.
ön-alıcı şefi’ (bk. yeğ-alıcı).
ön-alım hakkı şuf’a hakkı (bk. yeğ-alım hakkı).
önceden ibtidâen.
öncel selef.
öneri, önerme îcâb. ~ ye çağırı: îcâba da’vet.
öngörmek derpiş etmek.
önleme arancı (dilemi) ictinâb da’vâsı.
örf ve âdet görenek. ~ hukuku görenek töresi.
örfî göreneksel.
örneğe göre satım numûne üzerine satım.
öz elmenlik mâlik sıfatiyle zi’l-yedlik (bk. iye gibi elmenlik).
özdek madde (”matière” anlamında) (bk. nen).
özdeksel maddî (bk. nensel).~ zarar-giderim: maddî tazmînât.
özek merkez.
özen ihtimâm, i’tinâ.
özgülük mülk.
özgür serbestî, hür. ~ mallar: serbest mallar.
özgürlük serbestî, hürriyyet.
özür ma’zeret. ~ dileme, özürlenme: i’tizâr.
parça borcu ferden muayyen borç.
pasif husûmet ehliyyeti (salâhiyyeti) aranç, dilem yöneltilme yetkisi (bk. husûmet ehliyyeti).
paydaş hissedâr, müşterek mâlik (bk. birlikte iye).
pazar satak.
piyasa satak. ~ fîâtı: satak ederi.
râbıta bağ, bağıntı.
rahim döllük, dölyatağı.
râhin tutulayan, tutu koyan.
re`sen görevden ötürü (ex officio, d’office, von Amts wegen).
Re`sü`l mâl bk. sermâye.
re`y oy.
red yadlama.
reddetmek yadlamak.
ref` (refi) kaldırma.
rehin tutu. ~ almak: tutu almak. ~ etmek: tutulamak ,tutu komak.
reîs başkan.
rekabet memnü`iyyeti yarışma, yarışıcılık yasağı.
resmî görevsel (officiel, öffentlich). ~ sened : görevsel dayanç, görevsel belgit (öffentliche Beurkundung). ~ şekil: görevsel biçim. tasfiye: görevsel arıtım.
reşîd ergin.
rızâ 1) istek. 2) onam. ~ fesâdı: bk. irâde fesâdı.
rızâî akid isteksel sözleşme.
riâyet uyma.
riâyetsizlik uymama, uymazlık.
rûznâme gündem.
rüchan öncelik, yeğlik. ~ hakkı: öncelik, yeğlik hakkı.
rücû` 1) dönme (Rücktritt, résiliation). 2) başvurma (Rückgriffj recours). ~ hakkı: 1) dönme hakkı. 2) başvurma hakkı. ~ a kefil: başvurma boyunlusu.
rüşd erginlik.
sağlama tekeffül.
sağlamak tekeffül etmek.
sağlayan tekeffül eden, mütekeffil.
sağlığınca bakma sözleşmesi ölünceye kadar bakma akdi.
sağlığınca gelir sözleşmesi kayd-ı hayâtla îrâd mukavelesi.
sağtöre ahlak.
sâha alan.
sâik itki.
sakıntı ihtiyât.
sakıntıl ihtiyâtî.
sâkıt olmak düşmek.
saklama vedîa. ~ konusu: vedîa (bk. saklanan nesne). sözleşmesi: vedîa akdi.
saklatan mûdi’.
saklatma tevdi’ (karş. yatırma).
saklayan müstevda’, vedîa alan.
saklı mahfûz. ~ mallar: mahfûz mallar.~ pay:mahfûz hisse.
saklı tutma yazgısı kayd-ı ihtirâzî, ihtirâzî kayıd.
salâhiyyet yetki.
salâhiyyetdâr yetkili.
salt, saltık mutlak.
saltık hak mutlak hak.
saptama tesbît (bk. belirtme). ~ arancı (dilemi):tesbît da’vâsı.
sarâhat açıklık.
sarfetmek harcamak.
sarîh açık.
satak 1) pazar. 2) piyasa. ~ ederi: piyasa fîâtı.
satılan mebi’.
satım bey’. ~ sözleşmesi:bey’ akdi.
satış akçası semen, semen-i mebi’. ~ nın indirilmesi: semenin tenzîli,
satman, satkan tacir (bk. tecimen). ~ lar: tüccâr.
satmanlık, satkanlık ticâret (bk. tecim).
sav iddiâ, müddeâ.
savcı müddeî-i umûmî.
savlamak iddiâ etmek.
savsama ihmâl.
savsamak ihmâl etmek.
savu def’, defi (bk. kaçını).
savunma müdâfaa.
savunmak müdâfaa etmek.
saygınlık i’tibâr. ~ betisi: i’tibâr mektûbu. ~ vekilliği: i’tibâr emri.
saymak addetmek.
sebeb neden.
seçmeli muhayyer.
sehebsiz iktisâb nedensiz zenginleşme (ungerechtfertigte Bereicherung).
selef öncel.
semen (semen i mebi`) satış akçası, ~in tenzîli: satış akçasının indirilmesi.
semere verim (Früchte, fruits), hukukî (medenî) ~: törel verim. tabiî ~: doğal verim.
sened dayanç, belgit.
serbest özgür. ~ mallar: özgür mallar.
serbesti özgürlük, akid ~ si: sözleşme özgürlüğü.
sermâye 1) ana akça, baş akça. 2) katılma payı, katkı (Beitrag) (Borçlar Yasası, 521 ile sonrakiler)
seyyâr gezici.
sıfat 1) nitelik. 2) bk. husûmet ehliyyeti (salâhiyyeti).
sıhhat bk. mu’teberiyyet.
sıkıntı müzâyaka.
sınırlama tahdîd.
sınırlayıcı tahdîdî (bk. tüketici).
sınırlı mahdûd. ~ nesnel hak: mahdûd aynî hak. ~ yetenek: mahdûd ehliyyet. ~ yetenekli: mahdûd ehliyyetli. ~yeteneksiz: mahdûd ehliyyetsiz.
sıyânet koruma.
sicil kütük. ~ e kayıd: kütüğe yazım.
siyâset yurt yönetimi.
siyâsî yurt yönetimine ilişkin.
son istek harcaması vasiyyetnâme.
son kalıtçı nâmzed mîrâsçı (karş. ön kalıtçı). ~ atama : fevka’l-âde ikame.
sona erme hitâm, zevâl (bk. bitim, ortadan kalkma).
sorum, sorumluluk mes’ûliyyet.
sorumlu mes’ûl. ~’ olmak: mes’ûl olmak.
sorumsuzluk adem-i mes’ûliyyet.
soruşturma tahkîkat.
sömürme gabin.
söndürüm itfâ (bk. borç kapatma).
söylem, söz lafız.
söylemsel, sözel lafzî. ~ yorum: lafzî tefsîr (karş. ereksel yorum).
sözleşen âkid.
sözleşimsel akdî, mukavelevî (bk. sözleşmeli).
sözleşme akid, mukavele. ~ cezâsı (kıyını) : cezâî şart. ~ konusunda yanılgı, yanılma: ma’kudün aleyhde hatâ. ~ kurma sözvermesi: akid yapma va’di (bk. ön sözleşme). ~ özgürlüğü: akid serbestîsi.
sözleşmeli akdî, mukavelevî (bk. sözleşimsel).
sözleşmenin kuruluşu akdin in’ikadı.
sözlü şifâhî (karş. yazılı).
sözveren va’d eden.
sözverme va’d, vaad.
sû-i hâl kötü durum.
sû-i idâre kötü yönetim.
Sû-i isti`mâl kötü kullanma, kötüye kullanma.
Sû-i niyyet kötü inanç (böser Glaube).
suç cürüm.
sukut düşme. ~ ı hak: hak düşümü. ~ ı hak müddeti:hak düşümü süresi.
sulh 1) barış. 2) uzlaşma. ~ akdi: uzlaşma sözleşmesi. ~ hâkimi: barış yargıcı, ~ mahkemesi: barış yargılığı.
Sun`-ı taksîr kusûr.
sunmak arzetmek.
sûret 1) yol, biçim. 2) örnek.
susma sükût.
sübjektif hüsn-i niyyet bk. hüsn-i niyyet.
süknâ oturulacak yer. ~ hakkı: oturma hakkı.
sükût susma.
süre müddet.
sürekli dâimî.
şahâdet tanıklık. şahıs: kişi. şâhid: tanık.
şahıs kişi. şâhid: tanık.
şâhid tanık.
şahsî kişisel. ~ hak: kişisel hak. ~ irtifak hakkı: kişisel katlandırım hakkı.  ~ menfaatler: bk. şahsiyyet hakları. ~ ineticeleriyle babalık da’vâsı: kişisel sonuçlu babalık arancı, dilemi.
şahsın hukuku kişiler töresi (Personenrecht, droit des personnes).
şahsiyyet kişilik. ~ hakları: kişilik hakları.
şart 1) gerek (Voraussetzung). 2) koşul (Bedingung). irâdî ~ istek koşulu (Willensbedingung), sırf irâdî ~ :dilek koşulu (Wollensbedingung).
şâyi` hisse yaygın pay.
şefi` yeğ -alıcı, ön alıcı (Vorkaeufer, titulaire de droitde preémption).
şerâit (şart’ın çoğulu) koşullar.
şerh açım. ~ etmek: açımlamak.
şerîk ortak.
şifâhî sözlü.
şikâyet yakınma, yakını. ~ etmek: yakınmak.
şikâyetçi yakınıcı.
şirket ortaklık, âdî ~ : bayağı ortaklık. ~ akdi: ortaklık sözleşmesi.
Şüf`a hakkı yeğ-alım, ön-alım hakkı (Vorkaufsrecht, droit de preémption).
şümûl çevre, çevre-içi, kaplam.
şürekâ (şerîkin çoğulu) ortaklar.
ta`dîl etmek değiştirmek.
ta`kîb, ta`kîbât koğuşturma.
ta` lîmât yönerge.
ta`limâtnâme yönetmelik.
ta`mîr onarım. ~ etmek: onarmak.
ta`mîrât onarım.
ta`yîn atama.~ etmek: atamak.
taaddüd çok oluk,çoğalma.
taahhüd sözverme, yüklenim.
taallûk etmek ilişkin olmak.
tâcir satman, satkan, tecimen.
tahammül edilmeslik çekilmezlik.
Tahdîd sınırlama, daraltım. ~ etmek sınırlamak, daraltmak.
tahdîdî sınırlayıcı, tüketici (erschöpfend, limitatif).
tahkîkat soruşturma.
tahrîrî yazılı. ~ şekil: yazılı biçim.
tahvîl çevirme, dönüştürme (Konversion).
takdîr etmek 1) değer biçmek. 2) ölçümlemek.
takrîbî yaklaşık.
taksîm bölüm, bölüşme, bölüştürme.
taksîmi kabil olan bölünebilen.
taksîmi kabil olmayan bölünemeyen.
taksîr kusur.
taksît ödence.
takyîd daraltım.
taleb istem.
tanık şâhid.
tanıklık şahâdet.
tanıma ikrâr.
tanıt isbât, beyyine.~ yükü: isbât külfeti, beyyine külfeti.
tanıtlamak isbât etmek.
tanıtlanmış müsbet (karş. olumlu).
taplama kabûl.
taplamak kabûl etmek.
tapu dâiresi tapu kütükçülüğü, tapu kütüğü görevgesi.
tapu kütüğü tapu sicilli, gayr-i menkul sicilli (bk. taşınmaz kütüğü). ~ görevgesi (tapu kütükçülüğü): tapu dâiresi. ~ görevlisi, tapu kütükçüsü :tapu sicilli me’mûru, muhâfızı.
tapu   me`mûru tapu kütükçüsü, tapu kütüğü görevlisi.
tapu sicilli tapu kütüğü, taşınmaz kütüğü.
tapu sicilli me`mûru, muhâfızı tapu kütükçüsü, tapu kütüğü görevlisi.
taraf yan.
tasarruf 1) işlem. 2) harcama. ~ nisâbı: harcama özgürlüğü (Verfügungsfreiheit). ölüme bağlı ~: ölüme bağlı harcama.
tasarrufî muâmele harcama işlemi (Verfügungsgeschaeft) (karş. iltizami muamele).
tasdîk onay. ~ etmek: onaylamak.
tasfiye arıtım, arıtma. ~ etmek: arıtmak.
tashîh düzeltme, düzeltim, düzelti.
taşınır menkul.
taşınmaz gayr-i menkul. ~ kütüğü: gayr-i menkul sicilli, tapu sicilli (bk. tapu kütüğü).
taşıyana yazılı hamile muharrer.
taşkınlık müdâhale, tecâvüz (bk. elatma). ~ m giderilmesi: men-i müdâhale, tecâvüzün men’i. ~ın giderilmesi arancı (dilemi): men’-i müdâhale da’vâsı, tecâvüzün, men’i da’vâsı.
tatbîk etmek uygulamak.
tatbîkat uygulama. ~ Kanûnu: Uygulama Yasası.
tavsîf nitelendirme, niteleme. ~ etmek: nitelendirmek, nitelemek.
tazmîn etmek zarar gidermek.
tazmînât zarar-giderim (Schadensersatz, réparation). maddî ~ : özdeksel, nensel zarar -giderim. ma’ nevî ~ tinsel zarar -giderim, gönülalma (Genugtuung, réparation morale).
te`dîb hakkı uslama hakkı.
te`diye ödeme, (özellikle) akça-ödeme.
te`lîf hakkı yazar hakkı.
te`mîn etmek inancalamak.
te`mînât inanca.
te`sîs 1) kurum. 2) turgu, bekit (vakıf). ~ senedi:turgu, bekit dayancı, belgiti (vakfiyye).
teâmül yapılageliş (Übung, coutume).
teberru` 1) bağışlama. 2) (kalıt = mîrâs’ta) kazandırma.
tebliğ bildirim.
tecâvüz taşkınlık, saldırı. ~ ün (müdâhalenin) men’i da ‘vâsi: taşkınlığın, elatmanın giderilmesi arancı, dilemi.
tecdîd yenileme.
tecrübe ve muâyene şartiyle satım deneme ya da yoklamayla satım.
teferruât 1) ayrıntı, ayrıntılar (Zugehör, accessoires) (Yurttaşlar Yasası, 621). 2) yan (fer’î) haklar (Nebenrechte) (Borçlar Yasası, 93).
tefrîk ayırım, ~ etmek: ayırt etmek.
tefsîr yorum. ~ etmek: yorumlamak.
teftîş denetim. ~ etmek: denetlemek. ~ makamı:denetim katı, orunu.
tehdîd korkutma (bk. ikrâh).
tekeffül sağlama (Gewaehrleistung, garantie). ~ etmek: sağlamak.
tekel inhisâr.
tekelli inhisârî (bk. kendi başına).
telâhuk yarışma (Konkurrenz, concurs).
temel yanılması, yanılgısı esâsda hatâ, lüzumlu vasıfta hatâ.
temerrüd direnme.
temsîl adına davranma, özdeme. ~ etmek: adınadavranmak, özdemek.
temsilci bk. mümessil.
temyîz ayırtım. ~ kudreti: ayırtım gücü. ~ kudretsizliği: ayırtım güçsüzlüğü. ~Mahkemesi: Yargıtay.
tenkîs indirim. ~ da’ vâsi: indirim arancı, dilemi.
tepki aksü’l-amel.
terbiye eğitim.
tereke bk. terike.
terhîn tutulama, tutu koma.
terike bırakıt. ~ zi’l -yedi: bırakıt elmeni.
terk bırakma, bırakı,
terkîn çizim. ~ da ‘vâsi: çizim arancı, dilemi.
tesbît belirtme, belirtim saptama. ~ da’vâsı: belirtimarancı, dilemi saptama arancı, dilemi.
tescîl kütüğe yazım. ~ da’vâsi: kütüğe yazım arancı,dilemi. ~ etmek: kütüğe yazmak.
tesellüm alma, alış, ala.
teselsül dayanışma (Solidaritaet, solidarité).
teslîm verme, veriş, vere.
teşebbüs girişim.
teşekkül kuruluş.
Tevdi` 1) saklatma. 2) yatırma. ~ hakkı: yatırmahakkı (Borçlar Yasası, 91).
tevhîd-i îctihâd karârı inançları (görüşleri) birleştirme kıyılgısı (bk. ictihâdları birleştirme karârı).
tevsî` genişletme.
ticâret satmanlik, satkanlık, tecim.
tikel cüz’î. ~ ardıl: cüz’î halef. ~ ardıllık: cüz’î halefiyyet. ~ geçiş: cüz’î intikal.
tinsel zarar-giderim ma’nevî tazmînât (bk. gönül alma).
topgu külliyyât.
toplantı içtimâ’.
toplu sözleşme umûmî mukavele.
torun hafîd. ~lar : ahfâd.
törel hukuki. ~ ilişki: hukuki münâsebet. ~ işlem: hukuki muamele. ~ verim: hukuki (medeni) semere.
tören merâsim.
turgu vakıf, te’sîs (bk. bekit). ~ betisi (dayancı): vakfiyye, te’sîs senedi.
turgucu vâkıf (bk. bekitçi).
turgulanmış vakfedilmiş (bk. bekitlenmiş).
tutar meblağ, miktar.
tutman vâzı’ü’l-yed.
tutmanlık vâzı’ü’l-yedlik.
tutu rehin. ~ alan: mürtehin. ~ almak: rehin almak. ~ koyan: râhin (bk. tutulayan). ~ koymak: terhîn etmek.
tutulamak terhîn etmek.
tutulayan râhin.
tutum 1) iktisâd. 2) davranış.
tutumsal iktisâdî.
tüccâr (tâcir’in çoğulu) satmanlar, satkanlar, tecimenler.
tüketici tahdîdî (bk. sınırlayıcı).
tümel küllî.ardıl:küllî halef. ~ ardıllık: küllî halefiyyet. ~ geçiş küllî intikal.
türetme ihtirâ’ (bk. buluş).
tüze adâlet.~ Bakanlığı: Adliyye Vekâleti.
tüzel kişi hükmî şahıs.
tüzel kişilik hükmî şahsiyyet.
tüzük nizâmnâme.
uğraş meslek.
uğraşsal meslekî.
umûmî genel. ~ hey’et: genel kurul. ~ mukavele: toplu sözleşme.
uslama hakkı te’dîb hakkı.
ussal, ussul ma’kul.
usûl 1) asıllar, kökler (karş. fürû’). 2) süreç (Prozess, Verfahren, procédure).
usûl hukuku yargılama töresi, medenî ~ : yurttaşlar yargılama töresi (Zivilprozessrecht, droit de procédure civile).
usûl-i muhâkeme bk. muhâkeme usûlü.
uyarım ihtar.
uygulamak tatbîk etmek.
uyma riâyet.
uymama,uymazlık riâyetsizlik.
uzlaşma sulh. ~ sözleşmesi: sulh akdi.
üçüncü kişi üçüncü şahıs. ~ yararına sözleşme: üçüncü şahıs lehine şart. ~ zararına sözleşme: üçüncü şahıs aleyhine akid, üçüncü şahsın fi’lini taahhüd.
üçüncü şahıs üçüncü kişi. ~ lehine şart: üçüncü kişi yararına sözleşme. ~ ın fi’lini taahhüd : üçüncü kişi zararına sözleşme.
ürün kirası hâsılat îcârı.
üsterme ihâle.
va`d, vaad sözverme.
vâhib bağışlayan. ~ e rücû’ şartı: bağışlayana dönme anlaşması.
vakfedilmiş turgulanmış, bekitlenmiş.
vakıf turgu, bekit.
vâkıf turgu, bekit.
varı yoğu mâ-melek (bk. varlık, malvarlığı).
varma vusûl
varması gerekli vusûlü muktezî.
vasıf nitelik.
vâsıta araç.
vasiyyet alan mûsâ leh.
vasiyyetnâme son istek harcaması (letzwillige Verfügung)
vatandaş yurttaş.
vatandaşlık yurttaşlık.
vazgeçme ferâgat.
vâzı`-ı kanûn yasayıcı, yasakoyucu.
vâzı`ü`l yedlik tutmanlık.
vâzı ‘ü`l-yed tutman.
vazîfe 1) ödev. 2) görev.
vecîbe borç.
vedîa 1) saklama. 2) saklanan nesne, saklama konusu. ~ akdi: saklama sözleşmesi.
vefâ hakkı geri -alım hakkı (Rückkaufsrecht, droit de réméré).
vefât ölüm.
vekâlet vekillik. ~ akdî : vekillik sözleşmesi. ~ i olmadan başkası hesâbına tasarruf: vekilliksiz işgörme (Geschaeftsführung ohne Auftrag, gestion d’affaires).
vekil eden müvekkil (bk. vekillik veren).
vekillik vekâlet. ~ sözleşmesi: vekâlet akdi. ~ veren: müvekkil (bk. vekil eden), ~ konusu: müvekkelün bih.
vekilliksiz işgörme vekâleti olmadan başkası hesabına tasarruf.
velâyet egelik (elterliche Gewalt, puissance paternelle).
velî ege.
verâset kalıtım. ~ i’lâmı, senedi, vesîkası : kalıtçılık belgesi.
vere, verme, veriş teslîm.
vesîka belge.
vezâif ( vazîfe ‘nin çoğulu) 1) ödevler. 2) görevler.
vusûl varma. ~ ü muktezî: varması gerekli.
yabancı ülkeler memâlik-i ecnebiyye.
yadlama ret.
yadlamak reddetmek.
yadlanmış merdûd.
yakınan, yakınıcı müştekî, şikâyetçi.
yakını, yakınma şikâyet.
yakınmak şikâyet etmek.
yaklaşık takrîbî.
yanılma, yanılgı hatâ.
yapılageliş teâmül.
Yapıt eser. ~ sözleşmesi: istısnâ’ akdi.
yarar nef’, nefi.
yararlanma istifâde, faydalanma.
yargı 1) hüküm. 2) kazâ.
yargıcı hakem, ~ sözleşmesi: tahkîm mukavelesi.
yargıcılık hakemlik.
yargıç hâkim.
yargılama muhâkeme. ~ süreci: muhâkeme usûlü (bk. yargılayış). ~ töresi: muhâkeme hukuku (karş. yurttaşlar yargılama töresi).
yargılayış muhâkeme usûlü (bk. yargılama süreci).
yargılık mahkeme.
yargısal kazâî. ~erginlik: kazâî rüşd.
Yargıtay Temyîz Mahkemesi.
yarışan haklar mütelâhik haklar.
yarışıcılık yasağı rekabet memnû’iyyeti (bk. yarışma yasağı).
yarışma telâhuk.
yarışma yasaği rekabet memnû’iyyeti (bk. yarışıcılık yasağı).
yarkurul encümen.
yarlıgama af (afiv) (bk. bağışlama).
yasa kanûn. ~ nın ereği (amacı, özü): kanûnun, rûhu, gayesi, maksadı. ~ koyucu: vâzı’-ı kanûn, kanûn vâzı’ı (bk. yasayıcı). ~ nın söylemi, sözü: kanûnun lafzı.
yasak memnû’, memnû’iyyet (bk. yasak olma, yasaklık), ~ işlemler: memnû’ tasarruflar. ~ olma, yasaklık: memnû’iyyet (bk. yasak).
yasal kanûnî. ~ kalıtçı kanûnî mîrâsçı.
yasayıcı vâzı-ı kanûn, kanûn vâzı’ı (bk. yasakoyucu).
yatıran mûdi’ (bk. saklatan).
yatırma tevdi’ (bk. saklatma). ~ hakkı: tevdi’ hakkı.
yavuklanma nişanlanma.
yavuklanmak nişanlanmak.
yavuklu nişanlı.
yavukluluk nişanlılık.
yayımlatan (yayınlatan) neşrettiren.
yayımlayan, yayımlayıcı, yayımcı (yayınlayan, yayınlayıcı, yayıncı) nâşir.
yazar hakkı te’lîf hakkı.
yazgı kayıd.
yazılı tahrîrî. ~ biçim: tahrîrî biçim. ~ tanıma:ikrâr bi’l-kitâbe.
yedek harcama ( kalıt töresi = mîrâs hukuku`nda ) ale’l-âde ikame.
yedek nesne kaim şey (bk. yedek, yerine geçen nesne).
yeğlik evleviyyet. ~ kanıtı: evleviyyet delîlî. ~le: evleviyyetle (bk. haydi haydi).
yemîn and. ~ etmek: and içmek.
yenileme tecdîd.
yer parçası arazî (karş. toprak).
yerelleştirme mahallîleştirme.
yerine geçen nesne kaim şey (bk. yedek, yedek nesne).
yerine geçme kaim olma.
yerleşge, yerleşme yeri ikametgâh.
yerleşken mukıym.
yerleşmiş müstakar (doğrusu: müstakır).
yersel katlandırım hakkı aynî (arzî) irtifak hakkı.
yetenek ehliyyet.
yetenekli ehil.
yetkili salâhiyyetdâr.
yevmiyye gündelik.
yevmiyye defteri günlük defter, günlük, günce (Tagebuch, journal).
yıllanma mürûr-i zaman (bk. zamanaşımı). ~nın durması: mürûr-ı zamânın ta’tîli. ~nın kesilmesi: mürûr-ı zamânın kat’ı.
yitik gaib.
yitiklik gaiblik.
yitirme izâa.
yok keenlemyekün.
yokluk adem, fıkdan (bk. bulunmama, bulunmazlık).
yoksun mahrûm.
yoksunluk mahrûmiyyet.
yollama havâle.
yollanan muhâlün leh.
yollayan muhîl.
yorumlamak tefsîr etmek.
yönetim idâre. ~ kurulu: idâre hey’eti. ~ töresi: idâre hukuku.
yönetmelik ta’lîmâtnâme.
yönetmen müdîr.
yurt yönetimi siyâset.
yurt yönetimine ilişkin siyâsî.
yurttaş vatandaş.
yurttaşlar töresi medenî hukuk.
yurttaşlar yargılama töresi medenî usûl hukuku.
Yurttaşlar Yargılama Yasası Medenî Usûl Kanûnu.
Yurttaşlar Yasası Medenî Kanûn.
yurttaşlık vatandaşlık.
yurttaşsal hak medenî hak.
yük külfet.
yüküm mükellefiyyet (bk. yükümlülük).
yükümlü mükellef.
yükümlü bağışlama mükellefiyyetli hibe.
yükümlülük mükellefiyyet (bk. yüküm).
yürürlük mer’iyyet. ~ Yasası: Mer’iyyet Kanûnu.
yürüyen hesap carî hesâb
zabıtnâme tutanak.
zabt elinden alım. ~ a karşı tekeffül ( te’mînât ) :elinden alıma karşı sağlama.
zâhirî muâmele görünüşteki işlem (Scheingesechaeft).
zaman (zeman) çağ.
Zâmin olmak 1) sorumlu olmak. 2) sağlamak.
zarar gidermek tazmîn etmek.
zarar gören mutazarrır.
zarar ve ziyan, zarar-ziyan bk. tazmînât.
zarar vermek ızrâr etmek.
zarar-giderim tazmînât.
zararın giderilmesi zararın tazmîni.
zararın  tazmîni zararın giderilmesi.
zarûret zorunluk.
zarurî zorunlu.
zevâl sona erme, sona erim, ortadan kalkma.
zımnen altıkça.
zımnî altık.
zi`l yed yardımcısı elmen yardımcısı (Besitzdiener).
zi`l-yed elmen. aslî ~ : bağımsız elmen (selbstaendiger Besitzer), fer’î ~: bağımlı elmen (unselbstaendiger Besitzer).
zi`l-yedlik elmenlik. Fi’li ~ : eylemli elmenlik.
zorla yerine getirme, zorla yürütüm cebrî icrâ. ~ koğuşturması cebrî icrâ ta’kîbi.
zorlayıcı neden mücbir sebeb.
zorunlu zarûrî. ~ durum, zorunluluk durumu: ıztırâr hâli.
zorunluk zarûret.
zümre (kalıt=mîrâs’ta) kök (Stamm).

Bu Medeni Hukuk sözlüğü Hukuki net sitesinin ansiklopedi (Hukuki Terimler) ve hukuk sözlüğü bölümlerinden izinli olarak alınmıştır.